1979 yılında İmam Humeyni (ra) liderliğinde İran’da gerçekleşen İslam İnkılabı, o gündür bu gündür başta Amerikan olmak üzere İngiliz, Siyonist İsrail ve yandaşlarının uykularını kaçırır olmuştur. Daha inkılabın ilk günlerinde ellerindeki imkanları devreye koyup inkılabı bastırmaya çalışmışlar ancak başaramamışlardı. Her türlü silah ve lojistik destek eşliğinde Saddam gibi azılı bir despot vasıtasıyla İslam inkılabına yönelmiş, ancak Saddam’ı da elden vermişlerdi. Neticede Irak’ı işgal edip Saddam’ı kendi tezgahlarında ölüme yolladılar. Ancak ABD, İngiltere ve Siyonist İsrail üçlüsü İslam inkılabını yıkma hayallerinden hiç vazgeçmedi. Ülkeler işgal eden, çocuk, kadın, yaşlı demeden insanları katleden ABD ve Siyonist İsrail, insanların gözlerinin içine baka baka hiç utanmadan bunları terörle mücadele adına yaptıklarını söylerken ve insan haklarından, demokrasiden, özgürlükten söz ederken, İran’daki en ufak maddi bir ilerlemeyi dahi bir tehdit olarak lanse etmeye çalıştılar, çalışmaktadırlar. Çünkü onların gözünde İran, İslam inkılabını gerçekleştirmiş ve dolayısıyla kendilerine ve batılı ülkelere karşı tehlikeli bir düşman halini almıştır. Dolayısıyla gelişmemesi, büyümemesi, güçlenmemesi ve imkan sahibi olmaması gerekir. Bir an önce de yıkılması gerekir ki, bu tehlikeli düşmandan kurtulup rahat etsinler. İslam inkılabının gerçekleştiği 1979 yılından bu yana geçen 30 yıllık süre boyunca İran’ın ambargo altında olması bundan dolayıdır. Ancak bütün bunlara rağmen İran, beklemedikleri şekilde gelişmeler kaydedip, tıp, silah sanayi, otomotiv sanayi, elektrik, elektronik, iletişim ve diğer pek çok alanda sıçramalar yaparak batılı ülkelerle yarışabilecek seviyeye ulaştı. Bunu hazmedemeyen ABD ve Siyonist İsrail, nükleer silah tehlikesi adı altında, batılı ülkelerin de desteğini alarak bütün dünya ülkelerini İran aleyhine kışkırtmaya ve bunun neticesinde uygun bir zemin hazırlayarak İslam inkılabına darbe vurmaya çalıştı ancak bunda da başarılı olamadı. Bush dönemi boyunca, her gün ABD veya Siyonist İsrail’in İran’ı vurma haberleri gündemi meşgul edip durdu. Şimdi ise İran İslam inkılabına yönelik yeni oyun ve senaryoları devreye koymuş durumdalar. Yapılan seçimi fırsat bilerek bundan istifade etmeye çalışmaktadırlar. Seçimi bahane ederek çıkaracakları iç karışıklık ve olaylarla, güven, sükun ve huzuru bozmaya, böylelikle İslam inkılabı ile halk arasına mesafe koyup zayıflatmaya çalışmaktadırlar. Bilindiği gibi İran’da 12 Haziran Cuma günü Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Seçime; mevcut Cumhurbaşkanı Dr. Mahmut Ahmedinecat, uzun yıllar devrim muhafızları komutanlığını yapan Muhsin Rızai, imam Humeyni zamanında sekiz yıl başbakanlık yapan Mir Hüseyin Musevi (ki o dönemde Seyyid Ali Hamaney Cumhurbaşkanı idi) ve Hüseyin Hatemi’nin Cumhurbaşkanlığı zamanında meclis başkanlığı yapan Hüccetül İslam Mehdi Kerrubi aday olarak girdiler. Ahmedinecat ve Rızai muhafazakar kesimin, Musevi ve Kerrubi de ıslahatçı kesimin adayları idiler. Onuncusu gerçekleştirilen bu seçim, belki de İran İslam İnkılabı tarihinde en çok ilkleri yaşayan, en çok heyecanlı geçen ve en renkli olan seçimdi. Her şeyden önce, şu ana kadarki en yüksek katılımlı seçim oldu. Seçime katılım oranı % 85 gibi büyük bir rakamdı. Bu seçimde, aday olanlar ikişer ikişer TV programında halkın karşısına çıkıp kendi icraat ve programlarını sundular ve tartıştılar. Mevcut ekonomik sistemi eleştiren ve dış politikayı sert gören ıslahatçı grup adayı Musevi, İnkılap muhalifi unsurlar ve batılı siyasetçiler tarafından açıkça desteklendi. Ki bu; seçimin en dikkat çekici ve İslam inkılabına yönelik senaryoların odağını oluşturan noktasıydı. Öyle görünüyor ki hazırlanan senaryoya göre; İslam inkılabına muhalif bütün unsurlar harekete geçirildi, Musevi’nin taraftarları olarak görünüp onu desteklemeleri, zenginlerinin maddi destek vermesi sağlandı. Musevi kazanırsa, kendisine verdikleri bu desteğe karşılık aynı şekilde ondan ve hükümetinden istifade edecekler ve İslam inkılabı aleyhinde büyük imkanlar elde etmeye ve dolayısıyla güçlenmeye çalışacaklar. Eğer Musevi kazanmazsa (Ki seçimden kısa süre önce Musevi’nin kaybedeceği anlaşılmıştı) seçime hile karıştırılmış bahanesiyle taraftarlarını sokağa dökmek suretiyle aralarına sızıp güveni zedeleyici, huzuru ve sükunu bozucu olaylar çıkaracaklar, güvenlik güçlerini halkın üzerine salacak şekilde sıcak ortam oluşturacaklar, İslam inkılabını gerek İran’da ve gerekse İran dışında tartışılır hale getirip, halk bu rejimi istemiyor noktasına getirmeye ve böylece halkın İslam inkılabına bakışını olumsuz etkilemeye, inkılaptan soğutmaya ve inkılabı zayıflatmaya çalışacaklar. Aynı zamanda muhalif unsurların halk desteğini almalarına, böylece zemin bulup güçlenmelerine ve İslam inkılabına yönelik daha güçlü ve daha büyük eylemler yapabilmelerine, neticesinde daha etkili bir müdahale ile inkılabı yıkmaya çalışacaklar. Seçim sonuçları ortaya çıkıp Musevi’nin kaybettiği belli olunca, uluslar arası diplomatik kuralları ve teamülleri bir tarafa bırakan ABD, Siyonist İsrail, İngiltere ve diğer batılı devlet yetkililerinin, taşkınlık yapan göstericileri desteklediklerini ifade edip onları masum ve adalet arayanlar olarak göstermeye çalışmaları, BBC’nin bir yandan gelişmeleri dış dünyaya neredeyse yeni bir inkılap oluyormuş havasına sokarak vermesi, diğer yandan olayları tırmandırması ve olay aktörlerini adeta yönlendirmesi, bir yandan devrik Şah’ın oğlunun diğer yandan Halkın mücahidleri örgütünün gösterilerin devamı yönündeki çağrıları ve yönlendirme çabaları…. bütün bunların hazırlıklı ve organizeli olduğunu, önceden senaryolarının yapıldığını açıkça göstermektedir. Ancak İslam inkılabına yönelik senaryolar tutmadı. Başta İslam inkılabı rehberi Seyyit Ali Hamaney olmak üzere İran’lı yetkililer son derece uyanık ve olgun davranarak bu senaryoyu boşa çıkardılar. Seçimden bir hafta sonra, İslam inkılabı rehberi Seyyid Ali Hamaney şu ana kadarki en yüksek katılımlı tarihi Cuma hutbesinde düşmanın oyunlarına dikkat çekti, her kesimi kucaklayıcı ve birlik ve beraberliği pekiştirici mesajlar verdi, kanun dışı icraat ve eylemlere müsaade edilmeyeceğini, tahriklere kapılmayacaklarını ve uyanık olunması gerektiğini ifade ederek herkesi sağduyuya ve sükuna davet etti. Her türlü taşkınlığa rağmen Devrim Muhafızları ve Besic sokağa inip olaylara müdahale etmedi. Sokağa çıkma yasağı uygulanmadı. Böylece devlet güçlerini ve halkı karşı karşıya getirme oyunları bozulmuş oldu. Anayasa mahkemesi başkanı, adayların itirazlarını bildirmelerini, istedikleri sandıkları tekrar sayabileceklerini, istemeleri durumunda ülke çapındaki bütün oyların yüzde onunu rasgele yerlerdeki sandıklardan tekrar sayabileceklerini ilan etti. Nitekim ülke genelindeki oyların yüzde onu gözlemciler nezaretinde tekrar sayıldı ve neticenin aynı olduğu belirtildi. Yakalan bazı gençler, seçimde oy dahi kullanmadıklarını, rejim muhalifi olan Halkın Mücahidleri örgütünce yönlendirildiklerini Tv’de açıkça itiraf edip söylediler. Konuyla ilgili bir telefon kaydı Tv’ye yansıdı. Linda adındaki kadının BBC muhabiri tarafından bilerek öldürüldüğü ortaya çıkarıldı ve katili yakalanarak itiraflarda bulundu. CIA tarafından organize edilip haberci kılığında gönderilen bir şebeke yakalandı ve deşifre edildi. Ve bütün bunlar, kamuoyuyla paylaşıldı. Böylece kurulan tezgah deşifre edilmiş, oynanmak istenen oyunlar bozulmuş olmakla kalmadı, halkın ABD, Siyonist İsrail, İngiltere ve diğer batılı ülke ve aktörlere karşı nefreti daha da armış, İslam inkılabına bağlılığı daha da pekişmiş oldu. Şu anda tekrar bir seçim yapılsa veya bu seçim yeniden yapılsa, öyle zannediyorum ki Musevi, aldığı oyların yarısından fazlasını kaybeder. Fakat işin acı tarafı şu ki; sekiz yıllık başbakanlık yapmış ve İslam inkılabına emeği geçmiş Musevi gibi birinin, kendisine sunulan imkan ve verilen desteğe aldanarak bu şer güçlerinin ve inkılap muhaliflerinin oyununa alet olmasıdır. Netice itibariyle; kurulan bu senaryo ve oynanan oyunlar, İran İslam inkılabını zayıflatmamış, aksine sistem duvarında meydana getirilen çatlakların fark edilip onarılmasına ve oynayan taşların görülüp yerlerine yerleştirilmesine sebep olmuştur. Allah’a emanet olun. M. ALİ NUR |