Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah'a ortak kosanlar, kendilerinin kâfirligine bizzat kendileri sahitlik ederlerken, Allah'in mescitlerini imar etme selâhiyetleri yoktur. Onlarin bütün isleri bosa gitmistir. Ve onlar ateste ebedî kalacaklardir. Tevbe/17

Bir Hadis:
Ey Allah'ın Resulü! dedik, mü'min korkak olur mu? ''Evet!'' buyurdular. Pekiyi cimri olur mu? dedik, yine: ''Evet!'' buyurdular. Biz yine: Pekiyi yalancı olur mu? diye sorduk. Bu sefer: ''Hayır!'' buyurdular. (Muvatta, Kelam 19)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

KARA DEVRİMLER -1- / M. ALİ NUR

    LAİKLİK
    Fransız İhtilali’ne kadar Fransız toplumu ve aynı zamanda devleti üzerinde din ve dolayısıyla Kilise’nin büyük bir tesiri vardı. Kilise adeta toplumun çatısı durumundaydı. Okullar ve hastaneleri yönetiyor, sosyal yaşantıdaki kural ve kaidelerin çoğunu o belirliyor, işçi gelirlerinin yüzde onunu alıyor, ülkenin onda bir topraklarını elinde tutuyordu.
    1789 Fransız İhtilali’nden sonra ise kilisenin bütün bu yetkileri elinden alındı. Bununla kalınmadı, kilisenin din adına o zamana kadar ortaya koyduğu bütün kural, kaide, prensip ve hatta semboller yasaklandı. Yaşanan olaylarda yüzlerce papaz öldürüldü. Umuma açık yerlerde haçlar bile yasaklandı. Neticede, o zamana kadar toplumu ve devleti kontrolünde tutan kilise, tamamıyla dört duvar arasına sıkıştırıldı ve tamamen devlet kontrolüne alındı.
    Fransız İhtilali’nin ardından oluşan yeni yönetim, kilise yönetimine (din yönetimine) karşı alternatif olarak oluşan laik bir sosyal düzendi ve çıkarılan yasalar da kilise karşıtlığı üzerine bina ediliyordu.
    Fransız İhtilali’inden, Osmanlı devlet kademesinde bulunan pek çok kişi de etkilenmişti. Osmanlı yönetimi her ne kadar İslam şeriatını esas alıyor ve toplum İslami kurallara göre yönetiliyor olsa da, baştakilerin gayri İslami ve keyfi uygulamalarının da etkisiyle, Fransız İhtilali’nin tesiri altına giren ve Batı’ya hayranlık duyanlar, din ile devlet işlerinin birbirlerinden ayrılması gerektiğini ve batı tarzı bir yönetimin Anadolu toplumuna daha uygun düştüğünü savunuyorlardı.
    Mustafa Kemal de bunlardan biriydi ve tam bir Batı hayranıydı. Özellikle Fransız kültürüne aşırı düşkünlüğü vardı. İlim ve Fen alanında ilerlemeyi, yükselmeyi ve medeni bir toplum haline gelmeyi Batının takip ettiği yolda görüyordu. İslam dininin hayata müdahalesine ise temelden karşıydı ve bütün bunların karşısında bir engel olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden İslam dininin kişinin vicdanına kalması ve kişinin bireysel ibadetleri ile sınırlandırılması gerektiğini savunuyordu.
    Osmanlı devleti birinci dünya savaşı sonrasında işgale uğradığında, vatanın müdafaası namına padişah tarafından yetkilendirilmek istemiş, elde ettiği yetkiyi kullanarak kendi fikir ve düşüncelerini adım adım gerçekleştirmişti. Ancak Mustafa Kemal, söylemleriyle ve ortaya koyduğu icraatlarıyla öyle anlaşılıyor ki, fikir ve düşüncelerini hayata geçirme konusunda içinde bulunduğu ortamın şartlarını dikkate alan, tepkisel hareket etmekten ziyade toplumun ve özellikle etrafındakilerin hassasiyetlerini dikkate alarak ihtiyatlı hareket edip fırsat kollayan hırslı, sinsi, ama kararlı biriydi.
    Bu yüzdendir ki Mustafa Kemal, padişah tarafından aldığı yetkiyi kendisi açısından iyi bir fırsata dönüştürebilmiştir. Karşı olduğu halde işin başında padişah (son Osmanlı halifesi) ve özellikle İslam şeriatı aleyhinde hiç konuşmamış, sahip olduğu fikirleri hiçbir surette dile getirmemiştir. Aksine, padişahtan aldığı yetkiyle hareket ettiğini her vesileyle dile getirerek ve minberlere çıkıp İslami sohbetler yaparak Müslüman ahaliyi toplamaya ve kontrolüne alarak yönlendirmeye çalışmıştır.
    Kontrolü eline almaya başladığında ise, hilafet müessesesini devre dışı bırakmaya ve yeni bir yönetim oluşturmaya başlamıştır. Yeni bir meclis (TBMM) kurduktan sonra da, adım adım bir takım inkılaplar gerçekleştirmiş, böylece arzu ettiği rejim üzere bir devlet oluşturmuş ve anti İslami fikirlerini toplum hayatına hakim kılmaya çalışmıştır.
    1920’de yeni bir Meclisin ilan edilmesiyle başlayan ve 1937 yılında Laikliğin kabul edilmesine kadar süren süreçte; Cumhuriyetin ilanı, Halifeliğin kaldırılması, Şeriyye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat ile karma eğitime geçilmesi, Şapka ve kıyafet kanununun çıkarılması, Tekke ve Zaviyelerin kaldırılması, Medeni Kanun adı altında Batı hukukunun getirilmesi, Latin Harflerinin kabulü, Tarih değişikliğinin yapılması, Takvim ve Saat değişikliğinin yapılması, Dil devriminin yapılması, Laikliğin getirilmesi ve bunlara paralel çıkarılan pek çok yasalar ile İslam’ın toplumdaki siyasi, sosyal ve hukuki dinamikleri ortadan kaldırılmış ve tabiri caiz ise İslam toplumdan kapı dışarı edilmiştir.
    İslam ve Müslümanlar açısından her biri bir kara devrim olan Mustafa Kemal’in inkılaplarının özü; Şeriatsız, hilafetsiz, beşeri hukuka dayalı, batı standartlı, laik bir devleti ve laik bir toplumu meydana getirmektir. Dolayısıyla İslam’ın hem devlet ve hem de toplum üzerindeki hakimiyetine ve yönetim gücüne son vermek, yöneten değil, yönetilen duruma getirip kontrole almak için bütün müessese ve eserlerinin ortadan kaldırılması hedef edilmiştir. Kemalist rejimin kurulmasının ardından çıkarılan yasalarda da bu düşünce temel unsur olarak yer etmiştir.
    Biz bu yazımızda Laiklik üzerinde durmaya çalışacağız.
Hayatımızı karartan kara günlerden biri olan 5 Şubat 1937 günü, bir kara devrim olan Laiklik ilkesi kabul edilerek Anayasanın ikinci maddesine konulmuş ve Cumhuriyetin Laik bir Devlet olduğu vurgulanmıştır. MADDE 2: T.C.,… Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal hukuk Devletidir.
    Türkiye’de laiklik söz konusu olduğunda, konuya yaklaşım ve getirilen tanım konusunda birbiriyle çatışan görüş ve fikirler ortaya konmaktadır. Aslında bunda, Müslümanların tepkisini hesaba katarak yapılan sun’i ve zorlama yaklaşımların da tesiri büyüktür. Bir kesim, laikliğin “dini inançların özgürce yaşanabilmesi için bir güvence” anlamına gelmesi gerektiğini ifade ederken, diğer bir kesim ise “dinin hayata müdahalesinin önüne geçme ve dolayısıyla sınırlandırma” anlamına gelmesi gerektiğini ifade ederler. Laikliğe giydirilmeye çalışılan din ve vicdan hürriyeti yönündeki tanımlar, laiklikten ziyade bireysel hak ve özgürlükler ile ilgilidir. Halbuki laikliğin hem siyasi, hem sosyal ve hem de hukuki boyutu vardır ve dinin toplum idaresiyle doğrudan alakalıdır. Ancak laikliğe getirilen tanımların birleştiği nokta, dini devlet işlerine ve sosyal hayata karıştırmama hususudur. Laikliği savunanlara göre din, kul ile Rab arasında bir vicdan işidir. Türkiye’deki laiklik yaklaşımının özü de budur. Nitekim Mustafa Kemal bu konuda şunları söylemiştir : "Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının sesine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz" (Mehmet Özel, Atatürk, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s. 261)
    Dini bir vicdan meselesi gibi gösteren ve dinin devlet ile yönetim işlerinden uzak kalması ve toplum hayatına müdahale etmemesi gerektiğini söyleyip savunanlar, dini yanlış bir temele oturtuyorlar ve yanlış bir bakış açısıyla sunuyorlar. Din konusunda yeterli bilgisi olmayan toplum kesimlerini de süslü söylemlerle kandırıyorlar.
    Halbuki İslam dini Allah (cc) tarafından yaşanmak için gönderilmiştir. İslam dini; insanın ferdi, ailevi, sosyal hayatının tümüne şekil vermekte, sosyal hayatı ve dolayısıyla devlet düzenini ve yönetim biçimini belirlemektedir. Dolayısıyla İslam dini bir yaşam biçimidir, bir yönetim biçimidir ve bir sosyal düzendir. Gerek ferdi, gerek ailevi ve gerekse içtimai yaşamdaki temel ilke ve kuralları (kanunları) Allah (cc) belirlemiş ve bu konuda insanlara kanun koyma yetkisi vermemiştir. Ancak zamana, ilim, teknik ve sosyal alandaki değişim ve gelişimlere bağlı olarak oluşan ihtiyaçlara cevap vermede ve çıkacak sorunlara çözüm bulmada, koymuş olduğu temel kanunlar çerçevesinde içtihatlar yapma yetkisi vermiştir.
    Bu konuda Allah (cc) şöyle buyurmaktadır : “Allah nezdinde hak din İslam'dır.” (Al-i İmran 19)
    “Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran 85)
    “İşte O, Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm yetkisi de O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz.” (Kasas 70)
    “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzap 36)
    “Doğrusu, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye Kitabı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf olma.” (Nisa 105)

    Netice itibariyle; Allah’ın koymuş olduğu kanunları görmezden gelmek, yok saymak, kanun koyma yetkisini kendinde görmek, İslam dinini hayattan uzaklaştırmak ve tamamen vicdani bir mesele haline getirmek, İslam’ın şiddetle karşı çıktığı ve inkara dayalı bir haldir. Laikliğin temelinde yatan düşünce ve espri ise budur. Onun için Laikliği savunanlar her ne kadar onu yaldızlı laflarla şirin göstermeye çalışsalar ve dine karşı olmadığını söyleseler de, doğru değildir. Laikliğin varlık sebebi bir kere dinin kendisidir.
    Allaha emanet olun

    M. ALİ NUR

Diger Basliklar
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -43
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -42
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -41
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -40
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -39
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -38
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -37
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -36
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -35
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -34
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -33
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -32
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -31
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -30
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -29
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -28
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -27
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -26
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -25
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -24
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git