Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

İRAN İSLAM İNKILÂBI VE ONU BAŞARIYA ULAŞTIRAN DİNAMİKLER / M. ALİ NUR
İdari sistem ve sosyal hayat düzeni olarak İslam; devlet düzeninde olması gereken asli fonksiyonundan uzaklaştırılmış, çeşitli yasaklarla sosyal hayattaki etkinlik ve yetkinliği pasifize edilmiş ve birkaç ibadetle sınırlandırılmış olarak insan kalıbına hapsedilmiş bir zamanda, 2500 yıllık şahlık rejimi alaşağı edilerek İran’da, 11 Şubat 1979 miladi, 22 Behmen 1357 Şemsi Hicri yılında tekrar bir idari sistem olarak sosyal hayata hâkim kılınmıştır.

Milliyetçilik ve Ulus devlet fikirlerinin dünyayı kasıp kavurduğu bir dönemde, ezilen ulusların kurtuluşu için mücadele verenlerin kahir ekseriyetinin özgürlük için kurtuluşu sosyalizm ve diğer beşeri sistemlerde buldukları, İslam’ın çağının geçtiğinin ve halkların kurtuluşu için çare olmadığının dillendirildiği bir süreçte İslam İnkılâbının gerçekleşmesi, son derece önemli ve büyük bir hadise olmakla birlikte, İslami mücadele tarihinde bir dönüm noktasını teşkil etmektedir.

Çünkü İran İslam İnkılâbı; ezilen, mazlum ve Mustaz’af dünya Müslümanları için cesaret, taze bir kan ve büyük bir umut olmuş, mücadelelerine ivme kazandırmıştır.


İnkılâbın gerçekleştiği miladi 1979 yılından günümüze kadar halen emperyalist güçlerin, dünya istikbarının bütün gücüyle üzerine çullandığı, tehditlerle, ambargolarla, siyasi ve kültürel yoğun baskılarla yıldırmaya çalıştığı, ancak bütün bunlara rağmen her geçen gün daha da güçlenen İslam İnkılâbını başarıya ulaştıran etkenler, çağdaş İslami Hareketler açısından incelenmesi gereken önemli bir konudur.

Biz de, İslam İnkılâbının yıldönümü münasebetiyle bu yazıyı kaleme alırken, aynı zamanda başarıya ulaştıran bu dinamikler üzerinde durmaya çalışacağız. Kıssadan hisse türünden yapacağımız çıkarımları, mücadele sürecinden kesitlerle örneklendirip daha anlaşılır hale getirmeye çalışacağız.

İran İslam İnkılâbını oluşturan üç ana unsur vardır.
Birincisi; Halk unsuru,
İkincisi; Mezhebi, akidevi unsur
Üçüncüsü; Rehberlik, Önderlik unsuru…

Bir hareket, halka dayandığı zaman halk hareketi olur. Ve halk hareketi, bu özelliğini sürdürdüğü ve mukavemet ettiği müddetçe muktedir olur, istediğini elde etmesine mani olunamaz. Bu anlamıyla bir hareket açısından, özellikle İslami bir hareket açısından halk, hareketin bel kemiğini oluşturur. Halkın, kitlenin destek vermediği bir hareket, İslami bir hareket bile olsa, iktidar olması hayal gibi uzaktır.

İran İslam İnkılâbında, bu anlamıyla halkın son derece önemli desteği ve katkısı vardır. Daha doğru bir ifadeyle halk, İmam Humeyni önderliğindeki İslami harekete ve kıyama bizzat sahiplik yapmıştır. Başı İmam Humeyni olan bir bedenin gövdesini oluşturmuştur. İmam’ın her sözüne samimiyet ve ciddiyetle kulak vermiş, O’ndan gelen talimatları canı ve malı pahasına uygulamaya koymuştur. Kısacası İmam’a tereddütsüz itaat ve İmam öncülüğündeki İslam İnkılâbına ciddi bir bağlılık sergilemiştir. Bu da, İmam Humeyni öncülüğündeki İslami Hareketi ve İslam İnkılâbını muazzam bir güce dönüştürmüştür. Böyle bir hareket önünde ne durabilir ki. Ayette de buyurulduğu gibi, bir halk, bir millet kendini değiştirmedikçe, Allah da onların halini değiştirmez. Yani, bir millet kendini değiştirdiği zaman, Allah’ın da izin vermesiyle değişiklik artık kaçınılmaz olur.

İran İslam İnkılâbında hiç şüphesiz mezhebin de etkisi azımsanmayacak kadar büyüktür. Sünni’lere nazaran Şia’da taklit merciinin hayatta olmasının gerekliliği, halkın onların etrafında toplanmasına ve onların, güncel ve yaşayan sorunlara dair içtihatlarına göre hareket etmesine sebeptir. Bu da, İmam Humeyni’nin Şah rejimine karşı elini daha da güçlendirmiş ve halkı daha rahat yönlendirmesine imkân vermiştir.

Biz bu yazımızda, Halk ve Mezhebi unsurlardan çok, Rehberlik-Önderlik unsuru üzerinde duracak ve bunu irdelemeye çalışacağız.

Bir hareketin Rehberi, Önderi ya da öncü kadrosunun ortaya koyduğu fikirler, değerler ve stratejiler, hiç şüphesiz hareketin yapısı ve şekil alması açısından belirleyici bir etkendir. Hareketler, büyük ölçüde önderlerinin yönlendirmesiyle orantılı olarak aktif, pasif, ılımlı, başarılı veya başarısız olurlar. Hareket mensuplarının önderlerine olan bağlılıkları, onları bu belirleyicilik konumuna yükseltmektedir. Bu bakımdan hareketler, hareket önderleriyle özdeşleşirler.
Bu cümleden olmak üzere, İslam İnkılâbının Rehberi olan İmam Humeyni (k.s.), mücadele süreci boyunca İran’daki İslami Hareketin şekil almasında ve faaliyetlerinde belirleyici bir etken olmuştur. İmam’ın sahip olduğu özellikler, İslam İnkılâbına damgasını vurmuştur.
İmam’ın, bir hareket lideri olarak İslam İnkılâbına damgasını vuran bu özelliklerini maddeler halinde sıralamaya çalışalım.

1- İmam Humeyni (k.s.), İslami ilimlere vakıf ve muttaki biriydi.
Daha küçük yaşlardan itibaren İslami ilimlerle meşgul olan ve dönemin büyük âlimlerinden ders alan imam, önemli bir ilmi mevkiye gelmişti. Hicri Şemsi 1340 yılında Ayetullah-il uzma Brucerdi vefat edince, Kum medreselerindeki birçok âlim ve mukallidin, O’na taklit merciliğini kabul etmesi yönündeki teklifleri de, geldiği ilmi seviyeyi gösteriyordu. Nefis tezkiyesi, kırk hadis şerhi ve velayeti fakih gibi kaleme aldığı eserler, O’nun birçok dalda derin ilminin göstergesidir.
İmam Humeyni’nin hayatını bilenler, yazanlar, özellikle O’nun ibadete düşkün olduğunu, hiçbir şartta gece namazlarını dahi terk etmediğini dile getirmektedirler.


2- İmam Humeyni (k.s.), İslami Harekete ve mücadeleye dair bütün fikir, söylem ve eylemlerini İslami temellere dayandırıyordu.

İmam Humeyni, “Bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah da onları değiştirmez” ayetinde buyurulmuş olan temel ilkeyi, İslami Hareket ve kıyama esas teşkil etmiş ve halka dönük söylem ve faaliyetlerini buna bina etmiştir. Rasulullah (sav), Mekke müşrikleriyle nasıl ki hiçbir koşulda anlaşmaya gitmemiş, onların sunduğu tekliflere itibar etmemiş ve bu tekliflerin sonucunda elde edilecek imkân ve fırsatları harekete bir malzeme haline getirmemişse, aynen öyle de İmam Humeyni, Şah’ın sunduğu tüm teklifleri red etmiş, parti yoluyla ve parlamenter yöntemlerle bir yere varılamayacağına inancını ortaya koymuştur. Geniş halk desteğine sahip olmadan salt silahlı mücadelenin başarıya ulaştıramayacağını, ancak ABD güdümlü bir askeri darbe halinde halkın silahlı bir seferberliğe çağrılması ve silahlı cihadın ilan edilmesi fikrindeydi.

İmam, Şah’ın kendisini mevcut sistem kanunlarıyla seçime davet ettiği zaman şöyle diyordu : “Biz, tağuta kıyam etmekle mükellefiz; ne yapacağımızı da tağuttan öğrenecek değiliz, bizim davamız yalnızca hükümet makamlarını ele geçirmek değil, tağutları, putları yere çalmak davasıdır; mücadelemiz devam edecek. Biz, tağuttan hükümet istemiyor, onu reddediyoruz, neyi nasıl yapacağımızı da biz kendi inancımızdan çıkarırız ve bu kimseyi ilgilendirmez... Verilen veya tanınan bir takım rahatlatıcı tedbirlere gelince; Müslüman halkın bunlara kanmamasını ve bir takım hakları verme gücünde olanların, geri almak gücünü de ellerinde bulunduracaklarının unutulmamasının, hedefin bir takım siyasi ve hükümet makamlarının ele geçirilmesi olmayıp, baştanbaşa bütün bir hayatın Allah’ın ahkâmına göre şekillendirilmesi olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız; komünistlerin de Şah’a karşı çıkmalarına gelince, başkalarının yardımına ihtiyacımız yoktur...” diyordu.

3- İmam Humeyni (k.s.), hakikatleri açık ve net olarak söyleyen, her şartta tavrını net olarak ortaya koyan biriydi.

Brucerdi’nin vefatından sonra ABD ve Şah rejimi bunu bir fırsat bilerek reformları uygulamaya koymaya çalışmışlardı. Bunların en başta geleni, en büyük âlim ve mercilik makamını İran dışına taşıma çabalarıydı. Bununla ilgili bir yasa tasarısı hazırlanmış ve kabul ettirilmişti. Bu yasaya göre; “aday ve seçmenlerin Müslüman ve erkek olma ve Kur’an-ı Kerim’e yemin etme” şartı değiştirilmişti.

Söz konusu yasa tasarısı onaylanır onaylanmaz, İmam Humeyni Kum’daki ulemanın en önde gelenleriyle acil bir müşaverede bulunduktan sonra onların katılımıyla oldukça geniş çaplı bir protesto eylemi başlattı.

Şah, Ak Devrim adıyla 6 maddelik bir reform paketi hazırlamıştı. ABD’nin baskı ve yönlendirmesiyle hazırlanan bu paket, halk oylamasına sunulacaktı. Hicri Şemsi 1341 (Miladi 1962) yılında hazırlanan ve Müslümanları pasifize etmeye dönük olan bu reform paketi, sözde ilerici ilkeler ve çağdaşlık içermekteydi. Ülkedeki milliyetçi ve solcu gruplar da buna desteklerini sunmuşlardı.

Bu gelişmeler karşısında İmam, Kum’daki müctehid ve yüksek ulemayı bir kez daha toplantıya çağırarak meseleye hemen bir çözüm yolu bulunması gerektiğini hatırlatıp tekrar kıyam edilmesi teklifinde bulundu. İmam’ın bu teklifi sıcak karşılanmadı. Sükûn içinde Müslümanların ihtiyaçlarının giderilmesine çalışma kâfi görüldü. Ancak Şah rejiminin Ak Devrim ve reform gibi oyunlarla neleri amaçladığını iyi hesap edebilen ve ciddi bir sorumluluk duyan İmam, konunun üzerinde ciddiyetle durulmasında ısrar edilince, konunun bizzat Şah’a sorulmasına karar verildi. Neticede Şah, Ak Devrim ve reformları mutlaka uygulayacağını, hatta bunun için kan döküp camileri bile yıkabileceğini söyleyerek kaba tehditlerde bulundu.

Bunun üzerine İmam, ikinci kez yapılan ulema toplantısında Şah’ın bu girişiminin protesto edilmesini ve engellenmesini istedi. Kabul görmeyince, İmam ısrar etti ve ağırlığını koyarak bunu kabul ettirdi. Ulemanın bu kararı da halka bildirilerle açıkça duyuruldu. Halk kepenkleri indirdi, protesto yürüyüşlerine girişti. Bir yandan da polisler olayları bastırmak için şiddete başvurdu.
Bu gelişmeler karşısında paniğe kapılan ve zor durumda kalan Şah, Kum’a giderek ulema ile görüşüp durumu yumuşatmayı planladı. Bunu öğrenen İmam, ulemanın Şah’ı karşılaması yönündeki çirkin teklife şiddetle karşı çıktı ve Şah’ın Kum’a geldiği gün, evlerden ve medreselerden dışarıya adım atmanın haram olacağını ilan etti. İmam’ın bu fetvası etki göstermiş ve Şah’ı karşılamaya hiç kimse gitmemişti.

Bu şartlar altında referanduma gidildiyse de, sokaklar bomboş kalmış, halk katılmamıştı.
4- İmam Humeyni (k.s.), devlete açıktan baş kaldırmış, her fırsatta onun meşru olmadığını dile getirmiş ve İslami bir yönetimin başa gelmesini açıkça dile getiren inkılabi biriydi.
İmam Humeyni bir beyanatında ; “Müslüman halkımız, “Allahu Ekber, La ilahe illallah” ve “Doğu’ya da hayır, Batı’ya da! Diyerek yola çıkmıştır, başka söz söyleyenler, Müslüman halkın arasında barındırılmamalıdır; hiç kimse sonradan kandırıldığını söylemesin ve şimdiden bilsin ki, biz, “İslam Cumhuriyeti” kuracağız!” diyordu.

İmam Humeyni, 13 Hordad 1342 (Miladi 1963) yılına rast gelen Aşura ayında Fevziye Medresesinde yaptığı tarihi konuşmasında, Şah rejiminin iç yüzünü ortaya koyan ve ifşa eden hususlar ağır basıyordu. İsrail ile kurulan gizli ilişkilerin de vurgulandığı konuşmada İmam şunları söylüyordu : “Sana nasihatte bulunuyorum efendi! Ey Şah Efendi! Bu işlerden el çekmeni öğütlerim sana. Oyuna geliyorsun. Günün birinde gitmen istenirse buna herkesin şükretmesini istemem. Eğer dikte ettiriyor ve yazıp senin eline tutuşturarak “oku” diyorlarsa, üzerinde düşün biraz. Nasihatlerimi dinle… Şah ile İsrail arasında ne ilişki var ki emniyet teşkilatı İsrail’i konuşmayın diyor… Şah İsrail’li mi ki?”

İmam’ın bu konuşması üzerine Şah, İmam’ın hemen susturulmasını ve başlattığı kıyam hareketinin derhal bastırılmasını emretmişti.

İşe, İmam’ın yakın adamlarından başlandı ve hemen o konuşmanın ertesi günü, birçok inkılabi Müslüman gece yarısı yakalandı, İmam’ın evi yüzlerce komando ile kuşatmaya alındı. Teşehhüt namazı kılmakla meşgul olan İmam, vakit geçirilmeden tutuklandı ve olağanüstü güvenlik tedbirleri içinde Tahran’a götürülüp Orduevindeki nezarete atıldı. Sonraki gün ise Tahran’daki Kasr Zindanına nakledildi.

İmam’ın yakalandığı haberi süratli bir şekilde yayılmış ve halk kalabalık gruplar halinde (kadınlı-erkekli-çocuklu) İmam’ın evine doğru akın etmişti. Bu kalabalık karşısında aciz kalan polis, askerden yardım istemiş ve kalabalık asker-polis gücüyle Kum tam bir kuşatmaya alınmıştı. Kalabalık tekbir sesleri eşliğinde Hz. Masume’nin türbesinden çıkarken kurşun yağmuruna tutulmuş ve ortalık bir anda kana bulanmıştı. Korkunç bir katliam olmuş, kara, hava ve polis kuvvetlerinin halka ölüm kusturduğu silahlarla bu kıyam bastırılmıştı.

İmam’ın tutuklandığı haberi yayılınca, 15 Hordad sabahı Tahran, Meşhed, Şiraz gibi şehirlerde de Kum’dakine benzer geniş halk protestoları başlamış ve “Ya Humeyni ya ölüm” sloganları eşliğinde kıyam edilmişti. Aynı şekilde bu kıyamlar da kanlı bir şekilde bastırılmış, çok sayıda insanın kanı dökülmüş, çok sayıda insan tutuklanarak ağır işkencelerin görüldüğü zindanlara atılmıştı. Ardından da aynı gün, yani 15 Hordad günü Tahran ve Kum’da sıkıyönetim ilan edilmişti. Ancak buna rağmen ertesi gün ve onu izleyen diğer günlerde halk, geniş çaplı gösterilere devam etmiş, bütün gösteriler de yine çatışmalarla sonuçlanıp kanlı bir şekilde bastırılmıştı.
Bu bakımdan, Hicri Şemsi 1342 (Miladi 1963) yılının 15 Hordad günü, İran İslam İnkılâbının başlangıcı kabul edilir.
İmam, 19 gün Kasr zindanında tutuklu kaldıktan sonra İşretabad askeri garnizon hapishanesine aktarıldı.

5- İmam Humeyni (k.s.), can ve mal dâhil olmak üzere her neye mal olursa olsun tavizsiz, kesintisiz, kararlı ve cesaretli bir şekilde hareket ediyordu.

İmam, kendisini ziyarete gelen Müslümanlara yaptığı konuşmalarda Şah’ı açıkça suçluyor, ABD ve İsrail’in müttefiki ve İran’da yapılan gayri İslami faaliyetlerin müsebbibi olarak gösteriyordu. Bu nedenle Şah’a karşı başkaldırıya açıktan davet ediyordu. Yaptığı bir konuşmasında; Şah rejiminin işlediği son cinayetler karşısında halen sessizliğini bozmayan Kum, Necef ve diğer şehirlerin âlimlerini sert bir dille eleştirmiş ve “Bu gün susmanın anlamı, zorba rejimle aynı safta durmaktır” demişti. Ertesi gün de “Şah’ı sevmek çapulculuktur” başlıklı bir bildiri yayınladı. Şah rejiminin hesaba çekildiği bu bildiride, bu şartlar altında takiyye nin haram olduğu, akıbeti ne olursa olsun hakkı ve hakikatleri haykırmanın her Müslüman’a farz olduğunu bildiriyordu. Şah’ın uşaklarına hitaben de şöyle diyordu : “Ben kalbimi memurlarınızın süngülerine hazırlamış durumdayım şimdi. Bilin ki bu kalp, sizin zorbalıklarınız karşısında eğilip despotluklarınızı kabullenmeye hazır olmayacak asla!”

15 Hordad kıyamının çok kanlı bir şekilde bastırılması ve kıyam liderinin tutuklanmasıyla birlikte, halka gereken gözdağının verildiği ve İmam’ın taraftarlarının sindirilmiş olduğu kanaatine varılmış olacak ki, 1343 Hicri Şemsi yılına girerken, Şah yeni bir projeyi uygulamaya koymaya çalışmıştı. Geçen yılki hadiseleri unutturmak için de, 10 aylık bir hapis hayatından sonra İmam’ı serbest bırakmıştı.

Bunu duyan halk, sevinç içinde kalabalıklar halinde İmam’ın evine gelip kutlamalarda bulununca, İmam; yaptığı konuşmada şunları söylüyordu : “Bu gün kutlamalarda bulunmanın anlamı yoktur. Bu millet yaşadığı sürece 15 Hordad faciasının kederini taşımaya devam edecektir…”
Öte taraftan Şah, halkın sindirildiğinin hesabıyla reformları uygulamaya koymaya kararlı görünüyordu.

Bu gelişmeler üzerine İmam, tehditlere aldırmayarak, Şah’ın kutlama yaptığı özel bir günü bilinçli bir şekilde seçerek minbere çıktı ve halka tarihi bir konuşma yaptı. Konuşmasında özetle : “İzzet ve onurumuz çiğnendi… İran’ın azamet ve büyüklüğü yok edildi. İran ordusunun izzet ve onuru ayaklar altına alındı. Meclise bir kanun götürdüler. O kanunla bir Viyana antlaşmasına katılmış oluyoruz… Bu kanun gereğince İran’daki Amerikalı askeri müsteşarlara aileleriyle, teknik memurlarıyla, idari memurlarıyla, müstahdem ve hizmetçileriyle birlikte dokunulmazlık getirilmiş oluyor. İran’da hangi cinayeti işlerlerse işlesinler, bunlara kimse dokunamayacak! Beyler, bu tehlikedir, uyarıyorum ben… Bu durumda haykırmayan vallahi günah işlemiş olur. Var gücüyle haykırmayan vallahi büyük günah işlemiş olur. Ey İslam büyükleri, ey baştakiler, İslam’ın feryadına yetişin! Ey Necef uleması, İslam’ın feryadına yetişin! Ey Kum uleması, yetişin İslam’ın feryadına! Amerika İngiltere’den beter, İngiltere Amerika’dan…Sovyetler ikisinden de beter. Biri diğerinden kötü kısacası. Her biri diğerinden daha aşağılık. Ama bu gün bizim işimiz bu habislerle, yani Amerikalılarla… Amerika Cumhurbaşkanı şunu iyi bilsin ki kendisi bizim halkımızın nazarında dünyanın en aşağılık insanıdır. Başımıza gelenlerin tamamı, şu Amerika’dan gelmektedir. Başımıza ne geliyorsa şu İsrail’den gelmektedir. İsrail de Amerika’dandır zaten…”

Şah, İmam’ın her şeye rağmen susmadığını, halka açıktan rejim aleyhinde beyanatlarda bulunduğunu ve halkı durmadan kıyama davet ettiğini görünce, onu tutuklamakla, halka baskılar uygulamakla bu işin altından kalkamayacağını anladı. İmam’ı gizli veya açık bir şekilde ortadan kaldırmanın da daha büyük sorunlara sebep olacağını hesaba katmış olacak ki, O’nu İran dışına çıkarmaktan başka çare bulamadı.

Böylece, Hicri Şemsi 1343 yılında, 13 Aban (Miladi yılı 1964 Ekim) ayında, bir gece yarısı İmam’ın evi kuşatma altına alındı. Tutuklandı ve hiç vakit geçirilmeden gizlilik içinde Tahran Mehrabad havaalanına götürülüp, önceden hazırlanmış olan askeri bir jetle Ankara’ya götürüldü.
6- İmam Humeyni (k.s.), her fırsatta halkı kıyama davet ederek, İslami Hareketi halk kitlesiyle bütünleştirmiş biridir.

İmam Humeyni, Türkiye’de toplam 11 ay kaldıktan sonra oradan Irak’ın Necef kentine sürgün edilir. İmam Necef’te toplam 13 yıl kalır. Burada da İmam hareketi direkt yönlendirdiği için, daha uzak bir yer olan Fransa’nın Paris yakınındaki Nofel Lö Şato’ya sürgün edilir.

Ancak İmam, İran’dan ayrıldıktan sonra da, mektup ve aracılarla İran’daki Müslümanlarla irtibata geçmiş ve bu irtibatını sürekli olarak korumuştur. Her defasında gerek mektuplarla, gerek bildirilerle ve gerekse canlı aracılarla halka ulaşmış, onları yönlendirmiş, 15 Hordad kıyamının gaye ve hedeflerinin gerçekleştirilmesi yolundaki çalışmaların kesintisiz sürdürülmesini istemiştir.
İran İslam İnkılâbında camiler ve mescitler, halkın toplanıp harekete geçirildiği hareketin genel merkezleri durumundaydı. Halkın gösterilerde kullandığı sloganlar ise, genellikle İmam’ın konuşma ve talimatlarından alınmış ifadelerdi.

İmam, sürekli halk ile irtibatlı olması, onları her defasında kıyama davet etmesi, cesaretli ve tavizsiz hareket etmesi, halkı onun yanına çekmiş ve kitleler halinde birleştirmiştir. İran’da hızla gelişip çoğalan çok sayıda örgüt, hizip ve grup olmasına rağmen, İmam’ın takip ettiği hat münasebetiyle, O’nun önderliğindeki kıyama iştirak etmiş ve bu şekilde pek çok grup, örgüt ve hizip, İmam etrafında birleşmiş ve bütünleşmiştir.

Neticede, 14 yıllık bir sürgünden sonra İmam, başta İran olmak üzere Fransa ve Amerika’nın engellemelerine rağmen, İran’da doruk noktasına ulaşan İslami Halk Kıyamının içinde aktif ve fiili yerini almak üzere 12 Behmen 1357 (Miladi 01 Şubat 1979) günü İran’a geldi. Gelir gelmez, kendisini karşılayan milyonlar ile birlikte önce Behişti Zehra’ya (Şehitlerin defnedildiği Tahran’daki büyük mezarlık) gitti ve orada tarihi bir konuşma yaptı. Konuşmasında; “Ben bu milletin desteğiyle (yeni) hükümeti tayin edeceğim” diyordu.

İmam, İnkılab Şurasının teklifi üzerine, Mehdi Bazergan öncülüğünde geçici bir hükümet kurulmasını istedi. Ondan sonra da devletin bütün kurum ve kuruluşları kısa zaman içinde gelip İmam’a bey’at etiller.

Böylelikle; 2500 yıllık Şah düzeni yıkılmış, yerine İslam Cumhuriyeti kurulmuş oluyordu.
22 Behmen 1357 (11 Şubat 1979) tarihinde vuku bulan bu muazzam hadise, dünya Müslümanları açısından bir dönüm noktasıdır.

Bu büyük İslam İnkılâbının gerçekleşmesinde öncülük eden İmam Humeyni, ilmi ve takvasıyla, cesaret ve ferasetiyle, tavizsiz ve kesintisiz tavırlarıyla, net ve açık tutumlarıyla İslami Hareketin başarıya ulaşmasına vesile olmuştur.

Müslüman halkı zamanında bilinçlendirip uyarmasını bilmiş ve harekete geçirebilmiştir. Şah rejiminin Müslüman halka uyguladığı ağır baskı ve işkencelere rağmen, yürüyüş ve protestolarda çok sayıda insanın kanının akmasına rağmen, İslami hareketin öncü kadrolarının birçoğunun yakalanmasına rağmen, tavır ve tutumlarında bir değişikliğe gitmemiş, sıkıntı geçinceye kadar taktiklerinde tadilata gitmemiş, doğruları söylemeye, rejimin üzerine gidip oyunlarını ve kötülüklerini deşifre etmeye devam etmiş, hatta bu şartlar altında takiyye nin haram olduğunu, her Müslümanın hakkı ve hakikatleri haykırması gerektiğini ilan etmiştir.
Bu tavır ve tutumlarına, takip ettiği bu stratejisine baktığımızda; bariz olarak kararlılık, netlik ve süreklilik göze çarpmaktadır. Bunlar, İmam’ın şahsında İslam İnkılâbını başarıya ulaştıran son derece önemli dinamiklerdir.

Hâlbuki bu gün pek çok İslami hareket vardır ki, belli bir aşamaya geldikten sonra rejimin baskısıyla karşı karşıya geldiğinde, kararlılık gösterememekte, baskıdan kurtulmak ve kendince daha rahat hareket pozisyonu bulmak için netliğini bozup takiyyelere, tadilatlara ve stratejik değişikliklere gitmekte, bunun yanında kendince biraz daha rahat nefes alıp soluklanmak için mola bile vermekte ve sürekliliği bozmaktadırlar. Böylelikle hareket içindeki sıcaklık, yerini soğumaya bırakırken, gevşemeler baş gösterir, sapmalar meydana gelir, ihtilaflar ve dolayısıyla ayrışmalar ortaya çıkar. Bütün bunlar ise harekete güç kaybettirir ve onu başarıdan alıkoyar.
Düşman senin üzerine geldiği zaman sesinin kesildiğini görürse, azar ve senden taviz bekler, ancak senin sesinin yükseldiğini görürse susar ve kendisi taviz vermeye yanaşır.
Çünkü despot rejimler hırçın köpeğe benzer, havlayıp üzerine geldiğinde sinersen onu azdırırsın, sen üzerine yürürsen yılışıp kalır…

İran İslam İnkılâbının gerçekleştiği bu günü kutluyor, Allah’tan İslam İnkılâbını aziz kılmasını diliyor, İmam Humeyni’yi rahmet ve minnetle anıyoruz. Selam ve dua ile…

M. ALİ NUR
Diger Basliklar
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -43
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -42
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -41
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -40
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -39
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -38
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -37
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -36
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -35
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -34
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -33
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -32
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -31
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -30
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -29
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -28
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -27
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -26
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -25
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -24
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git