Başkalarının esas aldığı kıstas ve değer yargısı kendilerini bağlar. Ancak biz Müslümanların, her konudaki dayanağı Kur’an ve Sünnettir, İslam’dır. Bir olayı değerlendirirken, haklı ve haksızı birbirinden ayırt ederken, doğru ve yanlışı tespit ederken, iyiyi ve kötüyü belirlerken, Müslümanın baş vuracağı yegane kaynak İslam’dır. İslami bakış açısına ve dolayısıyla İslami değer yargısına sahip olmayanlar, olayları haliyle ilahi bakış açısına göre yorumlayıp değerlendirmeyecektir. Aksine, maddi ve beşeri bakış açısına göre yorumlayacak ve öylece değerlendirecektir. Dolayısıyla, İslam’ın doğru dediği bir şeye yanlış hükmünü verebilecektir. Burada bizim açımızdan önemli olan, Allah’a (cc) ve ahirete inanan ve ben Müslümanım diyen birinin böyle bir yanlışlığa düşmemesidir. Bu yazıda konu edineceğim şey, Hizbullah cemaatinin bu güne kadar gündeme getiriliş şekli olacaktır. Bilindiği gibi Hizbullah cemaati, bu güne kadar hep haksız yere insanları vurmak, öldürmek, kaçırmak, şiddete başvurmak gibi konularla gündeme getirildi. Hep saldırgan taraf olarak lanse edildi. Devletin çıkardığı örgüt olarak yutturulmaya çalışıldı. Hizbullah ismi bile Hizbulvahşet olarak telafuz edildi. Hizbullah; PKK ile çatışmasında saldırıyı başlatan taraf olmadığı gibi, saldırıların durdurulması için de bir çok ciddi girişimlerde bulunmuş, kendi mensuplarından bir kısmının vurularak şehit edilmesi ve bir kısmının yaralanmasına rağmen 4-5 ay kadar bu nedenle saldırılara cevap vermemişti. Neticede ise zorunlu bir savunma savaşına mecbur bırakılmıştı. Ancak bütün bunlar görmezden gelinmiş, Hizbullah saldırgan taraf olarak ilan edilmiş ve daha kötüsü Hizbulkontra olarak kamuoyuna sunulmuştu. Devlet varken neden PKK ile savaşılıyor, Hizbullah devlet ile bir olup Kürd halkına kurşun sıkıyor, neden devleti vurmuyor….gibi propagandalar yapılmıştı. Maalesef Müslüman olarak gördüğümüz bazı kesimler de buna alet oldular. Hizbullah; Menzil grubu ile çatışmasında da saldırıyı başlatan taraf olmadığı gibi, Müslüman olarak gördüğü bu gruba karşı silah kullanmaktan son derece kaçınmıştı. Müslümanların kanını haksız yere akıtmasına rağmen PKK ile anlaşma yoluna gittiği ve Hizbullah’a karşı cihat ilan ettiği halde, Hizbullah buna sessiz kalmış, çatışmanın önünün alınması için önemli girişimlerde bulunmuştu. Bu girişimlerden müspet netice alamadığı gibi, mensuplarının vurulması karşısında bir müddet sokağa çıkmamaları, saldırılara cevap vermemeleri talimatı vermiş, ancak bunun çare olmadığını görünce bireysel olarak kendilerini savunmaları ve vurmak zorunda kalınca da belden aşağı vurmaları talimatını vermişti. Fakat her şeye rağmen çatışmaya girmeye mecbur bırakılmıştı. Ancak bütün bunlar da görmezden gelinmiş, Hizbullah saldırgan taraf olarak ilan edilmişti. Müslümanlarla savaşılır mı, Hizbullah artık Müslümanları bile vuruyor, kendinden başka kimseyi kabul etmiyor…şeklinde propagandalar yapılmıştı. PKK ve Menzil grubu ile olan çatışmalar dinince, Kemalist rejim Hizbullah üzerine derinden ve bir o kadar da vahşi bir şekilde gelmişti. Hizbullah’ı tamamen kuşatmaya alma ve boğmaya çalışıyordu. Ancak Hizbullah bunun farkına varmış, kendisine yönelik çabaları bir bir boşa çıkarıyordu. Kemalist rejim ile olan bu sessiz savaşta, rejimin ajan ve işbirlikçisi olan ve Müslümanlara yönelik kirli faaliyetlerde bulunan önemli sayıda kişileri yakalamış, sorgulamış ve bazılarını öldürmüştü. Ancak o zaman da; Hizbullah artık kendi adamlarını vurmaya başladı, masum insanları öldürüyor…gibi aleyhte propagandalar yapılmıştı. 17 Ocak 2000 tarihinde Hizbullah’a yönelik yapılan operasyonun ardından, mezar evler gündeme getirilmiş ve Hizbullah masum insanları vahşice öldürüp domuz bağıyla bağlayarak evlerin altına gömüyor diye propaganda yapılarak dikkatler bu yana çekilmiş, bu insanların kimlikleri, yaptıkları faaliyetler ve neden öldürüldüklerinin üstü örtülmeye çalışılmıştı. Hizbullah arşivinde ele geçirilen bu tür ajan ve işbirlikçilerin sorgu kasetleri ise, işkence görüntüleri diye lanse edilerek kamuoyundan gizlenmiş ve dikkatler kasetlerin içeriğinden başka yöne çekilmişti. Bütün bunlara rağmen yılmayan, sinmeyen, davasından kopmayan, her türlü saldırı ve darbelere rağmen gelişip büyüyen Hizbullah karşısına şimdi de Fethullah Gülen gurubu mu çıkarılmak isteniyor acaba? Hizbullah’ın bu guruba karşı hiçbir saldırısı, hiçbir anti propagandası yokken, 2000 sürecinde hiçbir kesimin yapmadığı şekilde Hizbullah’a Hizbulvahşet ismini taktı, gazete, dergi ve TV kanalında sürekli olarak Hizbullah’ı bu isimle anarak karalamaya çalıştı ve çirkince saldırdı. Bütün bunlara rağmen kendilerine kardeşlik mesajı verildiği ve dostluk eli uzatıldığı halde, bu son dönemde saldırılarını had safhaya çıkarmış ve küfür ile itham etmekle eşdeğer olan Ergenekon bağlantısını sık sık gündeme getirmekte ve olmadık yalan ve iftiralarla saldırmaktadır. Şuna sormak lazım; bu yaptıklarının kendilerini ne faydası vardır ve bunu ne adına yapıyorlar? Görünen o ki; daha önce birkaç yerde yolu kesilen ancak ilerlemesine engel olunamayan bu kervanın, yaklaşan dönemeçte yeni yolkesenlerle tekrar yolu kesilmek istenmektedir. Ve yine aynı senaryolar devreye konulacak, aynı propagandalar dillendirilecektir. Yine saldırgan taraf olarak Hizbullah ilan edilecektir. Yine, Hizbullah Müslümanları vuruyor diye kötülenecektir. Allah’ın (cc) izniyle Hizbullah oyuna gelmeyecek, kendine yakışan İslami tavrı ortaya koyacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken şey, ilk paragrafta da belirtildiği üzere, Allah’a (cc) ve ahirete inanan ve ben Müslümanım diyen birinin bunları görebilmesi, doğru okuyabilmesi, doğru değerlendirebilmesi, İslam düşmanlarının Müslümanlar aleyhindeki kirli oyun ve propagandalarına kanıp yanlışlığa düşmemesidir. Selam ve dua ile. M. ALİ NUR |