Hz. Hüseyin (ra) deyince, ilk akla gelen hiç
şüphesiz Kerbela’dır, Kerbela’daki elim hadise ile bu hadisenin vuku bulduğu
aşura günü ve Muharrem ayıdır.
Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem’in onuncu
gününe aşura denir. İşte böyle bir günde yani; Hicretin 61. yılında, Muharrem
ayında, aşura gününde, Hz.Hüseyin ve ashabı Kerbela’da zalimce şehit edildi.
Hicretin 60. yılında Muaviye b. Ebi Süfyan ölünce,
yerine oğlu Yezid geçti. Bunlar, Rasulullah (sav) ve O’nun halifelerinin
İslam’ın devlet idaresi ve yönetimi konusundaki sünnet ve uygulamalarını bir
kenara bırakmış, halifeliği saltanata tebdil ettiler. Yezid, kendisine bir
meşruiyet kazandırmak için de halktan bey’at aldı.
Bunun üzerine Medine valisi, her ikisini de
huzuruna çağırdı. Hz. Hüseyin (ra), vali olan Velid’in huzuruna çıktı. Velid Hz
.Hüseyin’e Yezid’in mektubunu okuyup onu bey’ata davet edince, Hz Hüseyin,
olayın tırmanacağı boyutu kestirdiğinden zaman kazanmak istedi ve “Benim gibi
bir adam gizli olarak bey’at edemez. Zaten halkın önünde açıklamadıkça bu
bey'ata sen de razı olmazsın. Sen çıkıp halkı bey’ata davet ettiğin zaman bizi
de çağırırsın” şeklinde bir mukabelede bulunup yanından ayrıldı. (Belazüri-Ensab-ül'eşraf
c. 4, s. 14-15, Taberi-Tarih c. 6, s. 189)
Bu olay üzerine Hz. Hüseyin (ra) aile efradını
toplayıp Mekke’ye gitti.
KÜFELİLERDEN MEKTUPLAR
Bu arada Küfeliler Hz. Hüseyin’in de Mekke’ye
gittiğini öğrenince, ehlibeyt taraftarları toplanarak bir araya geldiler ve
aldıkları karar uyarınca Hz.Hüseyin’e bir mektup gönderdiler. Mektupta özet
olarak şöyle yazdılar : “Bismillahirrahmanirrahim.
Hüseyin b. Ali'ye !.. Süleyman b. Sured, Müseyyeb b. Necebe, Rifaa b. Şeddad ve
Habib b. Muzahir'le Küfeli Mümin ve Müslümanların Hüseyin'e Taraftar
olanlarından! Selamün aleyküm! Biz, Allah'a hamd ederiz ki O'ndan başka ilah
yoktur. Allah'a hamd olsun ki düşmanını öldürmüştür...Bizim İmamımız, önderimiz
yoktur. Hemen gel! Umulur ki Allah bizi senin sayende hak üzerinde toplar.
Numan b. Beşir, Vali köşkünde oturmaktadır. Biz onunla ne cumada toplanıyoruz,
ne de bayram namazına çıkıyoruz. Yanımıza geleceğini haber alacak olursak, seni
karşılamaya çıkar, sana Şam'da kavuşuruz inşaallah. Allah'ın selam ve rahmeti
üzerine olsun.” (Taberi-Tarih .c. 6, s. 197) Küfeliler, gönderdikleri başka bir
yazılarında da; “Senin yanında yüz bin kişi bulunacaktır” demişlerdi. (Taberi-Tarih
c. 6, s. 221)
Kufeliler, bir süre böylece bu minval üzere Hz
Hüseyin’e (ra) art arda mektuplar gönderdiler. Bu mektupların onlarca olduğu
tarih kitaplarında ifade edilmektedir.
HZ. HÜSEYİN DURUMU TAHKİK EDİYOR
Hz. Hüseyin de bunun üzerine Küfelilere bir mektup
yazıp Hani b. Hani ve Said b. Abdullah ile yolladı, Müslim b. Akil’i de görevli
ve elçi olarak onlara gönderdi. Mektubunda şunları ifade ediyordu ; “Bismillahirrahmanirrahim.
Hüseyin b. Ali’den, Küfe'de bulunan Mümin ve
Müslüman cemaatına! Bana, mektuplarınızla en son gönderdiğiniz Elçileriniz Hani
ve Said geldiler. Andığınız, anlattığınız her şeyi anladım. Sözlerinizin özü
olarak ; “Bizim için bir imam ve önder yok. Sen hemen gel. Umulur ki Allah,
Senin sayende bizi hidayet ve hak üzerinde toplar” diyorsunuz. Kardeşim ve
Amucamın oğlu olan, ailem halkından güvendiğim Müslim b. Akil'i size
gönderiyorum. Sizin hal ve gidişinizi, işinizi ve görüşünüzü inceleyip bana
yazmasını kendisine emrettim. Eğer o sizin bütün ileri gelenlerinizin, fazilet
ve üstün akıl sahibi olanlarınızın görüşlerinin de yanıma gelen elçilerinizin
görüşlerinin aynı ve yazılarınızdan okuduğum şekilde olduğunu bana yazacak
olursa, inşaallah, hemen hazırlanır, yanınıza gelirim. And olsun ki
Kitabullah'la amil olmayan, adalet terazisini elinde tutmayan, hak ve gerçek
dine göre hareket etmeyen, nefsini Allah'a bağlamayan kişi, gerçek manada imam
ve önder olamaz! Vesselam.” (Taberi-Tarlh c. 6, s. 197.198)
HZ. HÜSEYİN’İN ELÇİSİ MÜSLİM KÜFE’DE
Müslim Küfe’ye varınca Muhtar b. Ebi Ubeyd-üs
Sakafî'nin evine gitti. Küfeliler de gelip toplandılar. Müslim onlara Hz.
Hüseyin’in mektubunu okuyarak mesajını iletti.
Müslim b. Akil, Küfelilerin bey'atmı almaktan geri
durmadı. Onlardan, on sekiz bin kişinin gizli olarak bey'atmı aldı.
(Dineveri-Kitabül'ahbar s. 2335) Diğer rivayete göre bey'at eden, otuz binden
fazla idi. (İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdüİferid c. 2, s. 217)
Küfe valisi olan Numan b. Beşir de bunlardan
haberdar oldu ve durumu Yezid’e bildirdi. Yezid de İbni Ziyad’a bir mektup
göndererek şöyle yazdı; “Küfe'de bana taraftar olanlar; Müslim b. Akil'in,
Küfe'de cemaatlar topladığını, Müslümanların tek saltanat asasını ikiye
yardığını, ayırdığını haber verdiler. Bu yazımı okur okumaz, Küfe'ye git. Müslim
İbn-i Akil'i ele geçirinceye kadar, define arar gibi, acele ara, bul. Öldür,
yahut sürgün et! Vesselam”(Taberi-Tarih c. 6, s. 200)
MÜSLİM’İN AKİBETİ
Neticede İbni Ziyad Müslim’i yakaladı ve köşkün
damına çıkarıp boynunu vurdurdu. Müslim yakalandıktan sonra, etrafında
toplananlar da yanından dağıldılar.
Müslim b. Akil, Küfe’de 18.000 kişinin bey’atını
aldığı zaman, Hz.Hüseyin’e bir mektup göndermiş ve mektupta şunları yazmıştı;
“Hiç şüphesiz, konak yeri tutmak için gönderilen kişi, kendi adamlarına yalan
söylemez. Küfelilerden on sekiz bin kişi bana bey'at etmiş bulunmaktadır.
Mektubum Sana erişince, gelmekte acele et. Çünkü bütün halk seninledir. Ebu
Süfyan Hanedanına onların hiç meyilleri ve reyleri yoktur. Vesselam”
(Taberi-Tarih c. 6, s. 2li, Dineveri-Kitabül'ahbar s. 243)
HZ. HÜSEYİN KÜFE YOLUNDA
Hz. Hüseyin, Müslim b. Akil’in mektubunu
alınca, yol hazırlığına başladı.
Hz. Hüseyin, Rümme vadisine eriştiği zaman, oradan Küfelilere bir
mektup yazdı. Yazdığı mektupta şöyle dedi; “Bismillahirrahmanirrahim.
Hüseyin b. Ali'den, Küfedeki Mü'min ve Müslüman kardeşlerine!...Selamün
aleyküm!. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a hamd-ü senadan sonra size derim
ki; Müslim b. Akil'in mektubu bana geldi. Müslim mektubunda, sizin görüşünüzün
güzel ve iyi olduğunu, ileri gelenlerinizin bize yardımda ve gasb edilmiş
hakkımızı talepte birleştiklerini, gelmemi gözlediğinizi ve özlediğinizi haber
veriyor. Bize ve size iyi ameller işletmesini ve bu husustaki amelinizi de
ecirlerin en büyüğü ve en üstünü ile mükafatlandırmasını Allah'dan dilerim. Ben,
Mekke'den Zilhicce ayının sekizinde salı günü, Terviye günü size doğru yola
çıktım. Mektubum, size Rümme vadisinden gönderilmiştir. Ben de bu günlerde
inşaallah, yanınıza geliyorum. Vesselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü”
(Taberi-Tarih c. 6, s. 223, Dineveri - Kitabül'ahbar s. 245-246)
Küfe’nin yeni valisi İbn-i Ziyad, Hz. Hüseyin'in
Mekke'den Küfe'ye doğru hareket etetiğini haber alınca, Küfelilerden dört bin
atlı ile Kadisiye-Kutkatane arasının tutmasını, Hac veya umre yapmak
istiyenlerle, Hz. Hüseyin'e taraftarlıkla damgalanmamış olanlar müstesna olmak
üzre, Küfe'den Hicaz'a gitmek istiyen herkese mani olmasını Küfe Emniyet amiri
Husayn b. Nümeyr'e emr etmişti. (Dineveri-KitabüFahbar s. 243) Ayrıca, Vakısa
ile Şam yoluna ve oradan Basra'ya kadar olan yollar arası da, tutulmuştu. Ne bir
kimse içeri alınmakta, ne de dışarı salınmakta idi. Hz. Hüseyin'in, alınan bu
tedbirlerden haberi yoktu. Rastladığı Bedevilerden durumu sorduğu zaman “Biz,
vallahi bizi içeri almamalarından, dışarıya da salmamalarından başka bir şey
bilmiyoruz” diyorlardı. (Taberi-Tarih c. 6, s. 222)
Müslim, şehit edilmeden önce vasiyette bulunmuş,
Küfelilerin bey’attan sonra kendisini terk ettiklerini Hz Hüseyin’e yazmalarını
arkadaşlarından istemişti. Bunun üzerine arkadaşları iki elçi göndermiş ve bu
elçiler Zübale mıntıkasında Hz. Hüseyin’e ulaşmışlardı. Hz. Hüseyin elçilerden
mektubu alınca, durum kendisine çok ağır geldi.
Hz. Hüseyin, gelen mektubu yanındakilere okuduktan
sonra; “Bize çok kötü bir haber geldi. Müslim b. Akil, Hani b. Urve ve Abdullah
b. Buktur öldürülmüştür. Taraftarlarımız bizden ayrılmışlar, ilgilerini ve
yardımlarım kesmişlerdir. Sizlerden geri dönüp gitmek isteyenler, dönsünler,
gitsinler. Kendilerine bizden dolayı bir vebal ve sorumluluk yoktur” dedi. Bunun
üzerine, Hz. Hüseyin'in yanındaki halk, başından sağa, sola dağılıp gittiler.
Medine'den kendisiyle birlikte gelen ashabından başka yanında kalan olmadı.
Dağılanlar ise, gelirken yolda kendisine katılanlardı. Hz. Hüseyin böyle
yapmakla, gerçekten dert ortağı olacak, gerektiğinde yanında kendisiyle birlikte
ölmeyi göze alacak olanlardan başkasını başından dağıtmak istemişti.
(Taberi-Tarih c. 6, s. 226)
YEZİD’İN ASKERLERİ HZ. HÜSEYİN’İ KARŞILIYORLAR
Bu arada Yezid’in emri ve İbni Ziyad’ın
direktifleriyle, Hür b. Yezid komutasındaki 1000 kişilik bir ordu, Hz. Hüseyin’i
karşılamak ve onu Küfe’ye, İbni Ziyad’a götürmek üzere yola çıkarıldı. Hür b.
Yezid, Zu Husum mıntıkasında Hz. Hüseyin ile karşılaştı.
Hür durumu bildirdiğinde Hz. Hüseyin orada
bulunanlara hitaben; «Ey insanlar! mazeretimi önce Allah-ü tealaya, sonra da
size arz ederim. Sizin gönderdiğiniz mektuplarımız, saldığınız Elçileriniz bana
gelmedikçe, ben buraya çıkıp gelmiş, değilim. Siz: “Yanımıza gel! Bizim
uyacağımız bir imam ve önderimiz yok. Ola ki Allah, senin sayende bizleri doğru
yolda toplar” dediniz. Eğer siz bu sözünüzün üzerinde duruyorsanız ve bana
sağlam and ve tatmin edici sözlerinizden de söz veriyorsanız, sizinle birlikte
şehrinize gelirim. Şayet böyle yapmazsanız ve şehre gelmemi istemiyorsanız,
sizin yanınızdan ayrılır, geldiğim yere döner giderim . Ey insanlar! Allah’tan
korkunuz. Hakkı, Allah'ın razı olacağı ehline tanıyınız. Biz Ehl-i Beyt'iz ve bu
işe; zulümle, azgınlık ve düşmanlıkla üzerinizde hükümlerini yürüten o
iddiacılar güruhundan da, onlardan olmayanlardan da, aranızda bulunan
sairlerinden de daha layık ve müstehak bulunuyoruz. Eğer siz bizden hoşlanmıyor
ve bu yoldaki hakkımızı da tanımıyorsanız, bana mektup ve elçi gönderenlerinizin
görüşlerinden başka görüşte iseniz, yanınızdan ayrılır, geri döner giderim”
dedi. (Taberi-Taiih c. 6, s. 228, M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve
Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 99-100)
Hür b. Yezid: “Ben, vallahi bu bahsetmiş olduğun
mektupların ne olduğunu bilmiyorum” dedi. Hz. Hüseyin, yazılan mektupların,
konuldukları heybeden çıkarılıp getirilmesini istedi ve Hür ile adamlarının
önüne serdi. Hür: “Biz bu mektupları sana yazanlardan değiliz. Fakat sana
kavuştuğumuz zamandan itibaren, seni Küfe’de İbn-i Ziyad’a götürünceye kadar
senden ayrılmamamız bize emredilmiştir” dedi. Hz. Hüseyin: “Ölüm, bundan yeğdir
ve öncedir” dedi. (Taberi-Tarih c. 6, s. 228)
Hz. Hüseyin, Hür ve adamlarına hitaben son bir
konuşma daha yaptı. Bu konuşmada Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle
dedi: “Ey insanlar! Resulullah (sav) buyurmuştur ki: “Kim, zalim bir sultanın,
Allah'ın haram kıldığını helallaştırmak istediğini, Allah'ın ahdini bozduğunu,
Resulullah'ın sünnetine muhalif olarak Allah'ın kullarına düşmanlık ettiğini ve
günah işlediğini görür de onu fiille veya sözle değiştirmeğe çalışmazsa,
Allah'ın zalim sultanı sokacağı yere (Cehenneme) onu da sokması, üzerine düşen
bir haktır.” Haberiniz olsun ki onlar şeytana itaati iltizam, Rahman olan
Allah'a itaati terk, fesadı izhar, dini cezaları tatil, ganimeti istediklerine
ikram ettiler. Allah'ın haram kıldığını helallaştırdılar, helal kıldığını da
haramlaştırdılar. Ben, onların bu kötülüklerini değiştirmeğe herkesten ziyade
layık ve müstehak bulunuyorum. Sizin bana bey’at ettiğiniz, beni düşmanlara
teslim etmeyeceğiniz ve bırakmayacağınız hakkında gönderdiğiniz mektuplarınız ve
elçileriniz bana gelmiştir. Eğer, bana bey’atınızı tamamlarsanız, olgunluğunuzu
göstermiş, doğru ve yerinde bir iş işlemiş olursunuz. Ben, Hüseyin b. Ali'yim ve
Resulullah’ın (sav) kızı Fatıma'nın oğluyum. Benim vücudum, sizin
vücudunuzladır. Benim ev halkım, sizin ev halkınızladır. Ben, sizin için
örneğim. Eğer verdiğiniz sözün gereğini yapmaz, ahdinizi bozar, yaptığınız
bey’atı boynunuzdan çıkarıp atarsanız, ki vallahi, bu da sizin için zor,
yapmadığınız bir şey değildir, siz, Babama da, Kardeşime de, Amcamın oğlu
Müslim'e de bunu yaptınız. Halbuki, Asıl aldanan, sizi aldatandır. Sizin
nasibiniz, hep yanılmanızdan, yanlış iş tutmanızdan ibarettir. Siz, nasibinizi
kaybetmiş, yitirmiş bulunuyorsunuz. Yüce Allah'ın Kitabında buyurduğu gibi:
“Sana gerçekten bey’at edenler, ancak Allah'a bey’at etmiş olurlar. Allah'ın
eli, onların elleri üstündedir. Şu halde kim bu bağı çözerse, kendi aleyhine
çözmüş olur.” (Feht 10) Allah, beni sizden müstağni kılacak (Sizin yardımınıza
muhtaç etmeyecektir.) Vesselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü” (M. Asım
Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 101-102.)
Hz. Hüseyin her ne kadar geri dönmek istediyse ve
buna teşebbüs ettiyse de, Hür ve adamları engel oldular ve onları Küfe’ye
götürmek üzere aldıkları talimatı yerine getirmekten geri durmadılar.
HZ. HÜSEYİN’DEN TEKLİFLER
Hz. Hüseyin, kan dökülmesini istemiyordu. Ancak
Yezide de kesinlikle bey’at etmiyordu. Bunun gerekçelerini, (yukarıda geçtiği
üzere) yaptığı konuşmada ifade ediyordu. Neticede Kerbela’ya kadar getirildiler.
Orada, etrafını saran askerlerin komutanı Ömer b. Sa’ad ile konuşarak anlaşma
yoluna gitmek istedi ve kendisine şu tekliflerde bulundu;
1-Bırakın ben geldiğim yere döneyim
2-Elimi, Yezid b. Muaviye’nin eline koyayım,
(onunla karşılıklı oturup konuştuktan sonra kararı ona bırakayım) aramızdaki
mesele hakkında gereğini o düşünsün ve hükmünü versin
3-İsterseniz beni Müslüman serhadlarından bir
serhadde, onun yakınlarından birisi olarak gönderin, cihadla uğraşayım. Ne ben
onlara karışayım, ne de onlar bana karışsınlar.
Ömer b. Sa’d, durumu İbni Ziyad’a bildirdikten
sonra, İbni Ziyad yazdığı mektupta Ömer b. Sa’d’a şunları bildirdi: “Ben seni
Hüseyin'e; ne onunla çarpışmaktan kaçasın, ne onun işini uzatıp durasm, ne
selamet ve bekasını dileyesin, ne de benim katımda oturup şefaatçisi ve
kayırıcısı olasın diye göndermedim. Bak! Hüseyin ve ashabı hükmüme boyun eğer ve
teslim olurlarsa, onu ve ashabını acele bana yolla. Şayet kabule yanaşmazlarsa,
üzerlerine yürü, onları öldür. Ölülerinin azalarım kes biç, çünkü onlar bunu hak
etmişlerdir. Hüseyin öldürülürse, onun göğsünü ve arkasını atlara çiğnet. Çünkü
O asidir ve şakidir… Sen de, onun hakkındaki emrimizi yerine getirirsen, emri
dinleyen ve ona boyun eğenlerin mükafatıyla seni mükafatlandırırız. Eğer bunu
yapmaktan kaçınırsan, işimizden, askerlerimiz arasından ayrıl, Şimr b. Zilcevşen
ile askerler arasından çekil. Biz ona (Şimr'e) işimizi buyurmuşuz” (M. Asım
Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 123)
Ömer b. Sa'd, İbn-i Ziyad'ın yazısını,
adamlarından birisiyle Hz. Hüseyin'e gönderince Hz. Hüseyin: “Ben mi
Mercane'nin oğlunun hükmüne boyun eğeceğim? Vallahi ben bunu hiç bir zaman
yapmam. Onun bu teklifini hiç bir zaman kabul etmem.” Dedi.( İbn-i Abd-i
Rabbih-İkdülferid c. 3, s. 217)
Ömer b. Sa'd, Hz. Hüseyin'in teklifi red ettiğini
İbn-i Ziyad’a yazıp bildirmesi üzerine, İbni Ziyad kızıyor ve bütün adamalarını
yanına alıp Küfe yolunu tutuyor. Herkesi, Hz. Hüseyin ile çarpışmak üzere
Kerbela’ya topladı. (Dineveri-Kitabül'ahbar s. 254) Küfelilere de bu yolda bol
bol mal verdi. (Zehebi-Âİamünnübelâ c. 3, s. 202)
Bütün bu gelişmeler üzerini Hz. Hüseyin (ra) savaş
için tedbir alıp hazırlandı. Küfe askerleri yaklaşınca, Hz. Hüseyin, hayvanını
istedi. Onun üzerine bindikten sonra yüksek sesle, herkese duyuracak şekilde
seslenerek şöyle dedi: “Ey insanlar! Sözlerimi dinleyiniz. Sizin için, üzerime
düşen vaz-u nasihat hakkını yerine getirinceye, yanınıza gelişimdeki mazeretimi
size bildirinceye kadar bekleyiniz, üzerime yürümekte acele etmeyiniz. Eğer
mazeretimi kabul ve sözlerimi tasdik eder, benim hakkımda insaf ve adaletle
hüküm verirseniz, bununla Ahiret saadetine erersiniz ve benim üzerime yürümeye
de yol bulmak sizin için mümkün olmaz. Şayet mazeretimi kabul etmeyecek,
hakkımda insaf ve adaletle hüküm vermeyecekseniz, Hz. Nuh'un, kavmine dediği
gibi ben de size: “Siz ve ortaklarınız toplanıp artık ne yapacağınızı
kararlaştırınız. 0 suretle ki bu yapacağınız iş size sonradan hiç bir tasa ve
pişmanlık vermiş olmasın. Yapacağınızı açıkça yapınız, gizlemeyiniz. Sonra da
hükmünüzü bana icra ediniz.”(Yunus 71) derim. Dedem Resulullah'ın, kavmına
dediği gibi ben de size: “Hiç şüphesiz, benim velim, benim yardımcım ve sahibim,
0 Kitabı indirmiş olan Allah’tır ve O, bütün salihlere de velilik eder.” (Araf
196) derim.» dedi.
HZ. HÜSEYİN’İN ŞEHADETİ
Onlar hiçbir şekilde ikna olmadıkları gibi, Hz.
Hüseyin ve beraberindekilerin gitmelerine de izin vermediler ve onlara
savaşmaktan başka bir seçenek bırakmadılar. Hz. Hüseyin’in bütün çabalarına
rağmen üzerine gittiler, ok yağmuruna tuttular, öyle ki Hz. Hüseyin’in kucağında
bulunan 3 yaşındaki oğlu Abdullah’ın da boğazına bir ok saplamışlardı. Hz.
Hüseyin de onlarla bir müddet savaştıktan sonra ok ve mızrak darbeleriyle
takatsiz kesilmiş ve yere düşmüştü. Kalabalık bir topluluk üzerine üşüşüp can
verdiğinden emin olduktan sonra kafasını gövdesinden ayırıp onu vahşi bir
şekilde şehit ettiler. Tarih; Hicri 61 yılı, Muharrem ayının 10’u, Cuma günü
öğleden sonrayı gösteriyordu. Hz. Hüseyin şehit edildiğinde 57 yaşındaydı. (Mus'abüzzübeyri-Nesebü
Kurayş s. 40)
Hz. Hüseyin'in ashabından şehid olanlar yetmiş iki
kişi idi. (Taberi-Tarih c. 6, s. 261)
Şehidlerin seksen yedi kişi ve dördünün Ensardan
olduğu da rivayet edilir. (Mes'ûdî-Murucuzseheb c. 3, s. 71)
Hz. Hüseyin’in
kızları, kız kardeşleri ve küçük çocuklardan yanlarında bulunanlarla hasta olan
Ali b. Hüseyin de birlikte olmak üzere, hepsi develer üzerinde kapalı hevdeçlere
bindirildiler ve Kerbela’dan Küfe’ye götürüldüler. Hz. Zeynep, kardeşi olan Hz.
Hüseyin’in cesedi yanından geçerken : “Ey Muhammed'im! Ey Muhammed'im! Sana,
göklerdeki Melekler salat-ü selam getiriyorlar! Hüseyin ise, şu otsuz, bozkır
çölde, tozlara, topraklara, kanlara bulanmış azaları, kesilmiş, biçilmiş,
kırılmış, dökülmüş yatıyor! Ey Muhammed'im! Senin kızların esir edilmişler,
zürriyetin hep öldürülmüşler! Sabah yelleri, onların üzerlerine tozlar,
topraklar savuruyor, saçıyor!” diyordu.
(Taberi-Tarih c. 6, s.
262)
Kerbela’daki ehli beyt, Yezid’in huzuruna da
çıkarıldılar. Daha sonra Yezid tarafından toplu halde Medine’ye yollandılar.
İşte Muharrem ayının onuncu günü, işte Aşura ve
işte Hz. Hüseyin’in mücadelesinde haklı olduğu ve hak üzere olduğu halde
kendisine ve ehli beyte yapılan zulmün tarihi. DEVAM EDECEK
|