17 Ocak 2000’de, merkez üssü İstanbul Beykoz olan ve tüm Türkiye’yi sarsan
şiddetli bir deprem olmuştu.
Gerçi bunun hemen öncesinde yine Marmara
bölgesinde 17 Ağustos 99 ve 12 Kasım 99 tarihlerinde, adeta 17 Ocağı haber
verircesine iki deprem daha olmuştu.
17 Ocak depremi, diğerlerinden farklıydı tabi ki.
Çünkü diğer depremler doğal idi. Ancak bu tamamen sun’i idi ve bir o kadar da
acımasız, zalim ve vahşice idi.
Doğal depremlerin ardından genellikle şu husus
dikkat çeker. Depremin hemen ardından, yetişebilen ve gücü yetebilen herkes
yardım ve desteğe girişir.
Ancak 17 Ocak depreminde bu tabii süreç, bu doğal
tepki ve bu sünnet bozuldu.
Depremin bütün şiddeti, tahribatı ve acılarına
rağmen yetişebilen ve gücü yetebilen kimseler yardım ve destek vermeye
koşmadılar. 17 Ocak depremi sun’i olduğu için onlar da sun’i hareket ettiler ve
17 Ocak depremzedelerini görmezden, duymazdan geldiler.
Sun’ilik o kadar etki etmişti ki; iki yüzlüler,
korkaklar, benciller ve gayretsizler korku sendromuna girmişlerdi. Bu yüzden
bırakın yardım ve destek vermeyi, onlara ilişilmesin ve rahatları bozulamasın
diye köstek bile oldular.
Ancak Allah (cc) Adil’dir. Mü’min kullarını zulüm
altında ve adaletsizlik içinde yalnız ve yardımsız bırakmaz. Bizi yalnız ve
yardımsız bırakmayan Allah’a (cc) sonsuz hamd ü senalar olsun.
17 Ocak depremzedeleri Allah’ın (cc) yardım ve
izniyle, hayal dahi edilemeyecek kısa bir zamanda deprem yıkıntılarını
temizlediler, hasarlı yapıları onardılar ve kaldıkları yerden, aynı şekilde
hayatlarına devam etmektedirler. Bu sefer depreme karşı daha hassas ve duyarlı
olarak. İnşa ettikleri yapıları, depremi dikkate alarak ve depreme dayanıklı
nitelikte yaparak.
17 Ocak sadece bir deprem değildir.
17 Ocak, aynı zamanda bir milattır.
17 Ocak, hayata açılan yeni bir penceredir.
17 Ocak; ders, ibret ve hikmeti anlatan bir
kitaptır.
17 Ocak, mesajdır…
Evet, 17 Ocak bir mesajdır. Bunun önemli iki ayağı
ve aynı zamanda kitlelere sunulabilecek iki mesajı vardır.
Birincisi; Şehit Rehber Hüseyin Velioğlu’nun
şahsında Hizbullah cemaatinin İslam davasına karşı ciddiyeti, samimiyeti,
fedakarlığı ve özellikle İslam düşmanlarıyla uzlaşmacı olmayan net tavrıdır.
Gerektiğinde işini, malını ve en son canını verir ancak davasından taviz vermez
ve düşmana karşı teslimiyetçi bir tutum takınmaz.
İkincisi; M. Kemal Atatürk’ten bu yana onun yolunu
sürdürenlerin ve bu zihniyete sahip çıkan güçlerin İslam ve Müslümanlara karşı
ne kadar düşmanlık besledikleri, ne kadar kindar oldukları, ne kadar tahammülsüz
oldukları ve ne kadar vahşi davrandıklarıdır.
Bu yüzden 17 Ocak, Müslümanlar açısından onurlu
bir direnişin, T.C. rejimi açısından İslam düşmanlığının ve vahşetin günüdür.
Bu, nesilden nesile böyle aktarılacak, anlatılacak
ve yad edilecektir.
17 Ocak gününü unutmayacak ve unutturmayacağız.
M. ALİ NUR
|