Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
5.DÖNEM : SADECE SALDIRGANLARA KARŞI KUVVET KULLANMA
Mekke’den Medine’ye yapılan hicretten sonra, daha önce sair yerlere hicret edenlerin bir kısmının da gelmesiyle, Müslümanlar Medine’de toplanmış ve Medine’nin en güçlü yapısı (topluluğu) haline gelmişlerdi. Bu arada Rasulullah (sav), Müslümanların, kendileriyle aynı kavimden, kabileden veya aileden olsalar bile, iman etmeyenlerden tamamen bağımsız ve ayrı bir topluluk olduğunu ilan etmiş ve Müslümanlar arasında imana dayalı bir kardeşlik bağını tesis etmişti. İbni Sa’d’a göre; Enes b. Malik’in evinde ikişer ikişer kardeş yapılan Müslümanların 45’i Mekkeli Muhacirlerden, 45’i Medineli Ensardan olmak üzere 90 kişiydi. Bunlar arasında kurulan kardeşlik, varis olma hükmünü içeriyordu. Ta ki Bedir savaşından sonra inen Enfal suresi 75. ayet ile kaldırılıncaya kadar. Bununla birlikte, ayrı bir topluluk olan Müslümanlar ile iman etmeyen kabileler arasında çeşitli antlaşmalar yapılmıştı. Böylelikle Rasulullah (sav) önderliğindeki Müslümanlar, Medine’de inisiyatifi ele almış ve özgür hareket etme imkanına kavuşmuşlardı. Artık Medine’de İslam devletinin temelleri atılıyor, buna dair bireysel, ailevi, sosyal, hukuki, siyasi ve de askeri kural ve kaideler birer birer açıklanıp devreye sokuluyordu.
Rasulullah (sav) Medine’nin yönetimini üstlenmekle birlikte, ilk yönetmeliği ve ilk anayasayı yazılı hazırlatıp Medineli bütün halka ilan ettirdi. Bu yazılı metinde; Müslümanların sair insanlardan ayrı ve bağımsız bir topluluk oldukları, Müslümanların kan diyetlerini kendi aralarında ortaklaşa ödeyecekleri, hiçbir Mü’minin diğer bir Mü’min aleyhinde başkalarıyla anlaşma yapamayacağı ve hiçbir Mü’minin diğer bir Mü’min aleyhinde kafire yardım edemeyeceği, İslam’a ve Müslümanlara karşı azgınlık edenlere karşı bütün Müslümanların tek bir el olarak kalkacağı, hiçbir Mü’minin diğer Mü’minlerden ayrı olarak hareket edemeyeceği ve Allah yolundaki bir savaşta onlardan ayrı olarak barış yapamayacağı, Mü’minlerin birbirlerinin Allah yolunda dökülen kanlarının öcünü almakla mükellef olduğu, kısasın uygulanacağı, ihtilaf halinde ve sorunların çözümünde konunun Allah’a ve Rasulüne havale olunacağı vs gibi konular yanında, Medine’deki Yahudi ve Müslüman olmayan diğer kabilelerle anlaşmaları içeriyordu. (İbni İshak, İbni Hişam)
Bunlarla birlikte, Rasulullah (sav) Medine’nin sınırlarını belirledi. (Ahmet b. Hanbel, Buhari), Medine’nin çarşı ve Pazar yerini belirleyip kurdurttu ve ticari hayatı İslami esaslara göre düzene koydu. Çarşı ve pazarda yapılan alış-verişler ve diğer muamelelerle de yakından ilgilenirdi. (Ahmet b. Hanbel, Asım Köksal), İslami esaslara göre hüküm verilmesi için Medine’nin adalet işlerini düzene koydu. Bu husus, Mü’min, Müşrik, Yahudi vs bütün Medineliler için yazılan Medine yönetmeliğinde de kabullenilmiş ve açıklanmış bulunuyordu. (İbni İshak, İbni Hişam), Medine’deki arazi ve sulama işlerini de yine Rasulullah (sav) İslami esaslara göre düzene koydu. (Malik-Muvatta, Asım Köksal) ve hakeza.
Bu arada Müşrikler boş durmuyor, Medine’de güçlenip inisiyatifi ele alan Müslümanların gelişip yayılmasını önlemek, hatta onları Medine’de dahi rahat bırakmayıp İslam davasını tamamen yok etmek için, eskisinden daha geniş çaplı ve daha etkili siyasi ve askeri manevralar yaparak İslam davasının önüne büyük engeller çıkarıyorlardı.
Bütün bunları en iyi şekilde bilen Allah (cc), Hicretten hemen sonra Müslümanlara, saldırganlara karşı kendilerini savunma konusunda savaşma izni verdi. Hac suresinin 39 ve 40. ayetlerinde bu emir şu şekilde yer almaktadır : “Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeğe elbette Kadir'dir. Onlar haksız yere ve «Rabbimiz Allah'tır» dediler diye yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi. And olsun ki, Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.” (Hac 39-40)
İşte bu emir üzerine, Müşriklerin bütün çabalarını boşa çıkarmak, davayı ve Müslümanları muhafaza edebilmek ve davanın önündeki engelleri kaldırıp yolunu açmak için, saldırganlara karşı kuvvet kullanılarak bu dönemde çeşitli seferler düzenlenmiş ve savaşlar yapılmıştır. Ancak İslam’a ve Müslümanlara karşı saldırgan olmayan ve böyle bir suça iştirak etmeyenlere karşı (velev ki bunlar saldırganlarla aynı kabileden veya aileden olsalar bile) kuvvet kullanma yoluna gidilmemiş, aynı durumdaki kavim ve kabilelere karşı da anlaşma veya korunma tedbirleriyle yetinilmiştir.
Bu çerçevede Müşriklerle Bedir, Uhud ve Hendek gibi önemli savaşlar yapılmış ve çok sayıda seriyeye çıkılmıştır. Sa’d b. Muaz’ın ifadesine göre seriyye ve gazveler; Hac yollarını Müslümanlara tıkayan Kureyş müşriklerine, buna karşılık Müslümanların da Suriye ticaret yollarını kesmek suretiyle kendilerini ticari ve iktisadi sıkıntıya düşürebilecekleri uyarısında bulunmayı ve aynı zamanda onların Müslümanlara karşı ne gibi bir hazırlıkta bulunduklarını öğrenmeyi, ileride yapılacak savaşlarda bazı kabilelerin Kureyş müşrikleriyle birleşmelerini önlemeyi amaçlıyordu.(Ahmet b. Hanbel, Buhari, Asım Köksal)
Özelliklerine bakarak bu döneme; SADECE SALDIRGANLARA KARŞI KUVVET KULLANMA dönemi diyebiliriz. Bu dönem, nübüvvetin 13. yılı olan Hicretten, Mekke’nin fethine kadar olan zamanı kapsamaktadır.
Biz bu dönemi özellikleri itibariyle maddeler halinde sıralarsak şu sonuçlar ortaya çıkar.
1-Medine’ye hicret edildikten hemen sonra Müslümanlar arasında İslam kardeşliğine dayalı birlik kurulmuş ve aynı kabileden veya aileden olsa bile, inanmayanlardan ayrı bir topluluk oldukları ilan edilmiştir.
2-İnisiyatif Müslümanlarda olmak kaydıyla, şerlerinden emin olmak için Medine’deki diğer kabile ve topluluklarla anlaşma yapılmıştır.
3-Başta inanç ve ibadet konularının eğitimi olmak üzere, İslami kural ve kaideler her alanda uygulamaya konulmuş, İslam devletinin temelleri atılarak şekillendirilmeye çalışılmıştır.
4-Gerek Medine içinde ve gerekse dışında, caydırıcılığa ve istihbarata büyük önem verilmiş ve üzerinde ciddiyetle durulmuştur.
5-Saldırganlara karşı kuvvet kullanma yoluna gidilmiş, ancak saldırgan olmayanlara karşı kuvvet kullanılmamış ve siyasi çerçevede anlaşma veya korunma tedbirleriyle yetinilmiştir.