Dünyayı
onlar yönetiyor. İstedikleri ülkeleri işgal ediyorlar. İnsansız hava araçlarını
uzaklardan havalandırıp yüzlerce hatta binlerce insanın ölümüne sebep oluyorlar.
Yaşlı, kadın ve çocuk demeden hayatlarını karartıyorlar insanların. Kimi
yerlerde Müslüman halkların başına tornalarından geçmiş birilerini tayin edip,
diktatörce idare etmelerini sağlıyorlar. Müslüman halkların yeraltı
kaynaklarını, özellikle de petrollerini sömürüp servetlerini katlıyorlar.
Ellerindeki güçlü kitle iletişim araçlarıyla hedefe aldıkları hareket ya da
devletlerin hayatlarını karartıyorlar. Ambargolarıyla düşmanlarının sosyal,
siyasi ve ekonomik hayatlarını çarçur ediyorlar.
Teknolojiyi acımasızca kullanıp toplumların hayat ve kültürlerini istedikleri
yöne sürüklüyorlar. Ortaya çıkarttıkları teknoloji diniyle insanlığı amaçsız,
basit, ulvi düşüncelerden yoksun, iradeleri ellerinden alınmış monoton hayata
mahkum hale getiriyorlar. Bilgisayar oyunları ve filmler sayesinde küçücük
çocuklardan başlayıp insanların belleklerini emperyalist çıkarları doğrultusunda
şekillendirmeye çalışıyorlar.
Bütün bunları ve daha nicelerini yapıyorlar. Yine de biricik düşman gördükleri
İslam’ın bütün zamanlara seslenen, yeni, canlı ve cezp ediciliğinin önünü
alamıyorlar. Yıllardır İslam’ı ve Müslümanları terörle özdeşleştirmeye
çalıştıkları, propaganda güçlerini bu noktaya yoğunlaştıkları ve insanlarda
şiddetli korkuya yol açmak için çabaladıkları halde plan ve projeleri bir
yerlerde tökezliyor. İslam’a dokundukça ve zarar vermeye kalkıştıkça hakikat
güneşi daha büyük bir görkemle ve daha yüce bir heybetle nurunu yaymaya devam
ediyor.
İslam’a ve Müslümanlara darbe vurmaya kalkıştıkça Batılı halklar daha çok
İslam’ı meylediyor. Daha büyük iştiyakla İslam’a yönelip tanışmak istiyorlar.
Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra Batılı ülkelerde İslam’a katılımın ciddi
şekilde artış göstermesi Müslümanlarla ilgili büyük projelerin iflasına yol
açıyor.
Bugün Batı dünyası İslam’ın varlığından ve önüne dikilen setleri aşarak hareket
edip büyük çaresizlikler yaşayan insanların imdadına kavuşmasından ciddi şekilde
rahatsızlık duyuyor. Her yerde işe yarayan şeytani oyunlarının İslam’ın gücü
karşısında etkisini yitirmesi canını sıkıyor.
Müslümanlarla başa çıkamayacaklarını ve İslam’ın kurtuluş ruhunun insanların
yüreklerine ulaşmasına engel olamayacaklarını görünce, İslam’ı parçalamaya karar
veriyorlar. Kendileriyle sorunu olmayan, işledikleri cinayetlere göz yuman
İslam’ı “Ilımlı İslam” olarak tanımlıyorlar. Kendileriyle uyuşanları ve
vahşetlerine sessiz kalanları bu isimle nitelendiriyorlar. Ancak, Kur’an’i
hakikatlere dayanan, zulüm ve sömürüye karşı çıkan İslam’ı “Siyasal İslam”
olarak tanımlıyorlar. Cinayetlerine göz yummayan, her platformda hakkı ve
gerçeği dillendirmeye çalışan, zulme, sömürüye ve İslam ümmetinin servetlerinin
çarçur edilmesine karşı çıkan Müslümanları da “Siyasal İslamcı” olarak
nitelendiriyorlar. Ilımlı İslam’la hiçbir sorunlarının olmadığını, Siyasal
İslam’ın ise yok edilmesi gerektiğini her alanda dile getiriyorlar. Onun için
daha çok öldürüyor, daha çok zehirliyor, daha fazla işgal edip Müslümanları
Kur’an İslam’ından yüz çevirmeye çağırıyorlar.
Oysa Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin mektebini bina ettiği İslam, bütün
uğraşılarına rağmen her zaman taze, canlı ve ilk günkü gibi görkemini ve
azametini muhafaza edip dokunduğu kalplerde güneş gibi parıldayınca, yüksek
voltajlı elektriğe dokununca sarsılan çaresiz insanlar gibi sarsıntı yaşayıp
şoka girmelerine sebep oluyor. Bütün çabaları boş çıkınca sağduyularını kaybedip
saldırganlaşıyorlar. Öfke tutulması yaşıyorlar. Ellerinden bir şey gelmeyince
oklarını Hz. Resul-i Ekrem (sav)’e çeviriyorlar. Yalan ve iftira makinalarını
çalıştırıyorlar. Dergi ve gazetelerde Hz. Resulullah (sav) ile ilgili çirkin
karikatürler yayınlıyorlar. Milyonlarca dolar harcayıp İslam’a ve İslam
peygamberine hakareti içiren aşağılık filmlerle İslam’a darbe vurmayı
deniyorlar. Bununla da bir yere varamayınca Kur’an-ı hedeflerine alıyorlar. Bazı
yerlerde Kur’an yakma şovları yapıyorlar.
Bütün bunlarla hasta yüreklerini tatmin etmeye çalışıyorlar. Ancak ne yapsalar
dikiş tutmuyor. Nereye el atsalar İslam’ın nurunu söndüremiyorlar. İslam ve
Müslümanlardan ellerini çekseler, İslam coğrafyasındaki işgallerine son
verseler, her ortamda dile getirdikleri insan hak ve hürriyetlerini Müslümanlara
da tanısalar, kısaca Müslümanlara saygı duyup birlikte yaşamayı öğrenseler çok
şey kazanacaklar. Ne yaparlarsa yapsınlar sonunda Müslümanları tanımak zorunda
kalacak, Müslümanlarla birlikte yaşamayı öğrenecekler.
Aslında İslam’ın mukaddesatına saldırmakla Müslümanların sabrını ölçmeye
çalışıyorlar. İşte bu noktada büyük yanılgılara düşüyorlar. Yıllarca Batı
bağımlısı diktatörlerin baskısına maruz kalmış Müslüman halkların korku
duvarlarını yıktığını ve mukaddesatlarına yönelen saldırılar karşısında
meydanlara inip zalimlerden hesap sorma iradesine sahip olduğunu göremiyorlar.
İslam’a ve İslam’ın mukaddesatına hakaret etmeye devam etseler ve Müslümanlara
daha fazla zulmetseler Tahrir meydanlarında diktatörler deviren İslam ümmetinin
evlatlarının sabrının tükenmesine sebep olacaklar. İşte bu, yeni bir miladın
başlangıcı olacak…
M. Emin ÇELİK |