Hizbullah’ın,
kurucusu ve rehberinin şehadet yıldönümü olan 17 Ocak 2012’de manifestosunu
açıklaması birçoğunda şaşkınlığa neden oldu. Böylece, durup dururken canları
istediği gibi Hizbullah’ı yorumlamayı adet haline getiren, konunun uzmanıymış
pişkinliğiyle papağan gibi boş ve anlamsız söylemleri tekrarlayıp duranların
önüne koca bir set çekildi.
Atılan bu yeni adımla ilgili kesimler aklı esas alıp manifestonun içeriği
hakkında görüş beyan etmeliydiler. Oysa Türkiye’de olayları akıl süzgecinden
geçirme ve tarafsız yaklaşım fazla geçerli olmadığından manifestoya yaklaşımda
da aynı şeyler yaşandı.
Manifestoya getirilen yorumlar oldukça farklıydı. İslam’a düşmanlıklarını her
alanda dile getiren kesimlerin bahaneler uydurup karşı çıkışları fazla da tuhaf
kaçmıyordu. Bu doğrultuda Hizbullah’ı Kürd meselesine yabancı ve hatta Kürdlerin
düşmanı olarak nitelendiren seküler/sosyalist düşüncedeki Kürdlerin çoğu, Kürd
meselesine yaklaşımını takdir etme yerine, sırf İslam’a düşmanlıklarından dolayı
bahaneler uydurarak karalamaya çalıştılar.
Seküler/sosyalist Kürdlerin söylemlerini dillendirmekten çekinmeyen Müslüman
Kürdlerden önemli kısmı Hizbullah’ın bu adımını takdir ettiler. Bu
yaklaşımlarıyla hakkın yanında olduklarını ortaya koydular. Zaten kendilerinden
beklenen de buydu.
Son yıllarda Kürd sorunuyla ilgili söylem geliştirmek ve söz söylemek için küçük
de olsa etkinlikler düzenleyen, kendilerinin de bir sözünün olduğunu söylemeye
çalışan İslami kesimler her zaman olduğu gibi suskunluk orucu tuttular. Ülkedeki
her gelişme karşısında açıklamalarda bulunup görüş ve düşüncelerini ortaya koyan
bu kesimler Hizbullah’ın hayırlı adımı karşısında koca bir belirsizliği tercih
ettiler.
Oysa Hizbullah, samimi bütün kesimlere seslenip, düşünce, bakış ve duruşunu,
kısaca kimliğini yazılı olarak deklare etti. Olaylara yaklaşımını açık
ifadelerle dillendirdi. Müslümanları ilgilendiren sorunlara karşı tutumunu
açıkladı. Rejimin zulmünün eseri olan Kürd meselesine yaklaşımını ortaya koydu.
“Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplum ve nihayet İslam’ın toplumsal
hâkimiyeti ve İslami hükümetin tesisi” ifadesiyle özetlenen duruşuyla samimi
olan bütün Müslümanları tatmin edecek derecede çizgisini açıkça dillendirdi.
İslami kesime yaklaşımını net çizgilerle ortaya koydu. Müslümanlarla hiçbir
sürtüşme ve düşmanlık içerisinde olmayacağını bildirdi. Bütün Müslümanlara kucak
açıcı bir duruş sergiledi.
İslam ümmetinin öncelediği sorunlara bigâne kalmayacağını ortaya koydu. Kudüs’ün
özgürlüğünün şer’i bir görev olduğunu açıkladı.
Kürdistan ile birlikte bütün Türkiye’nin faaliyet alanı olduğunu ileri sürdü.
Hizbullah’ı cihanşümul İslami hareketin bir parçası olarak nitelendirdi. İslam
ümmetine vurgu yapıp Kürd sorununu İslam ümmetinin sorunu olarak nitelendirmesi,
nihai çözümün ise İslami bir yönetim altında gerçekleştirilebileceğini
açıklamasıyla, dar bir alanda faaliyet yürütmediğini, faaliyetlerinin bir
bölgeyle sınırlı olmadığını, ülke sorunlarıyla birlikte İslam ümmetinin
sorunlarına da sahip çıktığını, hatta İslam ümmetinin ülkedeki önemli sorunlara
sahip çıkması gerektiğini ortaya koydu.
“Hizbullah Cemaati; İslam’ın hâkimiyeti için hizmet eden, itikadi ve ameli
konularda İslam’ın temel naslarıyla çelişmeyen, yerel ve uluslararası gayri
İslami güçlerin hegemonyasına girmemiş, İslami kesimlere dost, zulüm rejimlerine
düşman olan her grup ve cemaati kardeş olarak bilmektedir” ifadesiyle bu
özellikleri taşıyan bütün Müslümanları kardeş olarak ilan edip onlara gönlünü ve
kucağını açtı.
“Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplum ve nihayet İslam’ın toplumsal
hâkimiyeti ve İslami hükümetin tesisi” olarak hedefini ortaya koymasıyla,
faaliyetlerini Kur’an ve sünnetle çerçeveleyip, hareket noktası ve hayat düsturu
olarak Kur’an’ı seçtiğini ortaya koydu.
Hizbullah duruşunda ve faaliyetlerinde “Gayri İslami yol ve vasıtalara tevessül
etmez. Hedef, yol ve yöntemlerinde nebevi çizgiyi esas alır.” ölçüsüyle de
kırmızı çizgisinin altını çizdi.
İslami kesim, devletin pohpohlamasıyla yalan yanlış haberleri ard arda dizip
insanların kafasında farklı bir Hizbullah algısı oluşturmaya çalışan basının
etkisinde kalmadan, akıl ve hak ölçüsünü esas alıp iradesini ortaya koymalıydı.
Hizbullah’ın kendisi hakkında ileri sürülenleri elinin tersiyle itip olaylara
bakışını ve duruşunu kendi ağzıyla ileri sürmesinin insaflı ve hak arayışındaki
insanlarda, özellikle de İslami kesimlerde ciddi bir karşılık bulması gerekirdi.
Oysa İslami kesim üzerine düşeni yapmadı. Vakit henüz geç sayılmaz. Umarım
Türkiye’deki Müslümanlar duruşlarını gözden geçirip farklı bir adım atarak
hakkın yanında yer almak için çabalarlar…
M. Emin Çelik
HİZBULLAH
CEMAATİ'NİN MANİFESTOSU İÇİN TIKLAYIN |