Beşere
yeni imkânlar sunduğu ve kolaylıklara yol açtığı için yeni teknolojiler her
zaman takdirle karşılandı. Başlangıçta bu amaç için geliştirilen teknolojinin
insanlığın hayatını tehdit eden toplu imha silahlarını üretmesi üzerine bu
özelliği sorgulanmaya başlandı. Özellikle bu silahların insanlığa karşı
kullanılıp nesilleri yok etmesi, kullanıldığı yerlerde canlılardan eser
bırakmaması ve insan topluluklarında ardı arkası kesilmeyen hastalıklara ve
sakatlıklara yol açması temiz bir hayatı amaçlayanlar için teknolojiyi büyük bir
kâbusa dönüştürdü. İkinci dünya savaşında Japonya’ya atılan atom bombalarından
sonra bugün Irak, Afganistan ve Filistin’de daha küçültülmüş ancak insan hayatı
üzerinde daha ağır etkiler bırakan teknolojinin harikası silahlar
kullanılmaktadır. Biyolojik silahlar fiziki olarak fazla yıkıma yol açmasalar da
ruhi açıdan insanlarda büyük tahribatlara ve ruhsal bozukluklara yol açıp hayatı
yaşanmaz kılmaktadır.
Ancak yazımızda teknolojinin diğer bir yönü olan ve bugün insan hayatını iyice
kuşatan iletişimden bahsedeceğiz. Normal şartlar altında büyük gelişim gösteren
iletişim teknolojisinin gelişim seyri en fazla Müslümanları sevindirmeliydi.
Çünkü bütün din ve ideolojiler birer birer iflaslarını ilan edip insanların
mutlu geleceğiyle ilgili gerekli sermayeye sahip olmadıklarını itiraf ederken,
İslam dini ilk günkü gibi hayat dolu ve insanlığa sunacağı mutluca bir geleceğe
sahip olduğunu haykıracak birikimi korumaktadır. İnsaf sahibi Batılı düşünce ve
bilim adamları bile bu gerçeği kabul etmektedir.
Ancak Müslümanların iki asırdan fazladır devam eden olumsuz halleri ve
çoğunlukla diktatörler tarafından idare edilmeleri Kur’an ışığında bir gelişim
seyretmelerini engelledi. Baş döndürücü hızla gelişen teknolojiden en fazla
onların istifade etmesi gerekirken, etken olup olayların tasarımcısı olmayı
başaramadılar. Kur’an’ı anlayamama, yaşamama ve insanlığın idrakine sunamama
çaresizliği, İslami mesajın insanlığa yeterince ulaşılmasını engellerken Batıda
pişirilip iletişim teknolojisinin dalgaları arasında Müslüman gençliğe sunulan
hayat biçimi İslam’a aykırı olup yozlaşmalara sebep olmaktadır.
Son
yıllarda iletişim teknolojisinin en popüler yönü olan sosyal medyanın ülke ve
kıta sınırlarını aşarak evrensel bir boyut kazanması ve insanları dünya
vatandaşları haline getirmesi projesi büyük tehlikeler içermektedir. Bütün bu
gelişmeler Google ya da Facebook gibi arama ya da tanıtım sitelerinin insanlara
kolaylık sağlaması ya da kitleleri tanıştırıp yakınlaştırması gibi basit ve sade
ifadelerle açıklanamaz. Emperyalist güçlerin yönlendirmesiyle geliştirilen
sosyal medya, basit görüntülerle insanlara masum şekilde tanıtılıp
tahribatlarına zemin hazırlanmaktadır. Oysa bu medya, nesilleri yok eden
silahlardan daha ölümcül olup tahrip gücü daha fazladır.
İnsanları istedikleri kalıba dönüştürmeye çalışan ve sürekli hükmetmek için
çabalayan emperyalist güçler, Batı başkentlerindeki merkezlerden idare ettikleri
sosyal medya vasıtasıyla hedef kitlelerin üzerinde istedikleri gibi
oynayabiliyorlar. Din ve inançları ne olursa olsun gençleri cezp edip zaaf
noktaları üzerine yoğunlaşarak istedikleri alana yönlendirebiliyorlar. Saç
şekli, giyim kuşam tarzı, müzik ve sinema gibi alanlarda yüz milyonları aynı
noktaya çekip zehirli kültürleriyle amaçlarına hizmet eden kitleye
dönüştürebiliyorlar. Bozguncu kültürleriyle toplumların geleceğini oluşturan
gençliği şekillendirirken, moda adı altında ticari metalarını bu kitlenin
hizmetine sunup büyük miktarlarda paralar kazanıyorlar. Bir taraftan keselerini
doldururken diğer taraftan toplumların geleceğini karartıp tahrip üzere bina
edilmiş kültürleriyle gençliği yok oluşa sürüklüyorlar.
İstanbul, Tahran ve Kahire’deki gençlerin Washington ve Paris gençleriyle aynı
saç modeline sahip olmaları, aynı giysileri giymeleri, aynı futbol takımlarına
yönelmeleri, aynı sinemayı izlemeleri ve aynı müziği dinlemeleri emperyalizmin
yumuşak savaşının en önemli silahlarından olan sosyal medya sayesinde başlattığı
kültür savaşının ne derece başarılı olduğunu göstermektedir. Oysa bu medya
insanlığa hayat sunan ve mutluluklarına yol açan programlara sahip olsaydı
bugünkü başıboş ve yoz gençliğin yerini düşünen, idrak eden ve inanan gençlik
alacaktı.
Müslümanlar, geleceklerini tehdit eden ve gençlerini ruhen ölüme sürükleyen bu
emperyalist projenin önünü almak için çareler aramalıdır. Sosyal medyanın bu
denli etkilemesi karşısında gerekli tedbirler alınmazsa, Müslüman halkın
çocukları birkaç yıl içinde köklerinden tamamıyla kopup Batılı güçlerin dünya
hâkimiyetiyle ilgili hedeflerine ortam hazırlayan ve onların tüketim malzemesi
haline gelen ruhsuz varlıklara dönüşecekler. Böylece Müslümanların gelecek
hesapları yok olacak ve insanlık büyük felaketlere sürüklenecek.
Kur’an gibi insanlığa hitap eden ve mutlu bir hayat vaat eden semavi bir kitaba
sahip oldukları halde böyle bir çaresizliğe düşmeleri Müslümanlara asla
yakışmıyor. Vahyin ışığında kendilerini toparlamak ve geleceklerini
şekillendirmek için bir yerlerden işe koyulmak zorundalar. Böylesi bir girişimle
toplumsal değişimi gerçekleştirerek bozguncu güçlerin önünü alabilecekleri gibi
dünyaya yeni bir model sunup yeni bir şekil kazandırabilirler.
M. Emin ÇELİK
|