Bu devlet Kürdlere uzunca yıllar zulmetti. Horlayarak ve hakaretlerde bulunarak her zaman aşağıladı. Binlerce insanı katliamdan geçirdi. Başbakan’ın kuru bir özürle geçiştirdiği Dersim olayı, devletin hakaretlerinin, aşağılamalarının ve katliamlarının küçük bir örneğinin gün yüzüne çıkmasıdır. Oysa perdeler aralansa ve hakikatler gün yüzüne çıksa zulümlerin ulaştığı boyut karşısında herkes şok geçirecek. Osmanlının yıkılmasıyla bütün kavimler bağımsızlık peşinde koşarken bu türden çağrılara kulak asmayan, yüzlerce yıldır devam eden kardeşlik ışığında birlikte hareket etmeye inanan Kürdleri engelleyen tek sebep İslam’a olan inançlarıydı. Önlerine bu türden ceberrut bir rejimin çıkacağı akıllarının ucundan bile geçmediler. Millet meclisini Kur’an ve duayla açan yöneticilerin hükmü ele geçirene kadar münafıkça davranacaklarını hiçbir zaman düşünmediler. İslam kardeşliği esasında kurulan yeni rejimin öncüleri kudreti ellerine geçirdikten sonra oklarını hem Kürdlere hem de İslam ve Müslümanlara doğrulttular. Hem Kürd hem de Müslüman oldukları için Kürdlerden intikam alırcasına aşağılamak ve yok etmek için ellerinden gelen her melaneti işlediler. İslam’a ve Kürdlere olan düşmanlığın kalıntıları bugün de yoğun olarak varlığını sürdürmektedir. Gasp edilen hakların verilmesi bir yana aşağılama ve hakaretler farklı tonlarda devam etmektedir. Bugün Kürdler adına mücadele ettiğini iddia eden PKK, Kemalist rejimin düşünsel bütün özelliklerini barındırmaktadır. Öncelikle Kürdlerin İslam’ının düşmanıdır. İslam’a kini düşmanlığı neticesinde yıllar önce Müslüman Kürdlere yönelik imha amaçlı saldırı ve katliamları hafızalardaki yerini korurken, Kürdlerden daha fazla destek alıp amacına daha erken ulaşmak için Kemalist rejimin ilk başlarda yaptığı gibi kimi zaman Münafıkça bir çehreye bürünerek İslam’ı kullanmaya çalışmaktadır. Yıllarca İslam ve Müslümanlara karşı savaşan bazı mülhitlerin “Sivil Cuma” adı altında halkı Cuma namazına çağırmaları münafıklığın açık bir göstergesidir. Aynı PKK, Kemalist rejimin 90 yılda bozamadığı Kürd halkının inanç, kültür ve yaşamında büyük tahribatlara yol açtı. Kürdlerin kutsal saydıkları “namus” mefhumunu renksizleştirip sıradanlaştırdı. Kürd gençlerini değişik vaatlerle etrafına toplayıp ilhadi ortamlarda bir araya getirerek, Kürdlere hiçbir getirisi olmayan anlamsız vadilere sürüklemektedir. Oysa İslam, Kürdlerin kemiklerini saran et, bedenlerini hareket ettiren ruhtur. Müslüman olduklarından dolayı ilk başlarda diğer kardeşleriyle bütünleşme ve paylaşma adına ayrı devletin ardına takılmayan Kürdler, İslam şemsiyesinin altında kalmak için çabaladılar. İslam’a bu derece bağlıyken haklı mücadelelerini ve haklarını arama çabalarını İslam çerçevesinde yürütmelidirler. Dünyada da ahirette de izzet getirmeyen, sefil ve aşağılıktan öte bir anlam ifade etmeyen yerde durmaları Kürdlere yakışmaz. Laik ve Kemalist rejim her zaman yıkım getirdiği gibi Laik ve Marksist hareket de Kürdler için yıkım ve aşağılanmadan başkasını getirmedi. Bundan böyle Kürdlerin, sonu hep zararla biten kötü ticaretten el etek çekmeleri, onurlarını koruyan ve her açıdan kendilerine kazanç sağlayan alanlara yönelmeleri gerekir. Kürdlerin izzet ve onurunun biricik yolu İslam şemsiyesinin altına sığınmaları ve haklı mücadelelerini İslami kimlikle yürütmelerinden geçmektedir. Bir kısmının ardından koştuğu Marksist örgüt otuz yıldır yıkımdan başka bir şey getirmemişse, mülhit düşüncenin ölümden sonrası cehennemse Kürdler, bin dört yüz yıllık İslami ve insani varlıklarıyla taban tabana aykırılık teşkil eden zararlı ortamlarda durmaya son vermelidir. Otuz yıldır yıkımdan başka bir şey vermeyen mülhid hareket, 130 yıl geçse de mayası bozgunculuk olduğundan yıkım ve felaketten başkasını vermeyecek. Bin dört yüz yıldır İslam’la ruh beden olan ve bu kimlikle İslam tarihinde derin izleri bulunan Kürdlerin çocukları özeleştiri yapıp öze dönüşü sağlamalıdır. Hep yanlışta hareket ve diretmek Müslüman Kürdlerin ahlak, anlayış ve kültürüne tamamıyla aykırıdır. Kürd ana ve babalar, İslami bakışla ve aklıselimle hareket edip çocuklarını harabeye çevrilmiş ortamlardan ve azap yüklü ahiretten kurtarmalıdırlar. Bin dört yüz yıldır akıp giden çağların ve üzerinde güneşin doğduğu günlerin acı ve tatlı zamanlarını yaşayarak, İslam’la bütünleşmiş tarihlerinin derin izlerini varlıklarında taşıyan anne ve babalar daha duyarlı, daha bilinçli ve daha mantıklı hareket edip evlatlarını karanlık geleceğe sürükleyen güçlerin önünde durmalıdır. Aklı başında hiç kimsenin onaylayamayacağı dünyası hüsran, ahireti hüsran bir akıbete çocuklarını teslim etmemek için harekete geçmelidirler. Selahaddinlerin, Şeyh Saidlerin ve Bediüzzamanların mirasını takip eden çizgiye yönelmeli, evlatlarını bu çizgiye yönlendirmelidirler. Kürdlerin bundan başka yolları ve alternatifleri yoktur. Bunun dışındakilerin sonu dünyada da ahirette de yıkımdır… Tarihin bu aşaması büyüklü küçüklü, kadınlı erkekli Kürdlerin nefis muhasebesi ve özeleştiri yapıp öze dönüşlerini sağlama zamanıdır. Bunu yaptıkları takdirde İslam ümmetinin yeniden ayağa kalkıp aydınlık günlerine doğru hareket etmesiyle ilgili büyük yürüyüşün kapısını aralayacak ve bu hayırlı infilakın öncüsü olacaklar. Böyle bir durumda tarih bir kez daha İslam medeniyetinin hayat dolu güzelliklerini ve azametini altın harflerle yazacak. İşte tam da bunun zamanı… M. Emin ÇELİK |