Halkımızın
bakışlarını onlarca yıldır celp eden büyük tiyatro oyununun kim bilir kaçıncı
perdesi gösterime sunuluyor. Gözlerimizin önünden kayan perdelerde gördüğümüz
senaryoların çoğu birbirine benziyor. Çoğu zaman aynı oyuncular kullanılıyor
sahnelerde. Oyun canlılığını yitirince gerilimi yükselten birkaç olayla
seyirciler bir kez daha cezp ettiriliyor. Askerlerden ya da dağdaki gençlerden
birkaçının kurban edilmesi gerilimi zirveye çıkarıyor. Birkaç zavallının kanı
gözleri bir kez daha sahneye kilitliyor. Ülkenin yazar, çizer ve gazetecileri
her zamanki gibi oyunun uzmanı kesiliveriyorlar. Bol şovlu ekranlarda boy
gösteriyorlar. Gerilim azalınca, acılar evlatlarını yitiren ailelerin evlerine
kilitlenince “yolcu yolunda” misali her şey normale dönüyor. Bundan sonra yeni
sahneler için hazırlıklar yapılıyor.
Adaletin geçerli olduğu, iktidarları halkın iradesiyle tesis edilen sistemlerin
insanları böylesi tiyatro oyunlarından mahrum yaşarlar. Kimsenin kimseyi
aldatmadığı, zihinsel kargaşaların bulunmadığı yerlerde farklı şekillerde işler
hayat çarkı. Adalet içinde, eşitçe ve paylaşarak hayatını sürdürür insanlar.
Halktan kopuk, tehdit eden, ezen, sömüren, dışlayan, inkâr eden ve dayatan
anlayışların esamisi okunmaz buralarda. Müslüman filozoflarının “Medine-i
Fazıla” diye adlandırdıkları numune bir anıt gibi yükselir İslam şehirleri.
Buralarda halkın dini, dili ve rengine ceza kesilmez. Saygı, sevgi ve muhabbet
bağları çelik halatlardan daha metin ve güçlüdür. Zengininden fakirine,
köylüsünden kentlisine saygı ve muhabbet sarar kuşakları. İnsanlar makam, mevki
ve para peşinde ayakkabı eskitmezler. Büyük bir takva yarışı sarar yediden
yetmişe şehrin nezih çehrelerini. Hayaller kenti değil, kahramanların,
onurluların, şereflilerin ve insanlığa yol gösteren simaların memleketidir
burası. Vahyin zelal suyunda yıkanmış, cennetten yeryüzüne yansıyan güzelliğin
bereketli coğrafyada anıt gibi yükselttiği Peygamber (sav)’in devletidir burası.
Yeniden büyük bir tiyatro salonuna çevrilen ülkemize dönüyoruz. Perdeleri
peyderpey gösterime giren bu büyük tiyatronun bir de geçmişi var. Yoksulluklar
ve çaresizlikler içinde ağır şartlarla örülen zor bir hayata duçar olmuştu
halkımız. Düşmanı ülkeden kovmanın namus ve onur meselesi olduğu bilinciyle
kelle koltukta, Kürdüyle, Türküyle, Çerkeziyle omuz omuza veren insanımız
cepheden cepheye koşarak büyük bir mücadele başlattı. Gâvurun işgaline uğramıştı
ülke. Din ve namus elden gidiyordu. Tepemize dikilecek dinsiz frengin hükmü
altında yaşanamazdı. Ülke kurtarılmalıydı. Yeni nesiller özgürce yaşamalıydı.
Onur savaşını alnının akıyla verdi aç, sefil ve perişan halkımız. Ağır bedeller
ödedi. Binlerce insanın kanıyla sulandı coğrafya. Yorgun düşmüştü halk. Yiyecek
bir parça ekmekten yoksundu. Ancak, gam yemiyordu. Ülkeyi temizlemişti
gâvurlardan. Kuru ekmeğe, hatta açlığa da razıydı. Çünkü kurtarmıştı dini ve
namusu.
Düşman çekip gitti. Ancak ruhunu, aklını, zihnini ve mantığını bıraktı
topraklarımızda. Halkı aşağılayan, hor gören, dışlayan, dinini, inancını, dilini
ve kültürünü yok sayan ruhunu saldı içimize. Bir ahtapot gibi sardı dört
tarafımızı. Kimi zaman bizi yerdi, ağır hakaretlerde bulundu. Bize en münasip
gördüğü yer darağaçları oldu. Kimi zaman zindanlara tıkadı uzunca yıllar. Kimi
zaman uzak yerlere sürgünlere gönderdi. En değerli varlıklarımızı aldı
elimizden. Bir bir çullandı annemizin ak sütü gibi helal olan haklarımıza.
Her şeye rağmen bize boyun eğdirip uysal koyuna dönüştüremediler. Büyük bir
tiyatro oyunuyla önümüze çıktılar. Zihinlerimizi meşgul, sermayemizi çarçur
etmek istiyorlardı. 35 yıldır aynı tiyatronun farklı sahnelerini perdeliyorlar.
Bu oyunun görünen ve görünmeyen yönetmenlerini çoğu zaman aynı şahıslar
oluşturuyor. Oyuncular da değişmiyor. Ancak tiyatro çarkının dönmesi ve kazanın
kaynaması için bol yakıta ihtiyaç duyuluyor. Oyunu heyecanlı hale getirip yetmiş
milyonun dikkatlerini bir noktaya yönlendirmek istiyorlar. Gerilimin artması
için daha çok canın yanması ve daha çok mazlumun kanının akmasına ihtiyaç
duyuluyor. Karşılıklı ateşlenen silahların mermileri ortalığı kan gölüne
çeviriyor. Oyunu daha cazip hale getirmek için çabalayan yönetmenler daha fazla
gerilim istiyor. Bu sefer Roboskili çocuklardan 34 tanesi uçaklardan atılan
bombalarla yakılıyor. Halkın evine ateş düşüyor. Evlerinin eşiklerini kan
tutuyor. En büyük yönetmen, paramparça olmuş gövdelere kan parası ödediklerini
söyleyip olaya son noktayı koyuyor. Yeni kanlar, yeni kurbanlar gerekiyor. Çünkü
yetmiş milyonun dikkatlerini celp etmek gerekiyor. Çünkü yönetmenler daha fazla
gerilim istiyor.
Bizi aşağılayıp emeğimizi heder edenler yeni oyunlar kurarak, daha fazla gerilim
için çocuklarımızın kanlarına dadanarak tiyatroya devam ediyorlar…
M. Emin Çelik
|