İslam’ın
hayatın dışına çıkarılması ülkedeki problemlerin başlıca kaynağını oluşturur.
Osmanlı’nın yıkılmasından sonra iktidarı ele geçiren Kemalist rejim, toplumu
İslam karşıtlığı üzerine yönetmeye kalkıştı. Tek tipçi ve dışlayıcı bu anlayış,
bir taraftan İslam’la mücadele ederken, diğer taratan herkesi Türkleştirmeye
çalışıyordu. O gün bugündür insanlara huzur yerine her zaman sıkıntı verdi.
Oysa Müslüman halkların sorunlarını İslam’dan başkası çözemezdi. Çünkü İslam,
insanları renk, ırk ve sosyal yapısına göre ayırmayı değil adaleti esas
alıyordu. Kimsenin renginden, kavminden ve inancından dolayı yerilmesine, küçük
düşürülmesine ve hakarete uğramasına müsaade etmiyordu.
Doksan yıl boyunca bizi yönetenler sorun ve sıkıntılarımızı çözemedikleri gibi
bunların birer kangren gibi kökleşmesine sebep oldular. İktidarların bir kısmı,
bazı alanlarda yapılan zulümleri engellemek için çabalarken başka alanlardaki
zulümleri görmezden geldiler. Örneğin yakın zamanlarda gerçekleşen ve
tartışılmaya devam eden Uludere’de askeri uçaklarla bedenleri parça parça
edilmiş gencecik 34 canı katleden faillerin üzerine istenilen şekilde üzerlerine
gidilmemesi rejimin halka yabancılığını ve tepeden bakmaya devam eden haleti
ruhiyeyle Müslüman halkın anlayış ve kültüründen uzak olduğunu ortaya
koymaktadır.
Çocuğunu örtüyle okula göndermek için çabalayan annenin aldığı zindan cezası,
halka hizmetten başka amacı bulunmayan sivil toplum kuruluşlarına getirilen
yasaklama, doksan yıldır Müslüman halka, yapılan ardı arkası kesilmeyen
zulümlere engel olunmaması, Müslümanların örgütlenip zulme karşı çıkışını
zorunlu hale getirmektedir.
Mustazaflar Hareketinin ilanıyla yeni bir sürece giren bu camia, Müslüman halka
yapılan zulme ve İslam’ın hayattan çıkarılmasına tepki olarak yıllardır
faaliyetlerini sürdürmektedir. Ancak bu İslami oluşumdan rahatsız olanlar önünü
kesmeyi, engellemeyi ve yok etmeyi dayatınca, imhadan kurtulmak için mücadeleyi
farklı zeminlerde yürütmeye mecbur bırakıldı.
Yıllardır fakirlikle, cehaletle ve Müslüman toplum içindeki ihtilaf ve
tefrikalarla mücadele eden bu camia, kesintisiz bir şekilde baskılara ve
zulümlere maruz kaldı, çeşitli oyun ve hilelerle zindanlara atıldı, önleri
kesilmeye ve çalışmaları sabote edilmeye çalışıldı. Aslında, cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana Müslüman kesime her türlü zulüm ve baskı yapıldı, İslami
sorumluluk gereği yapılanlar kesilmeye ve bunları yapanlar yok edilmeye
çalışıldı.
Çoğu zaman varlığına tahammül etmeyenlerin saldırılarına uğradı. Dernek binaları
taşlandı, kimi yerde ateşe verildi. Dernek yöneticilerine karşı şiddet
kullanıldı. Katletmeye kadar varan aralıksız bir şiddet döngüsüne maruz
bırakıldı.
Elazığ’dan İstanbul’a birçok şubenin üye ve yöneticileri hizmetten başka suçları
olmadığı halde onlarca yıl zindana mahkûm edildiler.
Baskı ve zulümler bu hayırlı yürüyüşü durduramadı. Yıllardır zulümle yüzleşen
Müslüman halk, yüreklerine su serpen ve mazlumiyetlerinin sesi oyan Mustazafları
yalnız bırakmadı. Londra ve Washington’da Kürd halkının İslami bir söyleminin
kalmadığı dillendirildiği sıralarda Mustazaf Der’in çağrısıyla genç yaşlı bütün
halk meydanlara inip Hz. Peygamber (sav) kutlu doğum etkinliklere katılarak
İslam’la var olduğunu ortaya koydu.
Halkın bunca teveccühü birilerini rahatsız ediyordu. Mustazaf Der’in önünü alma
çabaları boşa çıkınca sudan bahanelerle faaliyetlerini yasaklayıp kapısına kilit
vurdular.
Bütün menfezleri kapatıp bütün tedbirleri aldıkları halde eksik bıraktıkları bir
nokta vardı. Allah’ın hesabını yapmamışlardı. Allah Teâlâ’ya rağmen istedikleri
her şeyi yapabileceklerini zannediyorlardı. Oysa tarihin hiçbir döneminde
zalimlere arka çıkmayan ve onları hedeflerine ulaştırmayan Allah Teâlâ, onların
bütün engelleme çabalarına rağmen İslami camiayı muhafaza etti ve etmektedir.
İslami camia, Diyarbakır’ın Müslümanlar tarafından fethi yıldönümüne denk gelen
27 Mayıs’ta tarihi bir adım atarak “Mustazaflar Hareketi’ni ilan etti. Bu,
siyasi partiye doğru bir gidişi ifade etmekten çok, zulme başkaldırı ve halkı
Müslüman olan bir ülkede İslami değerlere ve Müslüman halk kitlelerinin hak ve
hukuklarına sahip çıkma için atılan bir adımdı. Bu tarihi adımla büyük bir
sorumluluk yüklenen İslami camianın işi yeni başlıyor. Bu adımdan sonra herkesin
ihlas ve samimi duygularla ileri çıkıp İslam’ın şefkat kucağını bütün halka
açmak için fedakârca çalışması gerekiyor. Bu yeni süreçte başarının yolunun
Allah rızası için ihlas ve samimiyetle çalışmaktan geçtiği prensibi gereğince
yaşlı, genç, kadın, erkek herkesin seferberlik ilan edip bu yeni çalışma
temposuna bütün gücüyle katılması gerekiyor.
M. Emin ÇELİK
|