İnsan kanının hiçbir değer taşımadığı ve hiçbir kutsiyet ifade etmediği sistemlerde yaşamak ne kadarda zor ve onur kırıcı. Keselerine dokunmuyorsa, evlerine ateş düşürmüyorsa, yüreklerini yangına çevirmiyorsa, hele hele öldürülenler Müslüman Kürd çocuklarıysa her zamanki gibi birkaç söz ve manevrayla işi yoluna koymaya çalışıyorlar. Bu ülkede doksan yıldır yargısız ve sorgusuz yüzbinlerce insan öldürüldü. Dersim’den, Geliyé Zilan’dan, Uludere’yle öldürmeler aralıksız devam etti. Bu seferki katliam “mağaralarda fareler gibi öldürdük” deyimi yerine “istihbarat hatasıyla” geçiştiriliyor. Otuz beş gencecik can ateşe veriliyor, büyük bir katliam yapılıyor ve bu vahşetin üstü “istihbarat hatası” deyimiyle kapatılmaya çalışılıyor. Bu halk doksan yıldır hep aynı acılarla boğuştu. Rengi ve şekli farklı da olsa hak etmediği ölümlere maruz bırakıldı. Devletin tepesindekiler kusuru sistemlerinde ya da kendilerinde değil Kürd halkında aradılar. Farklı bahanelerle vurmaya devam ettiler. Vurdukça kimsesiz halkı başka kurtların kucağına sürüklediler. Müslüman Kürd halkı o kurtlardan bu kurtlara darbe yiye yiye, canlarını yitire yitire, evlatlarını kaybede kaybede neredeyse bütün zamanlarını yasla geçirdi. Evlerine düşen ateş hayatlarını yakıp götürdü. Yüreği yanık analar bütün hayatı acılarla boğuşarak geçirdi. Devletin tepesindekilerin olaya yaklaşımı hiç de samimiyet içermiyor. Hükümete yakın gazeteler “katliam değil, istihbarat hatası” başlıklarıyla askerin hiçbir araştırma yapmadan ileri sürdüğü bir bahaneye yapışıp olayı sıradan bir kaza olarak geçiştirmeyi yeğliyor. Bu katliam, Kürd halkı arasındaki prestijini yitirmiş PKK’ye fırsatlar sunduğundan, kazanmış şımarık çocuk çırpıntısıyla fırsatları kullanma derdine düştü. Katliamın fırsatını sermaye yapıp kim bilir kaç tane Kürd gencini ailesinden koparıp dağlara çıkaracak ve devletle arasındaki rant savaşının kurbanlarına dönüştürecek. İktidar partisiyle BDP yöneticileri birbirlerini şov veya istismarla suçluyor. Oysa bu ateş hiçbirinin yüreğini yakmadı. Hiçbirinin evladı bombalar altında can vermedi. Bir taraftan Kürd anaları ağlarken, devlet ve Marksist örgüt rantın rengi ve şekli üzerinde kavga ediyor. Devletin bu kibirli yüzü ve Kürd halkını hiçe sayan yaklaşımı devam ettikçe bu ülkede Kürdlerin yüzü gülmeyecek. Kürdlerin çocukları farklı yer ve zamanlarda kurşunlara ve bombalara hedef olmaya devam edecek. Yanlış istihbaratla ya da başka nedenlerle halkını öldüren bir devletin Suriye devletinin öldürdüğü insanlar için ayağa kalkması hangi mantıkla açıklanabilir. Hak ve hukuk bunların kitabında bir anlam taşıyorsa önce halkının inancına, düşüncesine ve yaşamına saygı göstermeli. Önce halkının can güvenliğini sağlamalı. Daha doğrusu önce halkını öldürmekten vazgeçmeli. Bir daha asla yapmamak kaydıyla işlediklerine karşı özür dileyip helallik dilemeli. Bu vahşi katliamları yapanları ortaya çıkarıp adilce yargılatmalı. Ondan sonra da 90 yıldır gasp ettiği hakların tümünü geri vermeli… Doksan yıl boyunca hep aynı acıları yaşayan, “denize düşen yılana sarılır” mantığıyla devletten yediği darbeler neticesinde rant peşindeki Marksist örgütü kurtarıcı zannedip oraya yönlendirilen Müslüman Kürd halkının durumu ne kadar da yürek yakıcı. Doksan yıldır yaşadığı acılar bu halkın yarasına İslam’dan başkasının derman olmayacağını göstermektedir. Ne laik ne de Marksist anlayış huzur ve mutluluk getirebilir. Bu mahrum ve mazlum halkın derdiyle dertlenip sahip çıkma sorumluluğu yine Müslümanların sırtındadır. Aksi takdirde hayatı acılarla iç içe geçmiş Kürdler zalimlerin kurşunlarının hedefi olmaya ve Kürd anaları gözyaşlarını dökmeye devam edecekler! M. Emin ÇELİK |