Zindanda
kardeşlerimiz var. Kimi 10, kimi 15, kimi 20, kimi de 20 yıldan fazladır
zindanda kalıyor. Zor şartlar altında, birçok mahrumiyet içinde yaşam savaşı
veriyor zindandaki kardeşlerimiz. Üstelik devlet erkânının canı istediğinde yeni
cezalar yağdırıp başka memleketlere sürgünleri dayatması zindanı daha da
çekilmez kılıyor.
Zindandaki kimi kardeşlerimiz, mahrumiyetlerin hayatı çekilmez kıldığı zindanın
zor şartlarında ölümcül hastalıklara yakalandılar. Kimi kanserle pençeleşirken,
kimi de başka ölümcül hastalıklara müptela oldular. Hastalığın şiddeti eritmeye
başladı bedenlerini. Kimileri zamanla bir deri bir kemik haline geldiler. Son
günlerini saymaya başladılar. Doktorlar bütün ümitlerin tükendiğini söylediler
bazıları için. Son günlerini evlerinde, çocuklarının arasında geçirmeleri
gerekiyordu. Dünyanın hiçbir dini, düşüncesi ve ideolojisi son günlerini yaşayan
insanlardan bu kadarını esirgemezdi. Ancak, bizim cumhurbaşkanımız söz konusu
Müslümanlar olunca vicdana, kanunun verdiği yetkiye, teamüllere ve son günlerini
yaşayan insanların hak ve hukukuna aykırı hareket etmeyi seviyor her zaman. Son
günlerini yaşayanlar İslam kokusu ve Hizbullah adını taşıdıklarından, muhtemelen
Cumhurbaşkanı, Laik/Kemalistlerin dikkatlerini celp etmemek ve eleştirileriyle
yüzleşmemek için af yetkisini kullanmaktan kaçınıyor. Zindandaki kardeşlerimizin
bir kısmı, anne, baba, eş ve çocuklarından uzakta, hastalığın şiddeti altında
eriye eriye zindandaki yataklarında hayatlarını kaybettiler.
Bunun gibi acı vakıalar epeyce yaşandı son birkaç yıl içinde. Bugün bile
zindanda ölümcül hastalıklarla mücadele eden Müslümanlar bulunduğu ve bunlardan
Cumhurbaşkanı haberdar olduğu halde yuvalarına dönmelerine izin verilmiyor.
Laik/Kemalist Cumhurbaşkanları döneminde ölümcül hastalıklara yakalanan
Müslümanlar bilinçli olarak af edilmemiş, zindanda hayatlarını kaybetmişlerdi.
Bugünkü cumhurbaşkanı döneminde de serbest bırakılmayan hastaların bir kısmı
hayatını kaybetti. Ancak hem Laik/Kemalist hem de bugünkü cumhurbaşkanı
döneminde benzeri hastalıklara yakalanan Marksistler her zaman af edildi. % 70’i
terör suçlusu oldu halde Demirel 100, Ahmet Necdet Sezer ise 260 mahkumu affedip
evine gönderdi. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde de hastalıklara
yakalanan Marksist mahkumların affedildiğini kimi zaman basında görmek
mümkündür. Demek ki söz konusu Marksistler olunca Cumhurbaşkanının merhamet
duyguları kabarıyor, vicdanı sızlamaya başlıyor. Müslümanlara gelince de
merhametten ve vicdan sızlamalarından eser kalmıyor.
En vahim olay ise, bedeninin % 92’si çalışmayan, omurilik felçlisi olduğundan
omuzlarından aşağıya kadar bedenini hissetmeyen, başkalarının yardımı olmadan
yaşayamayan Fikret Bayram’ın 14 yıldır zindanda tutulmasıdır. Kafasının dışında
bedeninin hiçbir uzvu faaliyet göstermiyor bu insanın. Değil yıllarca, bir gün
zindanda kalması bile hem kendisi hem de yanındakiler için büyük sıkıntılara
neden oluyor. Yemeden içmeye, tuvaletten banyoya kadar her adımda başkalarının
yardımına ihtiyaç duyuyor. Çünkü % 92 felçli bedeniyle hiçbir şey yapamıyor.
Bu felçli insanın durumu hakkında Cumhurbaşkanına defalarca yazıldığı halde
hiçbir cevap verilmedi. Belki de Fikret Bayram’ın da diğer Hizbullah mahkumları
gibi bir an önce zindanda öleceğini, böylece sorunun kökten halledileceğini
beklediği için af belgesini imzalamaya yanaşmadı.
Son günlerde Adalet Bakanlığı, Batman Cezaevinde kalan Fikret Bayram ve
arkadaşlarına yeni bir ceza kesip Ordu’ya sürgünlerini çıkarttı. Yoğun
tepkilerden olacak ki Fikret Bayram’ın sürgünü durduruldu. Ancak, ihtiyacını
karşılayan ve gece gündüz yardımcı olan arkadaşlarının tümü sürgüne gönderildi.
Hiçbir ihtiyacını karşılama imkanı bulunmayan Fikret Bayram ise tek başına
bırakıldı.
Bedeninin % 92’si felçli olan Fikret Bayram’ın yerine başkası, özellikle de
Marksistlerden biri olsaydı Cumhurbaşkanı tarafından affedilecek, çoktan evine
gönderilecekti. Ancak zindanda yatan kişi Müslüman olunca böyle bir şansı
olmadı. Ne diyelim! İslamcı Cumhurbaşkanı herkese el sallarken, yetkisini
kullanıp Marksistlerin hastalarını evlerine gönderirken sıra Müslüman hastalara
gelince görmüyor, duymuyor, hissetmiyor.
Zindanın dört duvarı arasında sıkıntı çeken hastalar Müslüman olunca
cumhurbaşkanı af belgesini imzalamaktan imtina ediyor. Bu kadar çağrıya, yazılan
bunca mektuba cevap vermeye bile yanaşmıyor. Her şey bir imzaya dayandığı halde
bunu yapmıyor. Ancak bilmeli ki o makamda ebedi olarak oturmayacak. Yine bilmeli
ki, mazlum ve mağdurlara acı çektirenlerin yaptıklarını Allah Teala hoş
karşılamaz. Derler ya “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”
Bugün affa yanaşmayanlar, öbür dünyada da olsa bir gün affa muhtaç olacaklarını
unutmamalıdırlar. Zira Allah Resulü (sav) ne güzel buyuruyor: “Merhamet
etmeyene, merhamet edilmez”
M. Emin ÇELİK
|