Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
HALEPÇE KATLİAMI TARİHİN KARA BİR SAYFASIDIR / M. ALİ NUR
Bundan tam 20 yıl önce, takvimler 16 Mart 1988 gününü gösterdiğinde Halepçe’de vahşice bir katliam yaşanıyordu.
Kimyasal ve biyolojik silahlarla vurulan Halepçe’de; tespit edilen verilere göre 5.000 dolayında insan ölmüş, 10.000’den fazlası da yaralanmıştı.
HALEPÇE KATLİAMININ KISA TARİHİ
Halepçe; Kuzey Irakta Süleymaniye kenti yakınlarında ve İran sınırına yakın olan bir yerleşim yeridir. Katliamdan önceki nüfusunun 70 bin dolayında olduğu ifade ediliyor.
Bilindiği üzere 1979 yılında İmam Humeyni (ra) önderliğinde İran’da bir İslam İnkılâbı gerçekleşmiş, Şah rejimine son verilmişti. İslam İnkılâbını kendi çıkarlarına ters ve tehlikeli bulan ABD, İnkılâbı sabote etmeye ve başarısızlığa mahkûm etmeye çalışıyordu. Bu amaçla gerek İran içinde ve gerekse İran dışında çeşitli muhalif grupları hızlı bir şekilde silahlandırmaya ve İslam İnkılâbına karşı harekete geçirmeye çalışmıştı. Daha önce İran ve Irak arasında sorun olan, fakat İslam İnkılâbından önce bu iki ülke arasında bir anlaşmayla sonuçlanan sınır bölgesi, ABD’nin kışkırtması ve yönlendirmesiyle bir bahaneye dönüşmüş ve Saddam, İran’a Eylül 1980 yılında savaş açmıştı. ABD, kimyasal ve biyolojik silahlar da dâhil olmak üzere Saddam’a her türlü silahı vermiş ve onu desteklemişti. AB de Saddam’a silah desteğinde bulunmuştu.
İran-Irak savaşının 8. yılında, Kuzey Irak’ın Kürdistan bölgesinde yıllardır Saddam’ın zulmüne ve işkencelerine maruz kalan Kürd silahlı grupları da Saddam’ın Irak ordusuyla çatışmalara girmişlerdi. Bu arada bütün Kürd gruplar Saddam’a karşı birlikte hareket etme kararı almıştı.
Güç birliği içinde hareket eden Kürd silahlı birlikleri, 14 Mart 1988’de Halepçe’ye girmişlerdi.
Bir yandan Irak ordusunun İran karşısında yenilgi sürecine girmesini, diğer yandan Kürd bölgelerindeki başkaldırıların yoğunlaşmasını ve son olarak da Halepçe’ye girişi hazmedemeyen Saddam, 16 Mart 1988 tarihinde Halepçe’yi kimyasal silahlarla vurdu.
Uçaklarla atılan bombalar, Germiyan bölgesindeki birçok yeri vurmuştu. Halepçe’ye ise Hardal ve Sârin denilen öldürücü gücü çok yüksek olan gazlar atılmıştı.
SADDAM’IN ZULMÜYLE ANSIZIN GELEN ÖLÜM, HALEPÇE SOKAKLARINI CESETLERLE DOLDURMUŞTU
Üç gün süren bombardıman, Halepçe kentinde 5.000 dolayında insanın ölümüne, 10.000’den fazla insanın da yaralanmasına sebep olmuştu. Halepçe nüfusunun büyük bir bölümü ise kenti terk etmek zorunda kalmıştı.
Bombardımandan sonra kentin her tarafı cesetlerle dolmuştu. Cesetler günlerce yerde kalmıştı. Basın mensuplarının bir kısmı bu tabloyu canlı görmüş, kimi fotoğraflarla, kimi kamera çekimleriyle o katliamı tarihe not düşüyorlardı. Bu tanıklardan biri olan Ramazan Öztürk’ün 17 Mart 2003 tarihli Radikal’in internet sayfasındaki izlenimlerinden bir bölümünü aynen buraya alıyorum.
"Bütün sokaklar cesetlerle doluydu. Etrafta dayanılmaz bir koku hâkimdi. Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti. Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti. Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı. Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine... Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı. Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti. Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı. Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı. Bazıları ise, su birikintilerinin başında ölüvermişlerdi. Bunlar da, kimyasal gazların yaktığı vücutlarını suyla ıslatarak kurtulmaya çalışanlardı.
Toplu cesetlerin arka planında, otlarken yine zehirli gazın etkisiyle telef olmuş ve vücutları şişmiş hayvanların görüntüsü göze çarpıyordu. Kısacası, bomba isabeti almış birkaç binanın dışında her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü."
Bu katliamdan sonra binlerce insan İran’a sığınmış, binlercesi de Türkiye’ye geçmişti.
ARADAN TAM 20 YIL GEÇTİ
Kimyasal ve biyolojik silahlar, öldürücü gücü yüksek silahlar olmakla birlikte, yıllar sonra bile insan bedeninde tahribatlarını devam ettiren ve kolay kolay geçmeyen etkiye sahiptirler. İnsanlar üzerinde oluşturduğu ruhsal sorunlar ise ayrı bir konu.
Halepçe katliamı, halk üzerinde büyük bir psikolojik ve sosyal tahribata yol açmıştır. Aradan tam 20 yıl geçmesine rağmen, Halepçe’de kimyasal gazlardan etkilenen pek çok insanın hastalığı halen devam etmekte, bir kısmı bu hastalıklardan yaşamını yitirmektedir.
HALEPÇE KATLİAMININ BAŞ FAİLİ SADDAM’IN KÖTÜ AKİBETİ
Başta Saddam’ı İran’a karşı kışkırtıp savaşa iten, bu savaşta ona her türlü silah ve lojistik destek veren, Kürd’lere karşı giriştiği katliamlara sessiz kalan ABD, işler kendi çıkarlarına ters düşmeye başladığı andan itibaren Saddam ile yollarını ayırdı. 2003 yılında Irak’ı işgal etmesinde ileri sürdüğü bahaneler ve o tarihten günümüze kadar işgal sürecinde yaşanan gelişmeler malum.
Irak’ı işgal ettikten birkaç ay sonra da Tikrit kentinde yakaladığı Saddam’ı, göstermelik birkaç mahkemenin ardından 30 Aralık 2006 günü astırarak idam ettirdi.
SON SÖZ
Halepçe katliamı; zalimlerin, kendi dünyalık menfaatleri uğruna ne kadar barbarlaşabileceğinin ve insanlıktan ne kadar uzaklaşabileceklerinin tipik bir örneğidir.
Tarihte; etnik, ideolojik veya ekonomik sebeplerle nice diktatörler ve despot rejim önderleri insanlıktan uzaklaşarak vahşice zulümlerde bulunmuştur.
Yakın tarihimiz bu örneklerle doludur.
İngilizlerin, ABD’yi kurarken Kızılderililere karşı yürüttükleri soykırım ve katliamlar, İkinci dünya savaşında yine ABD’nin, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı ve yüz binlerce insanın ölümüne sebep olduğu atom bombası, aynı tarih diliminde İspanyolların Faslılara karşı, Fransızların Cezayir halkına karşı ve İtalyanların Libya halkına karşı icra ettikleri toplu katliamlar, Stalin’in milyonlarla ifade edilen kalabalık halk kitlelerini katletmesi, Suriye’de Hafız döneminde Hama’nın Müslüman halkına karşı girişilen katliam, Kemalist rejimin İnönü eliyle genelde Müslüman kesime, özelde Müslüman Kürd halkına karşı yürüttüğü toplu katliamlar, Miloşeviç’in eski Yugoslavya’da Arnavut ve Boşnak Müslümanlara karşı giriştiği soykırıma dayalı katliamlar, İsrail’in Sabra ve Şatille ile birlikte yıllardan beridir Filistin halkına karşı yürüttüğü vahşice katliamlar… Yakın tarihimizdeki kara sayfalardır.
Bütün bunlar; ibret dolu ve ders alınması gereken mühim hadiselerdir.
Dolayısıyla bu gibi hadiseler, sürekli işlenerek Müslüman halkta toplu bir bilinç ve tarih şuuru oluşturulmalıdır.
Evet, 16 Mart 1988 günü Halepçe’de insanlık dışı bir hadise yaşanmış, bir katliam gerçekleştirilmiştir. Bu katliamlar unutulmaz, bunu gerçekleştiren açık ve gizli odaklar unutulmaz, zalimler ve işbirlikçileri unutulmaz. Aynı şekilde, dün bunları yapan ve yaptıran zihniyetin ve bu zihniyet mensuplarının bu gün de benzer şeyleri yapabilecekleri unutulmamalıdır.