Allah’ın adıyla! FARKLI BİR YAKLAŞIM TARZI Yukarıda izah edilenlerin yanı sıra polis ve jitem, muhbirleştirmek ve böylece kendisinden istifade edip kullanmak istediği bazı kişileri, hamiyet duygularını da dikkate alarak farklı bir taktikle muhbirleştirmektedir. Örgütlü yapıların mensuplarına, özellikle de Hizbullah ve PKK gibi bir dönem birbirleriyle çatışma yaşamış yapıların mensuplarına yönelik muhbirleştirme faaliyetlerinde bu yaklaşım tarzı uygulanmıştır. Her şeye rağmen, mensup olduğu yapı ve elemanları hakkında bilgi vermeye yanaşmayanlar, karşıt görüşlü diğer yapılar ve elemanları hakkında bilgi vermeye zorlanmaktadırlar ve bu konuda sıkıştırılarak muhbirleştirilirler. Polis ve jitem, hedeflerinde bulunan kişilerin zafiyetlerini tespit ettiklerinde veya kendileri açısından bir açıklarını yakaladıklarında, onlara ulaşır ve muhbirleştirmeye çalışırlar. Ancak mensup oldukları yapı ve bu yapının elemanları hakkında bilgi vermeye ve bunlara yönelik işbirliği yapmaya yanaşmayacaklarını fark ettiklerinde, bu yönde teklif yapmak yerine, karşıt görüşlü diğer yapılar hakkında bilgi vermesi yönünde sıkıştırırlar. Polis ve jitem için ilk etapta önemli olan, bilgi almadır ve hedefteki kişiye muhbirliği bir şekilde kabul ettirmedir. Bu kişilerden ne kadar bilgi alsalar onlar için kardır. Ancak bunlara muhbirliği kabul ettirmek önemli bir aşamadır. Çünkü daha sonra bunları bulaştırdıkları kirli işlerle sıkıştırarak ve hatta tehdit ederek mensup oldukları yapılar hakkında da bilgi almaya mecbur ederler. Mensup olduğu yapıdan ziyade karşıt görüşlü yapılar hakkında sıkıştırılıp kendisinden bilgi istenen ve bu durumda muhbirliği kabul eden kişi; benden bilgi istedikleri kesim, zaten benimle karşıt görüştedir. Onların bilgisini vermekle, tehdit edildiğim şeylerden kurtulabiliyorsam, bu benim için bir kayıp değil belki kazançtır. Çünkü aynı zamanda kendi yapıma da zarar vermemiş olurum. Neticede bilgisini vereceğim karşıt görüşlü yapıdır ve ben onu zayıflatmış olurum. Zaten birbirimize karşıyız. Benim zararım başkasına değil, ona olacak şeklindeki düşüncelerle kendisine teselli vermeye çalışır, muhbirliği kabul ettikten sonra başına nelerin geleceğini, ne tür çirkin ve kirli işlere bulaştırılacağını hesap edemez ve kendine göre bir kaçış, hatta belki de çıkış yolu olarak bildiği bu teklifi kabul eder. Bunlara birer örnek verecek olursak; A.Z.; küçüklüğünden beri camilerle haşir neşir olan ve bir ara Cemaatin cami çalışmalarında yer alan biri. Polis tarafından oyuna getirilip korkutularak muhbirleştirildi. Ancak ondan, Hizbullah hakkında değil, PKK hakkında bilgi istenerek muhbirleştirildi. Tabi daha sonra Hizbullah aleyhinde de birçok işlerde kullanıldı. A.Z., bu konuda şunları söylüyor: “Polis bizim camiyi basınca, ders verenlerle beraber beni de götürdü. Emniyetten içeri girer girmez gözlerimizi bağladılar. Sonra beni yalnız olarak alt katta bir yere götürdüler……..Naci, daha önce camide meydana gelen olayı anlattı, mahalledeki kavgayı anlattı. Dedi bütün bunlar yanımızda rapor edilmiş. Sen de işin içindesin, bütün bunları biliyoruz ve bu raporları mahkemeye versek kesin ceza alırsın. Akıllı ol, boş yere yatma. Biz senin ceza almanı istemiyoruz. Sana yardım etmek istiyoruz. Ancak senin de bize yardımcı olman şartıyla. Bak biz seni iyi tanıyoruz, dinine bağlısın biliyoruz. Ancak görüyorsun ki PKK’liler din düşmanıdırlar. Onlar hakkında bize bilgi vermeni istiyoruz. Bak, arkadaşların hakkında senden bir şey istemiyoruz, bu konuda rahat ol. Bu raporları da hiç düşünme, bunlar tamamen elimizdedir, istediğimiz gibi yaparız, kesinlikle ceza yemeyeceksin vs şeklinde bana telkinlerde bulundu. Tabi kabul etmezsem kesin ceza alacağım şeklinde baskı yapıyorlardı. Baktım ceza alacağım, nasıl olsa PKK hakkında benden bilgi istiyorlar, mahallede, şurda burda tanıdığım PKK’lileri veririm olur biter dedim, bunda bir zararım olmaz, camidekilere de bir zararım olmaz dedim ve aslında ceza almaktan da çok korkuyordum, işte böyle kabul ettim.” K.K.; PKK’nin şehir yapılanmasında yer alan biri. O da bu konuda şunları söylüyor: “Hizbullah hakkında bilgi toplayan ekipteydim. Bazı olaylar olmuştu. Ancak ben olaylarda aktif rol almıyordum ve silah kullanmıyordum. Ben daha çok bilgi topluyordum ve bazen eylemlerde gözcülük yapıyordum. Adresleri, hem ev ve hem iş olsun, araba olsun, rengi, plakası falan. Ne zaman evden çıkıyor yada işten çıkıyor, arabayla hangi yolları kullanıyor, nerelere uğruyor gibi bilgileri topluyor ve üstüme veriyordum. Bilgisini verdiğim şahısları, yanıma verilen kişiye de ayrıca gösteriyordum, tabi bunu ya iş çıkışlarında veya ev çıkışlarında yapıyordum. Bazen de bu bilgisini verdiklerime eylem yapıldığı zaman onlara gözcülük yapıyordum. Ancak eylemlerde aktif bulunmuyordum ve kendimi gizleyip fazla kimseyle de görünmüyordum. Polis beni nasıl fark etmiş ve tanımış bilmiyorum…………velhasıl yaptığım işleri bana tek tek anlattılar. Hatta en son gözcülük yaptığım eylemi teferruatıyla bana anlattıklarında gerçekten çok şaşırdım ve şok oldum diyebilirim. Çünkü bunları çok gizli yapıyordum. Ve bana dediler ki, bak görüyorsun yaptıklarını biliyoruz. Elimizde bunların delili de vardır. Eğer senin bu faaliyetlerini ve eylemlerini mahkemeye versek ne kadar ceza alırsın biliyor musun? Ama seninle anlaşırsak bunlar olmayabilir. Dedim benden ne istiyorsunuz? Dediler fazla bir şey istemiyoruz. Biliyoruz ki Hizbullahçılar hakkında uzun zamandır çalışıyorsun. Aynı şeyleri yapmaya devam etmeni ve bu bilgileri bize vermeni istiyoruz dediler. Onlar bunu söyleyince ben hem korkmuş ve hem de şaşırmıştım. Çünkü beni tespit etmişlerdi, yani bana gerçekten ceza verebilirlerdi. Dedim peki ben kabul edersem nasıl olacak bu iş, ben ne yapacağım? Dediler sen zaten Hizbullahçılar hakkında çalışıyorsun, aynı şeyi yapacaksın ve bilgilerini bize vereceksin. Dedim yani şimdi benden sadece onların bilgisini mi istiyorsunuz? Evet dediler. Bunu söylediklerinde ben biraz rahatlamıştım. Düşündüm, gerçekten de benim kaybedecek bir şeyim yoktu. Ve onların dediklerini kabul edip sonra onlarla çalıştım. ….” Ayrıca şu hususu da vurgulamak gerekir. Polis ve jitem, yakın geçmişte ya bizzat kendileri şehit etmiş veya PKK tarafından şehit edilmiş bazı Hizbullah mensuplarını, iç infaz şeklinde göstererek Hizbullah Cemaatine yüklemeye çalışmış ve şehit edilenlerin ailelerine, Hizbullah yaptı diyerek o ailelerden kendisi açısından uygun durumdaki bireyleri oyuna getirip ikna etmeye ve onlardan istifade etmeye çalışmıştır. Onları Hizbullah Cemaatine karşı soğutup kışkırtmaya ve aleyhte kullanılabilir hale getirmeye çalışmıştır. Kaybolan veya öldürülen şahsın failini ortaya çıkarma veya olayı çözme bahanesiyle, onları bir muhbir gibi Hizbullah Cemaatinin elemanlarına musallat etmeye, takip ettirip bilgilerini almaya ve cemaat faaliyetleri hakkında bilgi toplatmaya çalışmıştır. C.S.; Cemaatin eski elemanlarındandı. Cemaat için fedakar ve gayretli biriydi. Kaybolmasından polisin haberi olan ve bunu Cemaate mal etmek istediklerinden biridir. PKK-Hizbullah çatışmasının devam ettiği süreçteydi. Bir gün sabah erkenden işe giderken, görgü tanıklarına göre bir taksi arkadan yanaşmış ve iki kişi inip koluna girerek taksiye bindirip hızla uzaklaşmışlar. O günden sonra da izine rastlanmadı. Aile ve yakınları, başta polis olmak üzere hangi resmi daireye gittilerse de hiçbir netice alamadılar. Polis ise, ilgilenmediği gibi ailesine de; ‘ilgilenme başın belaya girer’ şeklinde o zaman dolaylı tehditlerde bulunmuştu. Cemaat, birçok cepheden konuyu araştırdı, polisin bundan haberinin olduğunu, ancak işin içinde korucuların da bulunduğunu tespit etti. Fakat yeri ve akibeti hakkında somut bir şey elde edemedi. C.S. halen de kayıp ve bu olay halen de aydınlatılmış değil. Ama polis daha sonra, ısrarla C.S.’nin ailesine, olayı Hizbullahın yaptığını söyledi ve C.S.’nin oğlunu ikna ederek işbirliğine zorlamaya çalıştı. C.S.’nin hanımı ve oğlu, polisten duyduklarından ve olayın halen aydınlanmamış olmasından ötürü, bir müddet etkilenmiş ve cemaatten şüphelenmişlerdi. Ancak bazı gelişmelerden sonra, cemaatin bu işte mağdur taraf olduğuna, zan altında bırakılmak istendiğine, cemaatin de olayı araştırdığına ve bundan beri olduğuna vakıf oldular. Şehit İbrahim Kızmaz, Ocak 1992 yılında PKK mensupları tarafından okul çıkışında silahlı saldırı sonucu şehit edilmişti. Bu olay bilinmesine rağmen Polis; Şehit İbrahim hocanın akrabası olan H.S.’yı göz altına alarak Cemaati kendisinin nazarında şüpheli duruma düşürmek, onu Cemaatten soğutup uzaklaştırmak ve Cemaate karşı kullanmak için gözaltında Şehid İbrahim Hoca’nın Cemaat tarafından vurulduğunu, vurulduğu silahın cemaat cephaneliklerinde ortaya çıktığını, ekspertiz raporlarıyla ve tetikçi itiraflarıyla bunların sabit olduğunu söylemişti. Ayrıca kendisini ikna etmek için bazı düzmece evrakları göstermişti. Polisin bir hedefi de en azından bu ithamın dışarıya sızması ve Cemaat mensuplarının arasında yayılmasıydı. Yahya Demir adlı şahıs ve çetesi hakkında, bu sitede daha önce “Ergenekon Tipi Yapılanmaların Hizbullah’a Karşı Faaliyetleri” başlığı altında genişçe bilgi verilmişti. Adı geçen Yahya Demir’in babası Hacı Şükrü, Cemaat ile birlikte olup PKK tarafından şehit edilmişti. Bu olay açıkça bilinmesine rağmen, Polis; Nusaybin’de yaptığı geniş çaplı bir operasyonla çok sayıda Cemaat mensubunu gözaltına aldığında, Yahya Demir’i yönlendirerek A.K. ile konuşmasını ve onu ikna etmesini söylüyor. Yahya Demir de A.K. ile konuşarak: “Eğer babamı öldürdüğünü üzerine alır ve bu yönde ifade verirsen, bırakılacaksın” diyor ve onu ikna etmeye çalışıyor. Aynı zamanda, kabul etmemesi durumunda da ceza alacağı yönünde tehdit ediyor. Polis’in buradaki maksadı, Hacı Şükrü’nün aslında Cemaat tarafından infaz edildiğini yaymak suretiyle, Cemaati zan altında bırakmaktı. Allah’a emanet olun. M. ALİ NUR |