Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
M. KEMAL PEYGAMBERDİR…BİZİ, BEDENİMİZLE YAŞAYACAĞIMIZ ZEVKLERDEN MAHRUM BIRAKMAYIN
Bu başlık, 8 Mart Kadınlar günü (!) için toplanan grubun, mitinglerinde dile getirdikleridir. Haftalardır başörtüsünü bahane ederek İslami değerlere pervasızca saldıran ve Müslümanlara hakaret eden laikçiler, 8 Mart Kadınlar günü münasebetiyle Ankara Çağlayan Meydanı’nda bir araya gelerek miting düzenlediler ve kinlerini tekrar kustular. Yıllardır başörtüsü bahanesiyle İslam’a saldırılar yapılmaktadır, Müslümanlara hakaret edilmektedir, okul çağındaki kız çocukları öğrenim haklarından mahrum bırakılmaktadır. Ancak bu haksızlıklara karşı çıkma yönünde en ufak bir hareketlilik görüldüğünde, laikçiler seslerini daha bir gür çıkarmakta, sokaklara dökülmekte, hatta bu son haftalarda yaptıkları gibi mağdur rolü dahi oynamaktadırlar. Öte yandan başörtüsünün İslam’da olmadığını özellikle işlemeye çalıştılar ve çalışmaktadırlar. Bu konuda haddi aşarak çok ileri gittiler. Bunlar basında yer aldı. Başörtüsünün Kur’an’da olmadığını dile getirmekle, olaya münafıkça bir yaklaşım sergilediler. Yani sanki Kur’an’ı kabul ediyorlar, Kur’an’a karşı çıkmıyorlar ama başörtüsü Kur’an’ın emri olmaktan ziyade, CHP lideri Baykal’ın dediği gibi “dışarıdan gelen üniformadır”, ya da laik kesimin çoğunluğunun dediği gibi “siyasi bir semboldür”, “siyasal İslam’ın simgesidir” de ondan dolayı başörtüsüne karşı çıkıyorlar gibi bir tablo ortaya koydular hep. Allah’ın (cc) emrini, Rasulullah’ın (sav) emrini kabul etmiyoruz demediler doğrudan, ancak başörtüsünün çağdışı olduğunu ve günümüz kadınına yakışmadığını, medeniyetle çeliştiğini söyleyip durdular. İslam’ı kabul etmediklerini, Müslümanlara karşı olduklarını bildiğimiz halde, münafıkça söylem ve taktiklerle bunu hep gizlediler. Mesela bundan birkaç hafta önce yine Çağlayan meydanında Tuncay Özkan ve beraberindekilerin, Türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını protesto ettikleri toplantıda; yaşlı bir kadını önce başını örterek kalabalığın önüne çıkarmış ve örtüyü protesto etmek maksadıyla kadına başını açtırmışlardı. İslami değerlere saldırılarda bulunmuşlardı. Ancak o arada ezan okunmuş ve herkesin sessiz olup ezana saygı göstermesi gerektiği anons edilmişti. Ezan bitinceye kadar da sessiz kalmışlardı. Ezan İslam’ın malı da, başörtüsü İslam’ın malı değil mi? Ezanın kendisi için okunduğu namaz Allah ve Resulünün emri de, başörtüsü onlardan başkasının emri mi? Peki bunları Tuncay Özkan ve beraberindekiler bilmiyorlar mı? Adım gibi eminim ki biliyorlardır. Ancak Tuncay Özkan da, onunla birlikte hareket edenler de açıkça ikiyüzlü davranarak, bir yandan ezana ve dolayısıyla İslam’a karşı olmadıklarının görüntüsünü veriyor, diğer yandan da başörtüsü konusunda insanların kafalarını karıştırıp İslami değerlerin aleyhine yönelmelerine çalışıyorlar. 8 Mart Cumartesi günü yine aynı meydanda toplandılar ve yine aynı şeyleri tekrarladılar. Yine İslami değerlere saldırıda bulundular. Yine başörtüsünün çağdışı olduğunu, Kur’an’da var olmadığını ve medeni bir şey olmadığını hararetle dillendirdiler. Yine aynı yaşlı kadının önce başını örtüp kalabalık önüne çıkardılar ve kadına başını açtırdılar. Yine bu arada ezan okundu ve yine herkes sustu. Aynı ikiyüzlü tavrı yine sergilediler ve aynı mesajı vermeye çalıştılar. Ancak bu sefer çok daha farklı şeyler de oldu. Gerçek düşüncelerini ve başörtüsüne neden karşı çıktıklarıyla ilgili gerçek niyetlerini kendi ağızlarıyla açığa çıkardılar. “Bizkaçkişiyiz” platformunun kurucusu Tuncay Özkan’dan önce kürsüye çıkan Emekli Hava Pilot Albay Şenay Güray : “Sen ki Atam, can çekişen bir hastaya şifa vermek üzere Allah tarafından görevlendirilmiş bir elçi, bir adı konmamış peygambersin. Sen sarı saçlım, mavi gözlüm nerdesin!” diye topluluğa hitap etti. Böylelikle M. Kemal’in peygamber gibi algılandığı ortaya kondu. Bunun mefhum-i muhalifinden hareketle, “bizim M. Kemal adında bir peygamberimiz vardır, biz onun fikirlerini ve inkılâplarını benimsiyoruz, başka peygambere ihtiyacımız yok” denildiğini söylemek mümkündür. Bundan yıllarca önce aynı zihniyet mensupları, aynı karşı çıkış niyetleriyle; “Kâbe onların olsun, Çankaya bize yeter” ifadesini sloganlaştırmamış ve sahip çıkmamış mıydı? Diğer taraftan aynı gün, sık sık “Türkiye laiktir laik kalacak” şeklinde sloganlar attıkları aynı mitingde; “Bizi, bedenimizle yaşayacağımız zevklerden yoksun bırakmayın” dediler. Aslında bununla çok şey dediler ve bu söylemin gerisindeki niyetin ne olduğunu açığa çıkardılar. Bu söylemle, özgürlük anlayışlarının; nefsin ve şehevi arzuların tamamıyla serbest olması ve hiçbir kayda bağlı olmaması gerektiği şeklinde olduğunu ortaya koymuş oldular. Bu özgürlük anlayışı içinde namus mefhumuna ve ahlaki değerlere yer bulamazsınız. Örtünmeye karşı çıkan anlayışın temelinde yatan düşünce ve niyet işte budur. Örtünme Allah’ın (cc) emridir, Rasulullah’ın (sav) emridir, Kur’an’da vardır ve 1400 yıldır Müslümanlar tarafından tatbik edilmektedir. Örtüyü inkâr eden ve çağdışı gören, İslam’a baş kaldırmıştır, Müslümanlara karşı saf tutmuştur. Bunların İslam ile hiçbir alakaları yoktur, kimseyi kandırmaya çalışmasınlar. Müslüman halkımız bunları iyi tanımalı ve ona göre hareket etmelidir. Selam ve dua ile. M. ALİ NUR