Allah’ın adıyla! HEDEF SEÇİLENLERİ TESPİT ETME YÖNTEMİ
“Muhbirlik için hangi insanlar hedef seçilir” başlığı altında izah edildiği üzere, istihbarat teşkilat ve birimleri tarafından; toplumda önemli bir mevkide bulunanlar, istihbarat açısından önemli bir iş sahibi olanlar, siyasi bir harekette önemli bir yerde bulunanlar, organize bir yapının üyesi olanlar, kendisinden istifade edilebilecek bireysel bir takım özellikleri ve imkanları bulunanlar, devlet aleyhindeki bir hareketin üyesi olanlar, Hizbullah Cemaatinin üyesi veya sorumlu düzeydekilerinin yakını olanlar ve bütün bunlarla beraber asıl önemlisi zafiyet sahibi olanlar hedef seçilmektedir. Hangi özelliklere sahip ve hangi durumda olan insanların hedef seçildiği, istihbarat birimleri için haber kaynaklarını oluşturmada işin ilk basamağıdır. Çünkü bundan amaç; tehdit olarak algılanan ve suç kapsamında değerlendirilen unsurlar hakkında ihtiyaç duyulan bilgileri elde etmektir. Yöneldikleri unsurların elemanlarının kimler olduğunu, hangi elemanların hangi konumlarda bulunduğunu, kimlerin ne tür faaliyetler yaptığını ve kimlerle nasıl irtibatlarının olduğunu belirlemeye çalışırlar. Bu tür bilgilerin doğru, sağlıklı ve tatmin edici olması için söz konusu unsurların içinden veya en azından yakınlarından malumat alma gereği hissederler. Bu nedenle de içerde veya en azından yakınlarda bulunan muhbirlere ihtiyaç duyarlar. Dolayısıyla bu ilk aşamayı, hedef seçilenleri tespit etme aşaması takip eder, ardından bunlara ulaşma, sonra bunları elde etme ve neticede bunları çalıştırıp istifade etme safhaları gelmektedir. Her ne kadar istihbarat birimleri, ellerindeki teknik imkanlardan yararlanıyorlarsa da muhbirlik için uygun pozisyonda olanları tespit ve teşhis etmede, ellerindeki mevcut haber kaynaklarından, yani ajan ve muhbirlerden bizzat istifade etmektedirler. İster genel ve isterse özel hedef durumunda olsun, istihbarat faaliyeti yürütürken ve bu çerçevede haber kaynaklarından bilgi alırken, yaptıkları esas işlerden biri de, yukarıda bahsedilen özelliklerde ve pozisyonda bulunup muhbirlik için elverişli olan ve zafiyetleri bulunanları tespit etmektir. Bu nedenle haber kaynaklarından, yani ajan ve muhbirlerden, yöneldikleri alan ve unsurlardaki uygun pozisyonda bulunanları tespit etme, zafiyetlerini belirleme ve bunlar hakkında bağlı bulundukları birimlere bilgi vermelerini istemektedirler. Bu ajan ve muhbirler; muhbirliğe uygun olanları tespit etmek için hedef durumundaki bireyleri yakından takip ederler, onlarla birebir ilişkiye geçerler, mümkün mertebe aynı ortamlarda bulunmaya ve böylece özelliklerini, pozisyonlarını ve zafiyetlerini belirlemeye çalışırlar. Elde ettikleri bilgileri de bağlı bulundukları şahıs veya birimlere düzenli olarak aktarırlar. Örneğin; bulunduğu yerdeki Hizbullah mensupları arasında mahalli çalışmalara katılan ve bu arada Jitem tarafından tuzağa düşürülerek muhbirleştirilen A.T., Cemaate yaptığı itiraflarının bir bölümünde şunları söylüyor: “…Cemaat içerisinde bulunan mitliğe elverişli kişilerin isimleri isteniyor. Bu benden de istendi ve ben de cemaat içerisinde mitliğe elverişli kişilerin isimlerini teker-teker yazıp Jiteme ulaştırdım” Bir örnek de şöyledir; henüz lise yıllarında iken el atılıp muhbirleştirilen, Üniversite yıllarında yurtta kalan ve bu arada polisin perde gerisindeki desteğiyle yurt başkanlarından biri seçilen (daha sonraki zamanlarda uluslar arası alanda faaliyet yürütecek bir duruma gelen, hem MİT ve hem de JİTEM ile birlikte çalışan), ancak cemaat tarafından tespit edilip yakalanan ve sorgulanan İbrahim Sarıaltun, itiraflarının bir bölümünde şunları söylüyor: “Bu şekilde Mustafa Haskılıç’a 1987’den sonra bilgileri aktarmaya başladım. Kendisiyle daha çok yurdun içindeki yapıları, yurdun dışındaki radikal cemaatlerle ilgili bilgileri aktarıyordum. Bu dönemde daha çok başörtüsü eylemleri vardı ve başörtüsü eylemleriyle ilgili ben yurt başkanı olduğum için yurdun dışındaki cemaatler bizi çağırıyorlardı, bir takım toplantılar oluyordu, o toplantılarla ilgili başörtüsü eylemleriyle ilgili Mustafa Haskılıç’a sürekli bilgi aktarıyordum. O dönemde tanıdığım radikal guruplardan Tevhid gurubu vardı, yine Tohum gurubunu tanımıştım, Malatyalıları tanımıştım, Rahmet gurubunu kısmen tanıyordum, daha sonra Hayat vakfıyla ilişkilerimiz oldu. Tüm bu çalışmalarla ilgili ve guruplarla ilgili, bunların yapısı, bunların içindeki, bu teşkilatlardaki çalışan elebaşlarını, aktif durumdaki insanları ve onların içinde ajanlaştırabilecekleri, muhbirleştirebilecekleri öğrencilerle ilgili bilgileri Mustafa Haskılıç’a vermeye devam ediyordum” Bir başka örnek ise şu şekildedir; lisede okurken okul ve cami çalışmalarına katılan ve bu arada gözaltına alınıp tuzağa düşürülerek muhbirleştirilen ve Cemaat tarafından fark edilip yakalanarak sorgulanan M.K. itiraflarının bir bölümünde şunları söylüyor: “Daha önce bilgisini polise vermiş olduğum Batman asıllı Ş. isimli arkadaş ve Diyarbakır’dan yanıma gelen Y. E. isimli arkadaşları muhbirleştirmek için çalışmalara başlamıştım. Bunları genel olarak alttan alıyor, muhbirliğe ne kadar uygun olduklarını, muhbirliğe ne kadar yatkın olduklarını, teklifi yaparsam ne tür bir tepki alabileceğimi düşünmeye başlamıştım. Özellikle en çok Y. E.’nin üzerinde duruyordum. Çünkü Y. E. ile aramızda geçen konuşmaları, onun muhbirliğe dört dörtlük uygun olduğunu belli ediyordu. Ben ona dört dörtlük bir Müslüman olduğum tablosunu çiziyordum. O da aynı şeyi çizmeye çalışıyordu ancak onun bazı açıklarını yakalıyordum. Bunlar; ayakta bevletmesi, bazı namazları kaçırdığını, daha sonra evlerimizin yan yana olmasından dolayı onun hanımının benim hanımıma anlattığı bazı şeyleri duymuştum. Hanımıyla açık seçik dergilere baktığını, eve sık sık daha değişik bu tür dergileri sık sık getirdiğini, hanımını boşamak istediğini, hatta kendisinin telefon konuşmalarıyla Diyarbakır’da daha önceden aşık olduğu bir insanı sık sık telefonla aradığını duymuştum. Bu özellikler zaten benim için yeterli oluyordu. Daha sonra kendisine yapmış olduğum bir teklifte, istersen seni tanımış olduğum bir polis ile tanıştırayım demiştim. Ve kendisini Ahmet isimli bir polis ile ilk etapta tanıştırdım.” Başka bir örnek şöyledir; daha önce içki içen, hırsızlık yapan ve bu kötü işleri yapanlarla birlikte olup aynı zamanda polisin de kullandığı, sonradan bir çay ocağı açan ve bu arada yanına gelen Hizbullah mensuplarının ilgilenmesiyle durumu değişip İslami bir hal alan, ancak polisin tehditleriyle muhbirliği kabul eden, fakat cemaat tarafından fark edilip yakalanarak sorgulanan Z.Ö., itiraflarının bir bölümünde şunları söylüyor: “….Ve bu işe başladık artık. Benden şey istiyordu, diyordu ki, ne kadar Cemaat mensubu bildiğin, içerde olsun, dışarıda olsun, yada yakalansın, tekrar bırakılsın ne bildiğin isim varsa hepsini dedi yazacaksın, ben de olur dedim. Ve bu zaman süreci içerisinde tanıdığım bütün isimleri, içeri girip çıkanları veyahutta dışarıda olanları veyahutta işte görünmeyenleri, bildiğim bütün isimleri, hepsini yazmaya başladım. Yazarken de adreslerini, isimlerini, Cemaat içerisindeki bildiğim kadarıyla konumlarını ve şahsi özelliklerini zikretmeye çalıştım. Bir de bana diyordu ki, senin camii Seydaların, ne kadar camii seydan varsa onların da isimlerini soy isimlerini veyahutta kod isimlerini, artı ev adreslerini ben senden istediğim zaman onları bana vereceksin. Dedim olur.… Ve bu olaylar böyle devam ederken, bir gün polis Erhan (işte tabi bunların bütün her şeyini söylüyordum kendisine) bana dedi işte o listeni hazırla. Listeyi hazırladık ve kendisine götürüp verdim. Ondan sonra tespit için, bana dedi işte bir hafta sonu gideceğiz tespite, eşkal tespitine, dedim tamam gidelim. İşte gittik benlen, polis Erhan. Vakıflar bankası vardı, tam durağın karşısında. Orada gitti müdüre bir şey söyledi, fazla mesai yapıyordular. Müdür’e bir şey söyledi. Ve beraber gittik, camın arkasından, cam flotal olduğu için, içerden dışarı görünüyordu, fakat dışarıdan içerisi görünmüyordu. Orada gün boyunca gelip gidenleri tespit edip, eşkalleri verdim kendisine, ondan sonra ayrıldık…..” Allah’a emanet olun. M. ALİ NUR |