Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

MUHARREM, AŞURA VE HZ. HÜSEYİN

Muharrem ayı, Hicri kameri takvimin birinci ayıdır. Ancak Muharrem deyince akla ilk gelen Hz. Hüseyin’in (ra) Kerbela’daki mazlumane şehadeti ve bu şehadetin vuku bulduğu aşura günüdür herhalde.

Aşura, Muharrem’in onuncu günüdür. Hicretin 61. yılı Muharrem ayının aşura gününde, Hz.Hüseyin ve ashabı Kerbela’da zalimce şehit edildi.

Muaviye b. Ebi Süfyan, Hz.Ali’nin hakkı iken idareyi hile ve zorbalıkla eline geçirip, Rasulullah’ın (sav) İslam devlet idaresi konusundaki uygulamasını bir kenara bırakarak halifeliği saltanata tebdil etti. Yerine geçen ve bu saltanatı kötü bir şekilde devam ettiren oğlu Yezid, Müslümanların tarihine kara bir leke bırakarak Hz. Hüseyin (ra) gibi Rasulullah (sav) tarafından sevilen, övülen ve ehl-i beytinden olan birini, beraberindeki aile efradı, kadın, çocuk ve hastalarla birlikte zalimane bir şekilde şehit etti.

O gündür bu gündür Muharrem ayı gelince Müslümanlar aşura gününü hüzünle anmakta ve yas tutmaktadırlar.

Yezid ve beraberindekilerin yaptıkları zulümler başlı başına bir yazı konusudur. Kerbela hadisesine bu açıdan bakmak, olayın bir başka boyutu olmakla birlikte, bu yazıda Hz. Hüseyin’in (ra) ortaya koyduğu tavır ve sergilediği siyasi tutum açısından olaya bakacağız.

Her şeyden önce Kerbela’da vuku bulan savaş; ne Hz. Hüseyin’in (ra) makam elde etme savaşıdır ve ne de Yezid’in İslam’ı müdafaa savaşıdır. Aksine; Yezid İslami değerleri bir kenara bırakarak makamını korumaya çalışmış, Hz Hüseyin ise İslami değerlerin muhafazası için başta kendi canı olmak üzere beraberindeki kadın ve çocukları dahi hiçe saymıştır. Netice itibariyle; her ne pahasına olursa olsun, İslami değerleri dikkate almayan ve İslam ahkamını tatbik etmeyen zalim idarecilere hiçbir şekilde bey’at edilmeyeceğini, boyun eğip itaat edilmeyeceğini, aksine karşı çıkılması gerektiğini göstermiştir.

Hz. Hüseyin’in (ra); yaptıklarıyla, ortaya koyduğu tavır ve sergilediği siyasi duruşla haklı olduğu ve O’na karşı duranların haksız olduğu kesin ve açıktır. Rasulullah’ın (sav) bu konudaki söz ve uygulamaları, Hz. Hüseyin’in örnek alınabilecek bir misyonu ortaya koyduğunu göstermektedir.

Peygamberimizin zevcesi Hz. Ümmü Seleme der ki: “Resulullah (sav), bir gün yanı üzerine yattı. Kaygılı ve üzüntülü olarak uyandı. Sonra uyudu. Yine kaygılı ve üzüntülü olarak uyandı. Yine uyudu. Sonra uyandı. Avucunda, kırmızı bir toprak bulunuyor ve onu öpüyordu. Nedir bu diye sordum. Cebrail, Hüseyin’in Irak toprağında öldürüleceğini bana haber verdi. Bu da oranın toprağıdır buyurdu” (Zehebi-A'lamünnüsbela c. 3, s, 194-195)

Enes b. Malik'ten gelen başka bir rivayette ise; Meleğin Peygamberimizin (sav) yanına geldiği bir sırada, peygamber (sav), “Ey Ümmü Seleme, kapıyı üzerimize kapat, yanımıza kimseyi bırakma” diye buyurur. O sırada Hz. Hüseyin koşarak kapıya gelir. Hz. Ümmü Seleme onu içeri bırakmaz. Fakat Hz. Hüseyin kapıyı zorlayıp içeri dalar. Kendisini Peygamberimizin kucağına atar. Peygamberimiz onu boynuna, omuzuna alır, öper, sever. Melek, Peygamberimize “Onu çok mu seviyorsun?” diye sorar. Peygamberimiz “Evet” diye buyurur.

Melek: “İyi amma, ümmetin onu öldürecektir” der. (Ahmed b. Hantıel-Müsned c. 3, s. 242, Zehobi-Tarih-ul îslâm c. 3, s. 10, Zeıhebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 194)

Sonra Hz. Hüseyin’in şehit edildiği yeri haber verir ve oradan getirdiği toprağı Peygamberimize (sav) verir.

Peygamberimiz, Hz. Ümmü Seleme'ye toprağı verirken “Bu toprak kan haline gelince, Hüseyin şehid edilir” diye buyurur. Hz. Ümmü Seleme, toprağı sırça bir çanak içinde yanında saklar. Hz. Hüseyin'in şehid edildiği gün, toprağın kan haline geldiğini görür. ( İbni Esir—Kamil c. 4, s. 48)

Hz. Ümme Seleme, Hz. Hüseyin'in şehid edildiği haberini işitince: “Eyvah Hüseyin'im! Eyvah Resulullah'ın oğlu” diyerek feryad etti. Diğer Medine kadınları da, her taraftan feryada başladılar. Ümmü Seleme, Hz. Hüseyin’e bunu yapanlara beddua ettikten sonra bayıldı.

Rasulullah’ın (sav) Hz. Hüseyin’e (ra) karşı sevgisi çok büyüktü. Rasulullah (sav), bir gün Ashabıyla birlikte davet edildiği yemeğe gidiyordu. O sırada, Hz. Hüseyin de sokakta çocuklarla oynuyordu. Rasulullah (sav), Ashabını geride bırakarak ilerledi. Ellerini açtı, Hz. Hüseyin'i tutmak istedi. Hz. Hüseyin bir oraya, bir buraya kaçıyor, Peygamberimiz de, gülüyor ve onu tutmağa uğraşıyordu. En sonunda tuttu. Bir elini onun kafasının arkasına, diğer elini de çenesinin altına koyup onu öptü. Sonra da : “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim. Allah'ı seven, Hüseyin'i sever” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel-Müsned c. 4, s. 172, İbn-i Mace-Sünen c. 1, s. 51)

Cabir b. Abdullah der ki “Hüseyin Mescide girince, Resulullah (sav) “cennetlik gençlerin seyyidine bakmak isteyen, şuna baksın” buyurdu. (Zehebî-A'lâmünnübelâ c. 3, s. 190)

Peygamberimizin üvey oğlu Ömer b. Ebi Seleme (Ümmü Seleme’nin oğlu) der ki: “ Ahzap suresinin 33. ayeti olan ‘Ey Ehl-i beyt! Allah, sizden kiri, günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister’ ayeti, Ümmü Seleme'nin evinde nazil oldu. Rasulullah (sav), Hz. Fatıma'y, Hz. Hasan'ı, Hz. Hüseyin'i çağırdı. Onları bir örtü ile bürüyüp örttü. O sırada Hz. Ali, arkada, geride bulunuyordu. Onu da örtü ile bürüdü örttü. Sonra da “Allah'ım! Bunlar benim ehli beytimdir. Bunlardan günah kirini gider, kendilerini tertemiz yap” diyerek dua etti. Ümmü Seleme: “Ya Rasulullah! Ben de onlarla birlikte miyim?” diye sordu. Rasulullah ona: “Sen, yerindesin ve bana hayırlısın” buyurdu. (Tirmizi-Sünen c. 5, s. 663)

Hz. Aişe de bu hadiseyi şöyle anlatır: “Peygamber (sav), bir sabah üzerinde siyah kıldan dokunmuş, nakışlı, Yemen işi bir örtü bulunduğu halde erkenden çıkınca, yanına Hasan b. Ali geldi. Onu, hemen örtüsünün içine aldı. Sonra, Hüseyin geldi. Onu da, onun yanma aldı. Sonra, Fatıma geldi. Onu da, örtünün içine aldı. Daha sonra Ali geldi. Onu da örtünün içine aldıktan sonra; “Ey Ehlibeyt! Allah, sizden kiri, günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.” (Ahzab 33) ayetini okudu” (Mûslim-Sahiîı c, 7, s. 130)

İşte Hz. Hüseyin (ra) böyle bir pozisyonda idi. Rasulullah’ın (sav) yanında çok sevgili, Cenette şehitlerin ulusu, Kur’an’da zikri geçen ve Allah’ın (cc) tertemiz kılmak istediği ehlibeytin bir neferi. Böyle biri haktan uzak olabilir mi? Kur’an ve Sünnete muhalif bir halde, aykırı taleplerde ve faaliyetlerde bulunabilir mi?

Peki ona karşı savaş açan ve onun öldürülme emrini veren Yezid’in durumu nasıldı?

Yezid, hiçbir zaman hak etmediği halifelik makamına, yine halkın gönüllü bey’atıyla gelmemiştir. Hanedanlık ve Saltanata çevirdikleri halifelik müessesine oturmuş ve halktan zorla bey’at almıştır. Vermeyenlere karşı da savaş açmıştır. İlmi, ahlaki, akidevi, ibadi ve siyasi yönden de o makama layık olmaktan çok uzaktı. İçkiye çok düşkündü. Maymunlara, yabani eşeklere çeşitli elbiseler giydirir, çalgılar ve eğlencelerle vakit geçirirdi. Kerbela hadisesinden sonra da, bir gün sarhoş olarak avlandığı sırada yaban eşeğinin üzerindeki maymunun üzerine binmeye çalışmış, yaban eşeği ürkünce de düşüp boynu kırılarak ve karnı yarılarak ölmüştür. (İbn-i asakir Tarihinden naklen M. Kenzül'ummal c. 5, s, 110, Zehebî-Alâm. c. 3, s, 180-191, Tarihul İslâm c. 3, s. 9)

Hz. Hüseyin (ra), Yezid ve adamlarının kendisine ve ashabına karşı çok acımasız, gaddar ve zalim olduğunu, böyle eller tarafından vahşice öldürülüp şehit düşeceğini bildiği, üstelik yanında kadın ve çocuklar bulunduğu halde, acaba neden Yezid’e bey’atı kabul etmemiş, gerek kendi ve gerekse beraberindekilerin (özellikle de kadın ve çocukların) hayatını kurtarmak için taviz vermeye yanaşmamıştır? Halbuki Yezid’e bey’at verse, hem kendi canını ve hem de beraberindekilerin canlarının kurtulması söz konusu idi. Bunu bir maslahata da bina edebilirdi belki. Belki takkiye yapabilir, zamanla imkan ve fırsat oluşturarak mücadelesini daha aktif bir şekilde sürdürebilirdi. Ayrıca, bu bey’at vermeme konusu, kendi canını, beraberindekilerin canını, yanında bulunan kadın ve çocukların canını tehlikeye sokacak, ölümlerine sebep olacak kadar önemli miydi? Acaba Hz. Hüseyin (ra) bütün bunları düşünmemiş miydi?

Fakat görülüyor ki Hz. Hüseyin (ra) bey’atı bunların hiç birine değişmedi. Her şeyi göze aldı ancak Yezid’e beyat vermeye yanaşmadı.

Hz. Hüseyin, burada son derece önemli bir duruş sergilemiş, İslami bir tavır ortaya koymuş ve Müslümanın, yüklendiği misyonu icra ederken olması gereken yerde durmasını adeta sembolize etmiştir. Öte yandan kıyamete kadar devam edecek olan hak-batıl mücadelesinde Müslümanlar için, zalimler karşısında izzetli duruşun sergilenmesi ve cesaretli hamlelerin atılmasında hareketlerin ilham kaynağı ve motivasyonu olmuştur.

Dolayısıyla Hz. Hüseyin’in (ra) şehadetinden bu yana, Mü’min gönüllerdeki şehadet aşkı ile zalim ve müstekbirlere karşı mücadele misyonu daha bir anlam kazanmış, inkılabi ruh eylemle şekillenip vücut bulmuştur.

Yukarıda da izah edildiği gibi Hz. Hüseyin, Rasulullah (sav) tarafından sevilmiş ve sevilmesi istenmiştir, cennetteki şehitlerin ulusu olacağı ifade edilmiştir. Hz. Hüseyin; hak ile batılı, farz ile sünneti, vazife ile fedakarlığı, gayret ile ihmali, maslahat ile tavizi, takkiye ile korkuyu, iman ile hırsı birbirinden gayet iyi bir şekilde ayırt edebilecek, İlim ve hikmet ehli biriydi. O, Rasulullah’ın (sav) torunu ve ilmin kapısı olan Hz. Ali’nin (ra) oğluydu.

Gayet iyi biliyordu ki; Allah’ın (cc) emri ve Rasulullah’ın (sav) sünneti olan halifelik müessesesi, i’layı kelitullah ve İslam ahkamını tatbik etmek için aktif ve etkin olmakla birlikte ehil ve layık olanların elinde bulunmalıdır. Yine biliyordu ki; bu müessese, asli mecrasından çıkarılıp Muaviye ve oğlu Yezid ile birlikte hanedanlığa ve saltanata dönüştürülmüştür. Başındakiler ise ehil olmaktan çok uzaktır. Bunun bu şekilde sürmesi ise, İslami müesseselerin en önemlisinin hayati fonksiyonlarının yok olması, dolayısıyla İslam ümmeti ve halk toplulukları arasında İslam adaletinin tatbikinde zaafların oluşmasına sebebiyet verir.

Hz. Hüseyin; Devlet idaresi açısından ortada ciddi bir yanlışın, Müslüman tebaa açısından da yine ciddi bir sorumluluğun olduğunu ortaya koydu. Ben Müslümanım dese de, namaz kılsa da, oruç tutsa da, Müslümanların memleketinin idarecisi durumunda olanların, İslam ahkamını tatbik etmekle yükümlü olduğunu, eğer bu yükümlülüklerini yerine getirmez ve hakkın zayi olmasına sebebiyet verirlerse, Müslüman tebaanın buna karşı sorumlu bulunduklarını ve bu durumu düzeltmek için gayret sarf etmeleri gerektiğini, bunun için canın da malın da, bütün dünyalığın da verilmesi gerektiğini ortaya koyarak, savaş ve mücadelenin sadece Müslüman memleketin dışında ve sadece mutlak kafirlerle yapılmayacağını göstermiştir.

Hz. Hüseyin’in misyonu; “Emri bil ma’ruf, nehyi anil münker”dir. İslam ahkamının ve adaletinin tatbiki için Hakkın hakimiyetinin tesis edilmesidir. İslami müesseselerin ihya edilmesi ve bu müesseselerin ehil ellere teslim edilmesidir.

Bu gün, dünyanın bir çok yerinde bu hadise canlı tutulmaya çalışılmakla birlikte, Aşura günü etkinlikleri çerçevesinde yas tutulmakta ve Hüseyin’in (ra) mazlumiyet ve şehadeti yad edilmektedir.

Hz. Hüseyin’in hayatı, mücadelesi, misyonu iyi anlatılmalı, toplum bu konuda bilinçlendirilmelidir. Bunun için de; Aşura günlerinde gerek evlerde, gerek açık alanlarda ve gerekse geniş toplantı salonlarında imkan ve şartların elverdiği oranda geniş katılımlı konferanslar, sohbetler yapılmalıdır. Hz.Hüseyin’in davası, Müslümanların da davasıdır. Misyonu, Müslümanların da misyonudur.

Allah’a emanet olun.

M. ALİ NUR

Diger Basliklar
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -43
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -42
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -41
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -40
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -39
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -38
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -37
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -36
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -35
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -34
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -33
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -32
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -31
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -30
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -29
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -28
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -27
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -26
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -25
   POLİS VE JİTEMİN İFSAT YÖNTEMLERİ -24
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git