Kur’an-ı Kerim’de Müslümanların özellikleri anlatılırken, kâfirlere karşı sert, Müslümanlara karşı yumuşak olup (Fetih 29), birbirlerinin kardeşi olduklarını (Hucurat 10) buyuran Allah Teala, “Bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz” (Hucurat 6) buyurur. Ve ayrıca “Sen onların inanç sistemlerine uymadıkça, ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden memnun olmayacaklar. De ki: Dinleyin! Asıl doğru yol Allah’ın yoludur. Sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve isteklerine uyacak olursan Allah’a karşı seni koruyacak ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır” (Bakara 120) buyurur.
Allah’ın apaçık ayetlerine rağmen bazı Müslümanların yalancıların, fasıkların ve İslam düşmanlarının kuyruklarına takılıp onların yalanlarını yaldızlayarak piyasaya sürüp Müslüman bir topluma hakaret ve zulmetmeleri esef vericidir. Oysa Müslümanları lekelemeyi ve İslami faaliyetlerini engellemeyi amaçlayan fasıkların ve yalancıların kunladıkları iftira yüklü birkaç kelimeyle karşılaşan her Müslüman’ın tepki göstermesi gerekirdi. Akıl, mantık ve İslami sorumluluk bunu gerektiriyordu.
İftiraya uğrayan ve töhmet altında bırakılan Müslümanlar bunun yalan olduğunu bağıra bağıra dile getirdikleri halde, Müslümanların sözlerini görmezden gelen bazıları İslam düşmanlarının yalanlarında ısrar edip öne çıkarmaya çalışıyorlar. Müslüman bir topluluğu töhmet altında bırakan iftiralara karşı şiddetli tepki gösterecekleri yerde lütfedip yeni eklemeler yaparak kendilerince yeni hizmetlere (!) imza atıyorlar. Belki de İslami anlayışları bunu gerektiriyor. Müslüman bir topluluğa karşı fasıklarla ve İslam düşmanlarıyla aynı safı paylaşmaktan rahatsızlık duymak bir yana, bu tiplerin ağzından çıkan her yalana “haber-i sadık” değeri verip, pişire pişire neşrediyorlar.
Oysa İslam hukuku “beraati zimme asıldır” kaidesini esas alır. İtham edilen kişi veya topluluğun suçu ispatlanmadıkça suçsuz olduğunu kabul eder. Düşmanlarının başından beri darbe vurmaya ve yok etmeye çalıştığı Hizbullah Cemaati, iddialara şiddetli tepki gösterip yalan ve iftira olduğunu her fırsatta dile getiriyor. İddia sahiplerini ise delil getirmeye davet ediyor.
Devlete ajanlık yaptıkları gerekçesiyle Hizbullah tarafından onlarca insan sorgulandı. Bunların sorgu kasetleri emniyet müdürlüğünde ve mahkemelerde mevcuttur. Rahatlıkla ulaşılabilecek delillerdir. Hal böyleyken devletin ajanlarını sorgulayan İslami bir cemaatin devlet tarafından kurulduğunu söylemek hangi mantığa sığar? Devlet kurmuşsa neden devletin onlarca adamını sorgulasın? Devlet kurmuşsa neden yıllarca rehberinin peşinde olsun ve izini tespit edince de silahlı çatışmaya girsin? Devlet kurmuşsa neden Hizbullah ile ilgili en küçük bir delili bulunmasın? Oysa devletin bugüne kadarki karanlık ilişkileri bir bir deşifre edilip belgelendiği halde bunun neden bir belgesi yok?
Aslında fasıkların ve İslam düşmanlarının haberlerini neşredenler Hizbullah Cemaatinin bunlardan beri olduğunu çok iyi bilirler. Bunların çoğu ülkemizin İslami mücadelesinde büyük bir çığır açan Hizbullah’ın şehid rehberini yakından tanırlar. O’nun ihlasını, samimiyetini ve İslam düşmanı rejime karşı duruşunu iyi bilirler. Ancak basiretsizlikleri ve içine düştükleri acınacak ruh hali fasıkların ve İslam düşmanlarının sözlerinin peşine takılmalarını zorunlu hale getirmektedir.
İslam dininde, fasık, münafık ve İslam düşmanlarının sayıları binleri dahi bulsa şahitlikleri kabul edilmez. İslam’a göre kemiyetleri ne olursa olsun hiç hükmündedirler. Oysa milliyetleri, kültürleri ve renkleri ne olursa olsun İslam dini iki mü’minin şehadetini kabul eder.
Hizbullah Cemaatinin binlerce taraftarı fasıkların ve İslam düşmanlarının getirdiği haberlerin yalan ve iftira olduğunu haykırıyor. Müslümanların, fasıkların sözlerine inanmamalarını istiyor. Akıl ve iz’an sahibi her Müslüman için İslami bir topluluğun bu samimi çağrısı hüccet niteliğindedir. Oysa bazı Müslümanlar binlerce Müslüman’ın şahidliğini yok sayıp devletin karanlık çetelerinden birinin ağzından uçuşan yalana uymayı tercih ediyor.
Fasıkların ve İslam düşmanlarının iftiralarına kendileri gibilerinin inanmaları garipsenecek bir durum değil. Ancak, Müslümanlar, sorumlu davranıp saflarını netleştirmek zorundadır. Ya münafıklarla ve İslam düşmanlarıyla aynı safta olduklarını ilan edecekler ya da Müslümanların safında olduklarını. İslam düşmanlarıyla aynı safı paylaştıklarını iddia ederlerse söyleyecek sözüm yok. Ancak İslam’ın safında olduklarını iddia ediyorlarsa Müslümanca davranmak, olaylara Müslümanca yaklaşmak zorundadırlar.
Son olarak diyebilirim ki, Allah’ın ve Mü’minlerin laneti Mü’min bir topluluğa iftira eden ve töhmet altında bırakanların üzerine olsun. Bunların kuyruğuna takılan Müslümanlara da Allah Teala akıl, iz’an ve basiret versin. Hizbullah Cemaati bütün bu yalanlardan ve iftiralardan beridir. Fasıkların ve münafıkların iftira ve yalanlarını pişirip pişirip piyasaya süren Müslümanlar, binlerce Müslüman’ın hakkını çiğnediklerini ve zulmettiklerini idrak etmeli, hesap gününde bunun da bir hesabının olacağını, zulme uğrayan Müslümanların haklarından vazgeçmeyeceklerini bilmelidirler.
M. Emin ÇELİK