Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Ülkeleri yöneten rejimler insanların hayatlarını kuşatmada ve yönlendirmede önemli oranda belirleyiciliğe sahiptir. Hele hele bu rejimler totaliter bir nitelik taşıyorlarsa, halkın iradesinden kaynaklanmayıp zorla ve dayatmayla iktidara oturmuşlarsa, bu rejimlerin insan hayatını kuşatmalarına, yönlendirmelerine ve hedefleri doğrultusunda sürüklemelerine sıkça rastlanır.
Bize hükmedenler, Laik/Kemalist rejimleriyle totaliterliğin en katısını üzerimizde uyguladılar. Bizi dışlayarak, insani haklarımızı alarak, insani özgürlüklerimizi yok edip hayvanlara reva görülmeyen uygulamalarda bulundular. Sopalarını hiçbir zaman üzerimizden eksik etmediler.
Hayatımızın çerçevesinin kendileri tarafından çizileceğini söylediler. Kültürümüzü yasaklayıp ne idüğü belirsiz şeyleri kültür diye yutturmaya çalıştılar. Âlimlerimizi darağaçlarında salladılar. Bunlarla yetinmeyip dinimize el attılar. İslam’dan tamamıyla soyutlanmış, Türkçü bir din geliştirmeye çalıştılar. Ezanımızı ve namazımızı Türkçeleştirdiler.
Türk olmayanların ve Türkçe bilmeyenlerin hayat haklarını askıya aldılar. Giyimlerini, davranışlarını ve konuşmalarını yasakladılar.
İslam’ı yasakladılar. Vicdanların dışına çıkan İslam’a savaş açtılar. Dinin emrettiği sembolleri suç unsuru saydılar. Kız çocuklarının okuma yazma öğrenmek için gittiği okullarda başlarını örtmelerini yasakladılar.
Tehdit ederek, vurarak, zindanlara doldurarak ve öldürerek halkı köleleştirme, onursuzlaştırma ve dinsizleştirme programını yaygın şekilde uyguladılar. Rejimin sahibi azınlık Beyaz Türkler “Halkı birbirine kırdır, iktidarını sürdür” siyasetini son noktasına kadar sürdürdüler. Onlar koltuklarında günlerini gün ederken ve sermayelerini katlarken olan halka oluyordu. Zira, hayatından olan ve kanı akıtılan halktı. (Sağ sol kavgalarında gençleri kamplaştırıp birbirlerine kırdırdıklarını bizzat 12 Eylül mimarları itiraf ediyordu.)
Sağ-sol kavgasının bir darbeyle son bulmasıyla, işi biraz daha tırmandırma kararı alınmıştı. Bundan sonraki noktada hedefte Kürdler vardı. Daha öncekilerden acımasızca üzerlerine gidildi. Akla hayale gelmeyen zulümler yapıldı. Arkası gelmeyen asimilasyonlar, aşağılamalar ve katliamlar gerçekleştirildi.
Son yıllarda PKK-asker çatışmalarına tanık olmaktayız. Asker olarak ölenlerin de PKK’li olarak ölenlerin de rejimi tehlikeye düşürecek hiçbir etkileri olmayacaktı. Aksine miadını doldurmuş rejimin daha fazla yaşaması için bu kanlardan yararlanılacaktı. Baskıcı rejim, bu ölümlerden sonuna kadar istifade etti.
Yukarıdaki anlatılanlar, herkesin haberdar olduğu ve yakından bildiği tanıdık gelişmelere yapılan işaretlerdir. Ancak, işin en zor ve en anlaşılmaz yanı totaliter ve baskıcı rejimin çirkin siyasetinin insanların belleklerine yerleşip arkalarından sürükleyebilmesi gerçeğidir. Onlar rejimlerinin nimetlerinden faydalanırken, halkı bölüp parçalayarak birbirlerine kırdırıyorlar. Onların yalan ve uydurmalarının peşine takılan Müslüman halk, gencecik çocuklarını kendi elleriyle belirsiz ve amaçsız bir savaşa gönderebilmektedir. Büyük yalanlarla ve uydurmalarla insanları saflarına çekmeyi ve koltuklarını sağlamlaştıran savaşa sürüklemeyi başarabiliyorlar.
İşin en anlaşılmaz tarafı ise İslami kesimin bir türlü irade gösterememesi, alternatif belirleyememesi ve içinde boğulduğu belirsizliklerdir. Üstelik bazılarının rejimin yanında yer alıp savaşçılığa soyunması gülünç duruma düşmelerine yol açmaktadır.
Gencecik insanların hayatlarını kaybettiği belirsiz ve amaçsız savaş kabul edilecek ve alkışlanacak bir şey değil. Bu, yanlış yönelişlerin, rejimin sarsılan payelerini yeniden onarmanın ve rejim için canla başla mücadele eden taraftarlar kazanmanın savaşıdır. Savaş kızıştıkça Kürd coğrafyasında olağanüstü hal istekleri ve Kürdleri ağır şekilde cezalandırma arzuları yeniden revaç bulmaktadır.
Beyaz Türkler, Ergenekoncular ve derin devletin tepesindekiler satranç arenalarında pipolarını tüttürürken, gencecik çocuklar bir hiç uğruna ölüme gönderiliyor. Kimin ve neyin savaşı olduğunu bilmedikleri bir savaşta birer birer kurban ediliyorlar.
Başı örtülü, dindar, Laik/Kemalist rejimle hiçbir ilişkisi olmayan Müslüman anaların evlerine ateş düşüyor. Laik/Kemalist rejimin bekası için yürütülen siyasetlerin ve yapılan zulümlerin doğurduğu savaşa kurban ediliyor gencecik Müslüman çocuklar. Savaş baronları halkı oyalamak ve kandırmak için asırlık düşman ilan ettikleri İslam’ın “şehid” kavramını kullanıyorlar.
Diğer taraftan onlarca yıldır ezilen, hakları ellerinden alınan ve her türlü zulme maruz bırakılan Müslüman Kürd halkının haklarını savunmak ve onları özgürleştirmek için dağlara çağırıyor PKK. Laik/Kemalist zulümden kurtulmak isteyen halkın fedakârlıkları ve çocuklarını teslimine rağmen PKK, Filistin’in Mahmut Abbas’ı gibi teslimiyet elbisesi giyerek, diğer laik güç olan Kemalist rejime, Müslümanlara karşı savaşım teklifleri götürüyor. Kendilerinin bile ne olduğunu bilmedikleri “Demokratik Cumhuriyet” le başlayıp kavramları evirip çevirerek yeni keşfettikleri “Demokratik Özerklik”e kadar getirildi gencecik delikanlıların hayatını kaybettiği belirsiz savaşın hedefi. Kürdlerin evlerine ateş düşerken, ocakları başlarına yıkılırken, çocuklarının ölmüş bedenlerine bile işkenceler yapılırken, Laik/Kemalist rejim tarafından terörist olarak adlandırılırken PKK’nin, biricik hedefi Apo’nun özgürlüğe kavuşturulmasına kilitlendi. Halkın eylemlerinden ve gençlerin karşı duruşlarından nemalanıp koltuklarını sağlamlaştırmaya çalışıyor PKK’nin tepesindekiler.
Diktatör rejimin baskıcı anayasasının bazı maddelerinde kısmi de olsa özgürlük kapısını aralayacak, bazı alanlarda zulüm zincirlerini gevşetecek girişimleri boykota çağıran PKK, Laik/Kemalist ve Ergenekon ağalarıyla aynı safta bulunmaktan hiçbir rahatsızlık duymadığını ve hiçbir utanç taşımadığını açıkça ortaya koyabilmektedir. Bu, ne Küdlerin ve ne de Türklerin savaşıdır. Bu savaş, Kürd/Türk laik cephesiyle Ergenekon’un halkı baskı altında tutma, birbirine kırdırma ve rejimin temellerini güçlendirme savaşıdır. Bu savaşın ateşi sadece Müslüman Türk ve Kürd ailelerinin evlerine düşmekte ve Müslüman anaların yüreğini yakmaktadır.
İnsanlarla alay eden ve insani değerlerini yok sayan rejim, bu savaşta kendisi için canlarını feda edenleri kutsayıp milletin gözünü bağlarken, PKK safında ölenleri aşağılamaktadır. PKK de buna karşılık kendi safında ölenleri kutsayarak, çoğu zaman hayvandan bile aşağı gördüğü gözünü boyamaya çalışmaktadır.
Dev propagandalar yürüten Türk ve Kürd savaş baronları hayatlarının savaşın devamına bağlı olduğu, akan kanların sistemlerini daha da güçlendireceği bilinciyle halkı savaşa daha fazla kışkırtmaktadırlar.
İşte bu ortamda Müslümanlar biricik alternatif olarak ortaya çıkmalıdırlar. Kemalist rejimin, derin devletin, Ergenekon’un ve dağdaki ağaların varlığını garantileyen savaş sona erdirilmelidir. Müslüman halkın çocuklarının boş ve anlamsız şeyler uğruna hayatlarını feda ettikleri gerçeği her yerde dile getirilmeli, hakikat bütün çarpıklığıyla anlatılmalı, insanlarımız bilinçlenmelidir. Müslüman halk, çocuklarını zalimler uğruna feda etmeyecek bilinçle donatılmalıdır.
Müslümanlar harekete geçip iradelerini ortaya koyma zamanıdır. Oklarını rejime yönlendirerek, baskıcı ve totaliter rejimin zulüm payelerini birer birer ortadan kaldırmaya yoğunlaşmalıdırlar. Halkı savaşa çağıran, Müslüman halkı, rejimlerinin ve koltuklarının idamesi için ölümlere sürükleyen yalancıların çirkin yüzleri deşifre edilmelidir. Her türlü zulme karşı çıkıp, Müslüman halkın Kemalist, Ergenekoncu ve Komünist’lerin çizgisinde olmadığı ve onların savaşçısı olmayacağı gerçeği haykırılmalıdır.
Müslümanların yüreklerini ve iradelerini ortaya koyma zamanıdır. Sessiz kalma, tavırsızlık ve edilgen davranmanın zamanı çoktan geçti. Ezilen Müslümanlar, kandırılan Müslümanlar ve kanları akıtılanlar Müslümanların çocukları olduğundan meydana çıkması ve varlık göstermesi gereken biricik güç Müslümanlardır. Gevşeklikler, duyarsızlıklar ve aldırmamalar totaliter güçlerin ve baskıcı rejimin Müslüman halkı sömürmeye ve varlıklarının garantisi olan çirkin savaşlara sürmelerine ve her gün çok sayıda cenazenin kaldırılmasına yol açmaya devam edecek. İhmalkârlıkların, tavırsızlıkların ve edilgenliğin devamı Müslüman halkın evlerine ateş düşmesine, zalim ve zorbaların çıkarı uğruna çocuklarının ölmeye devam etmesine ve totaliter güçlerin sonu gelmez zulümlerinin sürmesine yol açacak.