Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Bugün insanlara zulmeden ve kan kusturan İsrailoğulları, binlerce yıl önce şiddetli zulümlere duçar olmuşlardı. Filistin’de şahit olduğumuz manzaraların benzerini o günün Mısır’ında Yahudiler yaşıyordu. Bütün hayatları kuşatılmıştı onların. Bugün Filistin’in çocukları nasıl öldürülüyorsa o gün Yahudilerin çocukları öldürülüyordu. Firavun’un zulüm makinesinin önünde hiç kimse duramıyordu. Büyük bir otoriteydi o. Kimse karşı çıkamıyordu. Ezilmişlerin, hakları ellerinden alınanların ve çocukları öldürülenlerin hesaplarını hiç kimse soramıyordu. Otoriteydi çünkü Firavun!
Zalime ve zulme karşı kimse duramayınca, Yahudileri kurtarmak için birileri harekete geçmeyince Allah Teala olaya müdahale edip Hz. Musa’yı vazifelendirdi. Karşıdakinin otorite olduğunu bildiği halde, Hz. Musa’nın zulüm altında ezilen bir toplumu kurtuluşu için başkaldırıda bulunmasının siyasi yönüne rağmen peygamberini otoritenin karşısına çıkarttı. Çünkü yürekleri sarsan bir zulüm yaşanıyordu. Çünkü insanlığın onuru ayaklar altında çiğneniyordu.
Kardeşi Harun (as)’ı yanına alan Hz. Musa (as) Firavun’un karşısına, yani otoritenin karşısına dikildi. Zulme son vermesini, İsrailoğullarını çevreleyen ablukanın kaldırılmasını ve bu mazlum halkın özgür bırakılmasını istedi. Beklendiği gibi otorite bu teklifi kabule yanaşmadı. Yani izin vermedi. Toplumda post tutmuş kimi ahkam kesenlere göre otorite izin vermezse sorumluluk kalkıyordu. Artık yapılacak bir şey yoktu. Oysa peygamberini Firavun’un karşısına çıkaran Allah Teala’ya göre iş tamamlanmamıştı. Bu başkaldırı zulüm altında ezilen bir toplumun özgürlüğüne kadar devam edecekti.
Kur’an-ı Kerim’de detaylıca anlatılan uzun mücadele merhalelerinden sonra Firavun otoritesinin bütün karşı koymalarına rağmen başkaldırıyı sürdüren Hz. Musa ne pahasına olursa olsun Yahudileri esaretten kurtarmaya kararlıydı. Uzun soluklu mücadelelere girişti. Birçok insan hayatını kaybetti. Ancak, Hz. Musa (as) otoritenin yanında yer edinme gibi bir basitliğin ardına düşmeden, dünyanın debdebeleri arasında kaybolmadan dosdoğru yol üzere mücadelesini sürdürdü. Firavun otoritesinin bütün karşı koymalarına rağmen zulüm altında büyük bedeller ödeyen İsrailoğullarını Mısır’dan çıkartıp Kızıldeniz’e doğru harekete geçirtti. Bu kabul edilemeyecek gelişme otoriteyi harekete geçirdi. Ordusunu harekete geçiren Firavun Hz. Musa (as) ve İsrailoğullarının peşine düştü. Hz. Musa ve İsrailoğullarının ardından ordusuyla vurduğu denizde boğuluverdiler. Dünyada alternatif kabul etmeyen ve kendisini insanlığın ilahı gören Firavun herkes gibi ölüm köprüsünden geçti. İnsanlardan biri olduğunu ölümüyle ortaya koydu.
Yukarıda bahsi geçen Kur’ani vakıa, bugün zulüm tiranelerine dönüşmüş bir kavmin tarih içerisinde karşılaştığı zulümden bir kesitin haberini vermektedir. Yahudilerin zulümden kurtarılması için Hz. Musa’nın otoriteye başkaldırısı, mücadelesi ve ezilmiş bir toplumu özgürlüğe kavuşturması Kur’an-ı Kerim’de uzunca anlatılır. Hz. Musa (as) ve Firavun kıssası ezilmişlerin tarafını tutmada ve otoriteye başkaldırmada Müslümanların sergilemesi gereken tutum ve davranış yöntemleri açısından önemli bir olguyu oluşturur.
Filistinlilerin gördüğü zulüm, Firavun zulmü altında ezilen İsrailoğulları’nın gördüğü zulümden çok farklı değildir. O günkü mazlumların torunları bugünün Firavunluğuna soyundular. Her alanda zulmün en çarpıcı ve en aşağılık şekillerini uyguluyorlar. Modern çağın harikası toplu katliam silahlarını kullanıp Filistin halkına en acımasız işkenceleri yapıyorlar. Yüreklerini kaybetmeyenlerin, vicdanlarını yitirmeyenlerin ve insani fıtratları ses verenlerin tarihte benzerine az rastlanır zulmün karşısına dikilmesi gerekmez mi? Birilerinin çıkıp zulüm altında iki büklüm olmuş insanlara bir parça ekmek ulaştırmak için çabalayan insanlara destek olması gerekirken, bu çabaları kınaması, Firavundan daha aşağılık bir otorite olan Siyonistlerden izin almayı şart koşması ve yardım girişimini siyasi çıkış olarak nitelendirmesi yüz kızartıcı ve utanç verici bir tutum değil midir?
Hz. Musa’nın başkaldırısını ve zulüm altında ezilen bir toplumu özgürlüğe kavuşturma mücadelesini alkışlama ve destekleme dururken bunu kınamayı tercih edip Firavun’un otoritesini alkışlamayı hangi inanç, düşünce ve fıtrat kabul eder. Zalimlere cesaret verecek bu davranışları dünyanın hangi nimetleri dengeleyebilir? Zalimlere yaranmak için yapılan hareketlerin kıyamette bir hesabının olduğu bilinmiyor mu?
Zalimlerin ve müstekbirlerin meşru olmayan otoritelerini meşrulaştırmaya, zulüm altında ezdikleri Filistin halkına yaptıklarını otoritelerinin hakkı gibi görmeye ve Müslümanların ortak davası olan Filistin davasının kazanımlarını grup ve cemaatlerin çıkarları uğruna heba etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Bugün zulmedip kan kusturan otoritelerin ebedi olmadıkları unutulmamalıdır.
Cehd, gayret ve fedakârlıklarımız zulmün sona ermesine kâfi gelmezse Allah Teala yine müdahalede bulunacak ve yeniden Musa ruhlu sevgili kullarının eliyle bugünkü Firavunların zulmüne son verecek. Zulüm ateşi her tarafı sarmışken buna karşı duyarsız kalanlar veya zalimlere hoşgörüyle yaklaşanların herkes gibi mahşer gününde verecekleri bir hesaplarının olduğunu da bilmeleri gerekir.