Yaşlı dünyamız, bugüne dek milyarlarca insanın barınağı, farklı kavimlerin, toplumların ve ülkelerin beşiği olmuştur. İlk insandan günümüze dek gerek Allah tarafından gönderilen elçilerin yol göstermesiyle, gerekse de insanların tecrübe, tahkik ve araştırmaları sonucu elde ettikleri yeniliklerle büyük mesafeler kat edildi. Etrafımızda baş döndüren teknoloji harikaları, uzun zaman devam eden büyük çabaların ve yoğun araştırmaların ürünüdür.
İnsanlar, sadece teknikle yetinmediler. Bilimi geliştirdiler. Yaşam alanlarında önemli mesafeler kat ettiler. Örneğin Allah Teala tarafından hür olarak yaratılan insanların köleleştirilmesinin insaniliğe aykırılığını tespit edip böyle bir geleneği uluslararası anlaşmalarla yasakladılar. Yani insanlar, köleliğin aykırı bir şey olduğunu nihayet fark ederek yasaklama gibi bir neticeye ulaşma başarısını gösterdiler.
Bazı alanlarda özgür hareket edemeyen ve tutkularının esiri olan insan, köleliğin çirkin bir şey olduğu sonucuna vardığı gibi, bazı gerçekleri kabule yanaşmaya sürekli direndi. Kör taassupların, kinlerin, nefretlerin ve menfaatlerin esiri olup işgalciliğe, sömürgeciliğe, farklı boyutlarla köleleştirmeye, zorbalıklara ve işkence yapmaya vicdanında hiçbir rahatsızlık duymadan devam etti. Üstelik bütün bunları en tabii hakkıymış psikolojisiyle sürdürdü. Güçlü olunca, insanların gözlerine ve zihinlerine hitap eden güçlü iletişim tekniklerine sahip olunca, siyahı beyaz, beyazı da siyah olarak dayatıp zorbalıklarıyla kendisini haklı çıkarmaya çalıştı. Örneğin İsrail, bir taraftan Gazze’yi yerle bir edip taş üstünde taş bırakmazken, kadın-çocuk demeden binlerce insanı katlederken, diğer taraftan elindeki küresel medya ağını harekete geçirip Filistinliler tarafından ateşlenen, düştüğü yerde 10 santimlik çukur açabilen küçük bir roketi dev bir füzeymiş gibi dünya kamuoyunun dikkatlerine sunup kendisini masum ve mazlum lanse ederek, Filistinlileri de barbar, vahşi ve terörist olarak nitelendirerek insanların zihnini yönlendirmeye ve etkilemeye çalıştı.
Maalesef aynı gariplikleri ülkemizde fazlasıyla yaşıyoruz. Dünyada ülkelerin çoğunda yönetimler halklarıyla barış içinde yaşarken, bütün uğraşılarını halklarının özgürce yaşamasına yönlendirirken, ülkemizde dünyanın tam tersi uygulamalarla karşı karşıyayız. Kurulduğundan beri halkını biricik düşman kabul eden Kemalist rejimin akıllara durgunluk veren zulmü bugüne kadar aralıksız devam etti. Medya organlarının kahir ekseriyetini yönlendirme kabiliyetine sahip olduğundan, hedefine aldığı bir toplumu veya bir hareketi yok etmek için en acımasız silahları kullanmaktan, kendini masum gösterip muhalifini vahşi ve barbar gösterme oyununu çok iyi oynamaktadır.
Rejim, cahili toplumlarda sıkça rastlanan, hiçbir mantığa dayanmadan, bilek gücüyle egemenliklerini sürdürmeye çalışan zorba kavimlerin taktiğini onlarca yıldır başarıyla uygulamaktadır. Uzun yıllar Kürd halkının varlığı tümüyle inkar edildi. Sadece Kürd olduğu için insanların başına olmadık belalar getirildi. “İslam” “irtica” gibi uyduruk bir kelimeyle müteradif kabul edilip en tehlikeli düşman olarak tanımlandı. İslami duyarlılık sahibi Müslümanlar ağır cezalara çarptırıldılar. Terör yuvalarına dönüştürülen İstiklal Mahkemeleri, on binlerce suçsuz Müslüman’ı uydurma suçlarla ve bahanelerle ipe çektiler. Müslümanların en tabii ve en sıradan hakları suç unsuru ve rejime yönelik tehdit kabul edildi. Küçücük kız çocuklarının başlarını örterek okula gitmeleri rejime aykırı olarak nitelendirilip görevli terör/mafya çehreli şahıslar/kurumlar tarafından uydurma yönetmeliklerle sürekli engellendi.
Onca zulümden sonra yok edilmeye çalışılan Müslüman halk, büyük bir ihtişamla ayağa kalktı. Onlar gibi çılgınlıklara ve intikamcılığa yeltenmediği gibi teröre bulaşmadı. Çünkü onlar gibi mantıksız hareket etmenin kendi harcı olmadığını, böyle bir yaklaşımın kendisini onlara benzeteceğinin idrakiyle hareket ediyordu. Kanunlar çerçevesinde faaliyet alanı belirledi. Örneğin bu çerçevede faaliyet yürüten Mustazaf-Der, son yıllarda ülkenin birçok bölgesindeki büyük etkinliklerle, yoksul ve ihtiyaç sahiplerine yaptığı yardımlarla Müslüman halkın tutan eli, gören gözü oldu.
Birkaç gün önce yüreği İslam’la ve Peygamber sevdasıyla atan yarım milyon insan Mustazaf-Der’in çağrısına uyup Diyarbakır’da toplanmış, yolunun, çizgisinin ve yerinin neresi olduğunu herkese ilan ediyordu. İstanbul’dan İzmir’e, Adana’dan, Van’a kadar onlarca kentte büyük kitleleri bir araya getiren Mustazaf-Der’in bu büyük yürüyüşü, rejimi tedirgin etmeli ki, terör kılıcına sarılmasına ve hukuk adı altında cinayetlere imza atmasına neden oldu. Mustazaf-Der’in kapatılması kararıyla, halkımızın belleğinde yer edinmiş terör çehreli İstiklal Mahkemelerinin görevinin bugünkü mahkemelere devredildiğine tanık olmaktayız. Yıllardır Müslüman halkın üzerinden sopayı eksik etmeyen Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kanunsuzlukları devam ederken, Mustazaf-Der söz konusu olunca aynı zorbalığı bu sefer Asliye Hukuk Mahkemesi üstlendi. Basit ve suç unsuru niteliği taşımayan gerekçelerle Mustazaf-Der’in kapatıldığı duyuruluyordu. Rejim öyle istemişti, derin güçler öyle karar vermişti ve bu ülkede İslam’ın ayağı kalkmasına izin verilmeyecekti de ondan kapatıldı deseler tamamıyla isabet edeceklerdi.
Kemalist rejim, doksan yıllık zihniyetini değiştirmeden, aynı gerekçelerle ve aynı bakış açısıyla terörist çehresini harekete geçirip o zamanki gibi Müslüman halkı susturacağını düşünüyorsa büyük bir yanılgı içinde olduğunu bildirmek isterim. Bu gün Peygamber sevdasıyla meydanları dolduran Müslüman halk, 70-80 yıl önceki halktan çok farklıdır. Kalbinde kökleşmiş imanla ayağa kalkan Müslüman halkımız, bilinç ve şecaatle yoğrulmuştur. Yüreğindeki iman ışığında büyük yürüyüşü başlatan Müslüman halkımız, bundan böyle tehditlerden ve işkencelerden çekinmeyecek, zindanlardan korkmayacaktır.
Rejimin bekçiliğine soyunanlar! Başınızı kaldırıp çevrenize bakın! Baskı ve zulüm üzerine inşa edilen sistemler, halklarına zulmeden zalim ve zorbalar aşağılanmış halde tarih sahnesinden birer birer çekilmektedir. Sonunuzun Saddam ve rejimi gibi olmasını istemiyorsanız, onlarca yıldır yürüttüğünüz aşağılık zulümlere son verin! Zulüm üzerine bina edilmiş rejiminizin çatırtısı derinden derine kulakları tırmalamaya başladı bile. Zulme devam ederseniz, suçsuz günahsız insanlara komplolar kurarak ve işkencelerden geçirerek cezalandırmaya çalışırsanız, örtülü kız çocuklarımızı okul kapılarından döndürmeye devam ederseniz, kanunlarınıza hiçbir aykırılık teşkil etmediği halde Müslüman halkın müesseselerine kilit vurmaya devam ederseniz, tarihin hiçbir döneminde uzun süre yaşamaya muktedir olamayan zalim rejimler gibi rejiminizin payeleri birer birer yıkılacak. Böylece Saddam ve Hitler gibi kurduğunuz zulüm imparatorluklarının altında kalıp, rezil ve rüsva olacaksınız. Sonradan gelenlerden lanetten başka bir karşılık bulamayacaksınız. Hesabınızı iyi yapın!
Mustazaflara çağrım, üzülmeyin, gevşemeyin, İnşallah yakın gelecekte Allah Teala’nın güzel nimetleriyle mükâfatlandırılacaksınız. Allah Teala, yolundan yürüyenlerin, davasına sadıkane bağlı olanların ve zorbaların tehdit ve engellemelerinden çekinmeden halisane kullukta bulunanların karşılığını en güzeliyle verecektir. Mustazaflara yönelik vaadini bu güzel ayetle açıklamaktadır:
“Ve biz istiyoruz ki, mustazaflara yeryüzünde bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim” (Kasas Suresi 5)
Selam ve dua ile
M. Emin ÇELİK