Tarih boyunca istismara en fazla maruz kalan kesim kadınlardır. Geçmiş zamanlarda insan olup olmadıkları tartışılmış, bazı yerlerde tümüyle cariye sayılmış ve hatta varlıkları zillet sayılıp öldürülmüşler. Hayatımızın kodlarını barındıran, bütün işlerimizde yol haritası olan kitabımız Kur’an-ı Kerim, Mekke cahili toplumunu anlatırken, “onlardan birine kız çocuk müjdelendiğinde yüzlerinin simsiyah kesildiğini, neredeyse öfkeden kuduracak duruma geldiklerini” bildirir. Ayrıca, “cahili toplumda kız olarak dünyaya geldiği için diri diri toprağa gömülen kız çocukları”ndan bahseder.
Ortadoğu’da durum buyken, Batıda kadın şeytan olarak görülür, en küçük değerden yoksun bırakıldığı gibi büyük hakaretlere uğrardı. Toplumun hiçbir kademesinde kadın normal bir insan sayılmazdı. İnsanlığa yeni bir şekil veren, hayatı yeniden tanımlayan İslam, toplumda kadına yepyeni bir yer açtı. Yaratılış özelliklerine göre birçok alanda sorumluluklar yükledi. Hz. Fatıma, Hz. Ayşe ve zulme karşı direnişi altın harflerle yazan Hz. Zeyneb’i Müslüman kadınların olgusu olarak ortaya çıkarttı. İslam’ın kadına verdiği değer gerek doğunun ve gerekse de batının cahili toplumlarında uzun süre yadırgandı. Hiç kimse yaratılış olarak beden gücü nispeten zayıf olan ve duygusal özellikleri daha ağır basan kadınların haklarının olduğu gerçeğini kabul etmiyordu.
İslam’ın bayrağını yükseltmesinden asırlar sonra Batı medeniyetinin ortaya çıktığı modern çağda Batı insanı nihayet kadınların da haklarının olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Bu alanda çalışmalar yapıldı. Ancak, kadınların ruhi ve fiziki özellikleri göz önüne alınmadan, zarif ve narin ruhi özelliklere sahip kadınlar erkeklerle eşit sayılarak erkeklerin yaptığı zor işlere koşturuldular. Çoğu yerlerde de reklâm aracı olarak kullanılıp mallarını daha iyi pazarlamak için müşterileri cezbeden teşhir aracı haline getirildiler. Örneğin, gecenin gündüzün yerini almasıyla ailenin tamamlayıcısı ve bel kemiği olan kadınların çocuklarının arasında olmaları gerekirken, gece yarılarında eşit sayıldıkları erkeklerle birlikte caddeleri süpürdükleri ve çöp arabalarına çöp poşetlerini doldurdukları manzaraları modern Batıda kadına verilen değeri çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Müslüman Kürd toplumunda kadın, İslam’la birlikte değer kazandı. İslam’ın öngördüğü çerçevede kadınların hakları verildi. Ancak, yöneticilerin gaflet ve hassasiyetsizlikleri ile İslam coğrafyasını kuşatan Batı sömürgeciliğinin baskılarıyla İslam’ın toplum hayatından çekilmesi üzerine İslam’ın kadına verdiği değerde sarsılmalar başladı. Özellikle kadınların tabi tutulduğu baskı ve eziyetler, İslami çerçevenin gevşemesinden veya parçalanmasından sonrasına rastlamaktadır.
İslam’dan habersiz olan Batılar ile Doğudaki mukallidleri, kadının İslam tarafından kara çarşafın içerisine hapsedildiğini iddia ederler. Bunların akılları gözlerinde olduğundan ve İslam’ı derk etme ruhiyesine sahip olmadıklarından bu tür yanlış değerlendirmelerle İslam’ı karalamaya çalışırlar. Oysa, kadının bedenini açıp neşretmesi ve onların cinsel duygularını tatmin etmesinden başka şeylerin peşinde değiller. Ancak İslam, kadına ruhi özelliklerine hitap eden özgür bir ortam sunmaktadır. Helal-haram sınırıyla İslam’ın ortaya çıkarttığı çerçeveye göre hayatını sürdüren Müslüman kadın özgürlüğü bütün hücrelerinde hissetmektedir. Kimsenin kölesi olmamakta ve vücuduyla başkalarının mallarının teşhirini yapmamaktadır. Vücudunu herkesin gözlerinin odaklandığı ve anlamsız bir metaya dönüştüğü mal seviyesinden kurtarıp kendisine helal olarak tayin edilen kocasına sunarak başka toplumlarda bulunmayan tertemiz bir yuvanın ana unsuru konumuna gelmektedir.
Diğer taraftan İslam, düşünce, fikir ve bilimde kadınların önünü sonuna kadar açmıştır. Çağdaş geçinen zorbaların örtülerine ve hayatlarına zorbaca müdahalede bulunmadıkları ortamlarda bilimde ve düşüncede kadınların önü tamamıyla açıktır. Toplumda, İslami kimlikleri ve kıyafetleriyle fıtratlarına uygun birçok işi yapabilirler.
Müslüman Kürd toplumunda İslam’ın kadın için koyduğu çerçevede büyük zaaflar görülse de İslam’ın gereği olan iffet ve namus açısından ciddi duyarlılıkların bulunduğu görülür. Bu duyarlılıklar, Kürdleri İslam’dan uzaklaştırmayı amaçlayan, bu alanda en hassas noktayı kadında bulan güçlerin önüne ciddi engeller koymaktadır. Kadınların İslami hassasiyetlerden uzaklaştığı toplumların daha çabuk bozulabileceği tecrübesine sahip bu güçler, hedef noktasına kadını yerleştirmişler. Örneğin Kemalist Rejim’in başından beri hassasiyetle kadının üzerinde durması, kapalı olan kadınları açıp teşhir etmesi ve bütün eğitim kurumlarında örtüyü yasaklaması, toplumun en hassas noktasından istifade ederek toplumu İslam’dan uzaklaştırma amaçlanmaktadır.
Diğer taraftan Müslüman Kürd halkının başına bela olan PKK’nin önündeki en büyük engeli İslam’dır. Doğrudan İslam’a cephe alarak Kürdlerin içerisinde tutunamayacağını bildiğinden, oklarını başka alanlara doğru ateşleyip Kürdleri İslam’dan uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu alanda en hassas noktalardan biri kadınlar olduğundan, Müslüman Kürd kadınındaki İslami hassasiyetleri öldürmek için yoğun çaba harcanmaktadır. Özellikle Diyarbakır’da 8 Mart Kadınlar Gününü kutlanışının altında sözde Kürd kadınını özgürleştirme uğruna İslam’dan uzaklaştırma çabalara yatmaktadır. Son yıllarda PKK’lilerin değişik yerlerde dillendirdikleri “Biz kimsenin namusu değiliz” gibi sloganlar, Kürdlerde İslam’dan kaynaklanan namus duygusuna karşı açılan savaşımın ifadeleridir. Şeytanca saldırıya geçen bu güçlerin tek amacı Kürdleri İslam’dan arındırıp dinsiz bir topluma dönüştürmektir. PKK, dünya küfür cephesinin yüklediği bu görevi başarmak için Müslüman kadını, dolayısıyla da İslami aile yapısını bozmak için yıllardır faaliyet yürütmektedir.
Müslüman kadın, İslam toplumunun en temel dayanaklarındandır. Bu dayanağın zarar görmesi İslam toplumunun asli unsurlarından birinin yok edilmesi demektir. İslam toplumunun en hassas dayanağının hedef tayin edildiği ve kimliğinden arındırılmaya çalışıldığı bu zor ortamda Müslümanların bu konu üzerinde hassasiyetle durmaları, kızlarının, hanımlarının ve etraflarındaki Müslüman hanımların İslami yaşamlarına halel gelmemesi için çaba sarf etmeleri, İslami ailenin kaleleri olan Müslüman kadınların kimliklerini yitirmemeleri için güçlerini seferber etmeleri gerekir. İnsanımızın başına bela olan ve bütün değerlerini yok etmeye çalışan Kemalist rejim ve PKK, toplumumuzdaki İslami ruhu söküp kendileri gibi aşağılık bir toplum oluşturmak için çabalamaktadır. Müslümanların saadete gelmeleri, ihtilaflarını bir kenara bırakmaları, anlamsız taassuplarından sıyrılmaları ve ele ele vererek İslam kadınına ve dolayısıyla İslami aileye yönelik saldırıların önünde durmaları gerekir. Aksi takdirde yarın çok geç olabilir ve son pişmanlıklar hiçbir neticeye ulaştırmayabilir.
Selam ve Dua ile…
M. Emin ÇELİK |