Ölümler vardır, dirilişe açılır. Dünyanın onursuz toprağından onurlu ve aziz coğrafyaya kanatlanarak seçkinlerin makamlarına ulaştırırlar. Ölümler vardır, ölüme asla yer olmayan kapıdan geçerek Rabb’in katında diriltir ve O’nun güzel nimetlerine kavuştururlar. Ölümler vardır dünyada sıradan bir hayata sahipken, cennette peygamberlerin sofrasında yer açarlar insanlara.
Allah için nefes alıp vermenin, Allah için yaşamanın ve hayatı Allah’a vakfetmenin fatihasının okunduğu, insanlardan büyük çoğunluğun zillet içerisinde yaşamayı sıradanlaştırdığı günümüzde, kullarına rahmetinden bahşeden Allah Teala, peygamberlerinin izinden yürüyen numune şahsiyetleri şahitler olarak etraflarını aydınlatan birer yıldız gibi insanlığın önüne çıkardı. Bunların hayatları sıradan ve sadeydi. Çoğunun evleri ve arabaları yoktu. Hayatlarını dünyaya adayıp lüks bir hayata ulaşma imkânları oldukları halde, Efendimiz (sav) ve ashabı gibi çok sade bir hayatı tercih ettiler.
Gün geldi, Allah için kurbanlara ihtiyaç duyuldu. İnsanlık kahramanlığın, yiğitliğin ve cesaretin büyük imtihanına tabi tutuldu. Herkes evine kapandı. Hayatın sıcacık kucağı Allah yolunda feda edilmekten ve can vermekten daha tatlı geldi insanlara. Hangi yiğit çocuklarını öksüz, eşini dul bırakıp göz göre göre ölümün üzerine yürüyüp yeryüzüne veda etme cesaretini gösterebilirdi? Hangi yiğit, evinde birkaç günlük yiyeceği olmadığı halde “Allah’ım ben de sana aidim, çocuklarım da” deyip ailesini Allah’a emanet ederek, gövdesini Allah düşmanlarının kurşunlarına siper edebilirdi? Hangi yiğit bütün sermayesini Allah’a vakfederek insanca/Müslümanca yaşayıp, zamanı gelince “Allah’ım biricik sermayem canımdır, O’nu da benden kabul et” cesaretinde bulunabilirdi?
Van, akıl, idrak ve basiret sahiplerini şaşırtarak yiğitlerini bir numune gibi insanlığın önüne çıkarttı. Tam on yıl önce, hayatlarını Allah’a vakfeden beş güzel insan, zulme isyan ederek, Allah’tan başka güç ve otorite tanımadıklarını yedi düvele ilan edip zalimlerin karşısına dikildiler. Zulmün Müslümanları boğazlarına kadar kuşattığı bir çağda Kerbela’da zalimlere karşı kıyam kılıcını kaldıran Hz. Hüseyin (as) gibi direniş ve kıyam muştusunu insanlığa duyuran Van şehitleri; Sabahattin, M. Nuri, Zahir, Murat ve Nuri, Kerbela şehitleri gibi, hakkı haykıra haykıra, zalimlerin yüzüne tüküre tüküre hakka yürüdüler.
Van şehidlerinin Allah için toprağa akıttıkları kanları bereketli tohuma dönüşüp Rahmanın rahmet ırmağında yıkanmış, hayatı tamamıyla Allah’a mahsus kılan İslam’ın fidanlarını yetiştirdi. Ölü toprağına gömülmüş insanlığı diriliş ruhuyla donattı. Beş güzel insanın kanı binlerce insanın gözündeki perdeyi kaldırıp hakikatlerle buluşmalasını sağladı. Van’ın onurlu kıyamından bir ay önce şehadet kapısını aralayan Şehid Rehber, zulmün çizmeleri altında ezile ezile özünü yitirmiş coğrafyamıza yeni bir ruh katmış, Allah âşıklarına nasıl yaşanması gerektiğini ve kahramanca nasıl ölmesi gerektiğini göstermişti. O bir kıyam rehberiydi. Hayatını vakfettiği Allah yolunda vazifesini hakkıyla icra etmiş, üstüne canını da katarak dostlarına, talebelerine ve basiret sahibi Mü’minlere bir şahid olarak nasıl yaşanması gerektiğini ve bir şehid olarak Rabbi’ne nasıl yürünmesi gerektiğini göstermişti. Onun yolundan yürüyen Vanlı talebeleri, şahidler olarak yaşadıkları yeryüzü hayatını kanlı gömlekleriyle Rablerine yürüyerek şehadetle noktaladılar.
Hakikati göremeyecek kadar kör ve basiretsiz zulüm ehli, beş güzel insanın bedenini kurşunlarıyla yok edebileceğini sanmıştı. Oysa bugün, beş güzel insanın kanı ülke coğrafyasında binlerin dirilişini, ayağa kalkışını ve şahidler safına katılmasını sağladı. Lalelere dönüşen temiz kanlar mücadele safındaki Mü’minlerin yüreğini ısıtıp önlerini aydınlattı.
Van’da kıyama durup hayatımıza can, mücadelemize kan katar beş güzel insanın şehadetlerini onuncu yılında yeniden kutluyorum.
M. Emin ÇELİK |