Zulüm ve katliam kelimeleri daha çok Saddam, Pinochet ve Sırp canilerini çağrıştırır. Halklarına karşı savaş açmış çağın eli kanlı zalimleri yüz binlerce insanın hayatını kararttılar.
Uzakları konuşma, başkalarının barbarlıklarını kınamanın hiçbir riski yok. Oysa kendimiz, insanlarımız ve ülkemiz söz konusu olunca mazlumlara yüreği yanan vicdanlar birden bire suskunluğa gömülürler. Bazıları, ülkede yaşanan katliamları duyduğunda yüreğinde küçük bir eziklik hissederken, önemli bir bölümü ise katledilen onbinlerin buna müstahak olduğu tavrını sergilerler. İşte bu; insaniliğimizin ve vicdanımızın bittiğini gösteren çelişkili ve olumsuz bir tavırdır.
Bu ülkenin insanları, vicdansızların, beyinsizlerin, despotların, zorbaların ve zalimlerin elinden neler çekmedi ki? Ülke tarihi; darbeler, idamlar, sürgünler, savaşlar, kan ve gözyaşı tarihidir.
Halkımıza bu acıları reva görenler uzun süre yaşamadılar. Birkaç yıllık ihtişamlı hayattan sonra birer birer göçtüler. Gövdelerini saran ölüm kemendinin iki eli arasında kurbanlarının arkasından, uğruna binlerin kanına girdikleri dünyadan ayrılmak zorunda kaldılar.
Cumhuriyetle birlikte halkımız çok büyük acılar çekti. Onbinlerce insanımız en aşağılık yöntemlerle, acı çektirile çektirile topluca katledildi.
Son günlerde gündemi meşgul eden Dersim, bir devletin kendi halkına karşı savaşmasının ve katliamının en bariz örneğidir. Ölenler Kürd ve Alevi olduğundan fazla kimseyi ilgilendirmiyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Solcular rant elde etmek ve oylarını arttırmak için Dersimlileri severler. Milliyetçiler ise bu milletti hiçbir zaman sevmediler. İslami camiada ise küçük bir kesimin acıyı paylaşmasına rağmen çoğunun kılı bile kıpırdamaz.
Dersimlileri katledenler ülkenin kurtarıcıları kabul edilip kutsandıklarından “onlar yaptıysa doğrudur” mantığı çoğunun zihnini kilitlemiş. Örneğin Dersim’in te’dip edilmesi ve bir daha başını kaldıramaması emri bizzat M. Kemal tarafından verilmişti. Dersim halkının yok edilmesi için kara ve havadan şiddetli saldırılar başlatıldı. Küçük, büyük, yaşlı genç, kadın, erkek denmeden on binlerce insan öldürüldü. Katliamcılar ülke topraklarında kendilerine boyun eğmeyen kimseyi bırakmadılar. Hepsini öldürdükleri için direnecek kimse kalmamıştı.
Dersim halkını de’dip için katliamdan geçiren ordu İstanbul’u işgal eden İngiltere’ye tek kurşun bile atmadı. Ülke topraklarının bir kısmını işgal eden İtalya’yla savaşmadı. Ancak, en büyük savaşı kendi halkına açtı. Düşmanla savaşmak için aldığı bütün silahları Dersimlilerin tepesinde boşalttı.
İktidarın tek sahibi CHP ülkedeki cinayetlerin mimarıydı. Halka karşı katliamlar CHP’nin eliyle planlanıyor ve gerçekleştiriliyordu. Bu parti, cumhuriyetin başından beri halka en büyük düşmanlığı yapmış, halkın dini ve kültürel düşüncesine karşı en acımasız savaşı vermişti.
Ülkelerin, düşünce ekollerinin ve partilerin büyük değişim geçirmelerine ve kendilerini yapılandırmalarına rağmen CHP, seksen yıl önceki gerici ve zorba zihniyetin hamallığından geri adım atmadı. Bu zihniyet, Kürd’leri, Dersim’lileri ve Müslümanları düşman kabul etmekte. Haklarını arayan insanlara verdiği en iyi cevap bir daha gözlerini açamazcasına dünya hayatlarını sona erdirmek! Bugün bunu CHP’deki en deneyimliler, en kıdemliler ve en tepedekiler dile getirmekte. Onlara göre ülkenin sorunlardan kurtuluşunun tek yolu, terörist ve isyancı damgası vurup halkı öldürmektir.
Tarih boyunca zulmün ve zalimin felsefesi değişmedi. Bu felsefede acıma, merhamet etme, saygı gösterme gibi insani hiçbir özelliğe rastlanmaz. Çünkü bu felsefe inkar, zulüm ve öldürme üzerine şekillenmiş.
Zulme uğrayanlar zalimlerin karşısında yüreklerini ve bedenlerini birleştirip çelikten setler oluşturmadıkça ve yapılan zulümlerin hesabını sormadıkça zalimler zulümlerinden el çekmezler. Herkes bir tarafa çekilip seyretmeye devam ettikçe zalimin kanlı elleri daha güçlü çalışacak ve zulüm damarları daha çok kabaracak.
Bu ülkede zalimlerden merhamet beklemek abesle iştigaldir. Zalimler kendi kendilerini sorgulamıyorlarsa mazlumların kendi kendilerini sorgulamaları gerekir. Zulmedenleri hiçbir şekilde desteklememe, onların düzenlerinin çarkını döndürmeme ve hatta onu aksatmak için çalışmayı temel vazife bilmelidirler. Seksen yıldır değişmeyen zalimlerin değişmeye niyetleri yoksa, gözlerinden zulüm parıltıları boşalıyorsa, zulüm görenlerin dışarıdan müdahale etmeleri ve onları zorla zulümlerden vazgeçirmeleri gerekir. Akledip güçlerini birleştirirlerse ve zalimlerin önünde adam gibi durabilirlerse bunu başarabilirler. Aksi takdirde zulüm görmeye devam ederler.
M. Emin ÇELİK |