Rejimin zulmü ve haksızlıkları çoğu zaman gündemlerimizi işgal eder. Ters giden şeylerin, yanlışlıkların ve toplumun başına getirilen belaların kaynağında sürekli rejimi ararız. “Acaba?” diye kendi kendimize sorduğumuzda iddialarımızın çoğunun bir temele dayandığını kolaylıkla fark ederiz. Bir topluma hükmeden ve yönetenlerin adalet, vicdan ve insaf sahibi olmaları durumunda toplumu kuşatan sorunları birer birer çözebileceklerini düşünürüz. Oysa ülkemizde haksızlıklar üzerine bina edilen rejim bütün sermayesini geleceğini garantiye alma uğruna harcamakta. Halkı adam yerine koyma bir yana köleleri olarak görmekte ve her fırsatta aşağılamaya çalışmakta.
Rejimin onlarca yıllık çabalarından kaynaklanan bazı alışkanlıklar zamanla insanımızın düşünce ve hareketlerini şekillendirmeye başlamış. Rejimin etkisinde kalan bazı insanlar, örneğin din konusunda düşüncelerini Allah’ın belirlediği çizgiye göre şekillendirmekten çok, rejimin baktığı ve izin verdiği ölçüde dini bakışlarını oluşturmakta. Rejimin ölçüsüyle dindarlıkları şekillenirken, kendilerinden farklı ölçüleri olan Müslüman grup ve şahıslara karşı yine rejimin gözlüğüyle bakar olmuşlar.
Kürdistan’da da maalesef aynı sıkıntılarla karşı karşıyayız. Devletin dayandığı onlarca yıllık sakat kültürün yanı sıra, İslam’a düşmanlık üzerine şekillenen PKK’nin dayattığı düşüncelerin bazı kesimlerdeki etkileri rahatlıkla müşahede edilebilmekte.
Temelde İslam’a düşman olan devletin, Kürdistan’da neşet eden Hizbullahi harekete karşı düşmanlığı çok yoğun ve acımasızdır. Diğer taraftan bölgede kendisinden başkalarının varlığına tahammül edemeyen PKK, rakip tanımama hastalığından ve İslam’a kininden dolayı Hizbullah’i hareketi sürekli düşman olarak gördü.
Oysa Hizbullahi hareketin hedefleri bazılarının tasavvur ettiğinin oldukça ötesindedir. Hizbullah hiçbir zaman kendisini Kürd halkından ayrı görmemiş, Kürd halkının haklı mücadelesinin dışında olmamıştır. Ancak, bazıları gibi sokakları birbirine katmayı ve büyük gürültüler koparmayı mücadelesinin bir parçası olarak seçmemiş. Yıllardır sömürüye tabi tutulan Kürd halkının etnik haklarıyla yetinmemekte, bununla birlikte dini haklarının da verilmesini istemektedir. Yani sadece radyo-tv de Kürdçe konuşulması, birkaç yerin adının Kürdçe’ye çevrilmesi ve bazılarının dile getirdiği “demokratik cumhuriyet” gibi içi boş ve anlamsız sloganların peşine takılmamakta. İnsani haklarının yanı sıra Kürdlerin varlığında et-kemik halini almış İslami haklarının verilmesinin de mücadelesini vermektedir.
Devlet ve PKK, laik ve din düşmanı tutumlarından dolayı Hizbullah’ın varlığını tehdit olarak algılayabilirler. Ancak, İslami düşünceye sahip olduklarını iddia edenlerin Hizbullah’a karşı laik güçlerle aynı safı paylaşmalarını anlamak oldukça güç. Bütün mazeretleri ard arda eklendiği zaman devlet ve PKK’nin çirkin propagandalarının etkisinde kaldıkları görülmekte. Basından öğrendikleriyle amel etmeyi ve bu çerçevede tavır geliştirmeyi tercih etmektedirler.
Aklı başında birilerinin İslami sorumluluktan dolayı bizzat Hizbullahi Müslümanlarla yüz yüze gelip onları kendilerinin dilinden dinlediği ve öğrendiğiyle ilgili örnekler azdır. Maalesef birçoklarının dayandıkları haberler Allah Teala’nın Kur’an-ı Kerim’de zikrettiği “fasık” kaynaklardır. Kur’an-ı Kerimde bu tür haberlere inanılmaması ve araştırılması istendiği halde, İslam düşmanlarının gönüllerini okşayan kaynaklarına sıkıca sarılıp İslami bir kitleye düşmanlıkta hiçbir tereddüt göstermemektedirler.
İslami kesimdeki Hizbullah karşıtlığının dayandığı sebepler oldukça değişiktir. Bazılarının problemi Hizbullah’i hareketin Kürdistan kaynaklı olmasıdır. Taraftarlarının büyük bölümünü Kürdlerin oluşturduğu böyle bir harekete tahammül edememektedirler. Bazılarının karşıtlığı sadece kıskançlığa dayanmaktadır. Kürdistan’da ise İslam düşmanı olduğunu bildikleri halde PKK’nin kaynaklarından beslenen bazı Müslümanlar onların ağzıyla konuşmakta, onların tavrını benimseyip düşmanlık yapmaktalar. Diğer bazıları ise basında çıkan haberlere göre hükmedip tavır geliştirmektedirler.
Mücadele sahasında birbirleriyle mücadele eden taraflardan biri haksa diğeri batıldır. Müslümanların hak tarafında, batılın karşısında yer almaları İslami bir vecibedir. Irkları, renkleri veya başka özellikleri bahane ederek tavır takınma ve düşmanlık yapma hakları yoktur. Özellikle Müslümanların kurşunlara hedef olduğu, zindanlarda ömürlerini geçirdiği ve hicretlerde yaşamak zorunda kaldığı bir ortamda fasıkın getirdiği haberlere yapışıp Müslümanlara düşmanlık yapma veya Müslümanların safının dışındaki safta bulunma Müslümanların özelliklerinden değildir. Müslümanlar hesaplarını iyi yapmalı, bulunmaları gereken yere dönmelidir. Aksi taktirde Müslümanların düşmanı, İslam düşmanlarının dostları olarak ağır vebal altında kalacaklar.
Selam ve dua ile
M. Emin ÇELİK |