Bugün dünyanın sıradan ülkelerinde bile ordu siyasetin tamamen dışındadır. Ülkenin bakanlıkları içerisinde bir bakanlık olan savunma bakanlığı bünyesinde sadece ülkeyi dış düşmanlardan koruma gayesiyle faaliyet yürütür. Ülkenin içerisinde olup bitenler orduyu hiçbir zaman ilgilendirmez. Dıştan ülkeye yönelik tehdit söz konusu olunca ordunun görevi başlar.
Ancak, etrafımıza baktığımızda diktatörlüğün hâkim olduğu ülkelerde durum oldukça farklıdır. Bu ülkelerin rejimleri halklarıyla barışık olmadıklarından ordunun kudretiyle rejimlerini korumaya çalışırlar.
Ülkemizde Osmanlının yıkılmasından sonra siyaset ordunun eliyle şekillendi. Her şeyin başı sayılan M. Kemal'in ordu kökenli olmasıyla ülke siyasetinin üzerine çok çirkin bir gelenek çöreklendi.
Cumhuriyet tarihi boyunca ordunun faaliyetleri mercek altına alındığında kanunsuzluklar, yolsuzluklar, darbeler ve mafyavari ilişkilerin dışında bir ülke ordusuna uygun hiçbir uygulamaya rastlanmaz. Ordu kendisini her şeyin sahibi sayar. Kanunlar orduyu bağlamaz. Vatandaş küçük bir hata yaptığında ipe götürülürken, ordu her türlü cinayeti işler ancak kendisi için kanun manun işlemez. Üstelik kendisi için kurduğu ne idüğü belirsiz askeri mahkemelerde sürekli aklanır. Binlerce insanı ipe de götürse vatandaş için var olan hukukun yargılama alanına girmediğinden kendi mahkemesi tarafından sürekli ak kaşık gibidir.
Ülkede ordunun hali bu olunca ordunun tepesindekiler kudretlerinden istifade edip ülke yönetiminde söz sahibi olmaya çalışırlar. Bu konumlarını sürdürmek için medyadan ve bazı siyasi partilerden yararlanırlar. Çok azı hariç, birçoğu boğazına kadar yolsuzluklara bulaşmış. Hiçbir sebep yokken orduyu meydanlara indirip yönetimlere el koymuş, sivil siyasetçileri sebepsiz yere zindanlara doldurmuşlar. Bazen de göstermelik mahkemelerde yargılayıp ipe göndermiş.
Ülkede ordunun tarihi karanlık bir tarihtir. Ordu her türlü yolsuzluğu yaptığı halde sürekli temiz ve kutsal olarak yutturulmaya çalışılır. Halkın zihninin böyle bir algıyla yönlendirilmesi için hiçbir oyundan kaçınılmaz.
Özellikle yakın tarihimizde ordunun çok açık ve vahim cinayetleriyle karşı karşıya kaldık. 12 Eylül'den önce gelişlerine zemin hazırlamak için terörü körükleyen, binlerce gencin ölümüne zemin hazırlayan bizzat ordunun kendisiydi.
28 Şubatta İslami hayata savaş açmak için mafyavari darbe yapan yine orduydu. Müslüman halkın inancına karşı savaş ilan etmiş, İslami hayatın yok edilmesi için böyle bir darbeyi gerçekleştirmişti.
Daha önce kurulan JİTEM ve 28 Şubat darbesiyle kurulan Batı Çalışma Grubu gibi ordunun karanlık oluşumları bugün yargılanan Ergenekon'dan çok daha vahim cinayetler işlediler. Binlerce yargısız infaza imza attılar. JİTEM, Kürd halkına karşı savaş açıp sayısız cinayet işlerken, Batı Çalışma Grubu ülke çapında aynı cinayetleri Müslümanlara karşı işledi.
Bugün ise Ak Parti'nin başa gelmesinden sonra yeniden atağa geçen ordu birçok karanlık faaliyete imza attı. Bereket versin ki son zamanlarda yaptığı karanlık işler bir bir ortaya çıkmakta. Suçları birer bir faş olmakta! En tepedekilerin halkın gözüne baka baka söyledikleri yalanlar, bizzat ordunun içerisinden henüz vicdanını tamamen yitirmemiş birilerinin ortaya çıkıp bütün çirkinlikleri göz önüne sermesiyle ortaya çıktı.
Bütün kanunsuzluklarını, bütün mafyatik hareketlerini belgeleyen ordu, son zamanda işlediği cinayetlerden halkın hesap soracağı korkusuyla kanunsuzluklarını ortaya koyacak delillerin hepsini imha etti. Tam 40 çuval belgeyi yok etti. Karargâhtaki suç deposu bilgisayarlar tam 36 kez formatladı. 40 çuval belge ve onlarca bilgisayardan silinen bilgiler ortaya çıksaydı belki de bütün insanlığı ayağa kaldıracak çok ilginç vahşetler su yüzüne çıkacaktı. Ordunun tepesindekiler olacaklardan korktukları için günlerce çaba harcayıp arşivlerini ve bilgisayarlarını temizlediler.
Ordunun tarihi araştırıldığında, ülkedeki bütün sorunların kaynağında, bütün problemlerin çıkış noktasında ve bütün sıkıntıların kökeninde ordunun olduğu görülecek. Siyasiler, suçüstü yakalanan ordunun mevcut durumunu kullanarak orduyu temizlemeli ve kendilerini ülkenin tek sahibi gören ordunun sakat anlayışını ortadan kaldırmalıdır. Ordunun başındakiler emekliye sevk edilmeli, suçlular yargının önüne çıkarılmalı, bu güne kadar işledikleri cinayetlerin tümünün hesabını vermeli. Bundan sonra her medeni ülkede olduğu gibi ordu, sivil iradenin emriyle savunma bakanlığının bünyesinde faaliyetini yürütmeli. Sadece ülkenin dış güvenliğiyle ilgilenmeli.
Ordu, kışlasına kapatılmadan ve kanunsuzluk yapan tepedekiler hesap vermeden hükümetin hiçbir açılımı nihai bir çözüm getiremeyecek. Ellerinde güç olduğu için suç işleme hakkını kendilerinde görenlerin burnu yere sürülmeden ve caydırıcı cezalara çarptırılmadan ülke selamete kavuşamayacak. En büyük açılım, ordunun yeniden elden geçirilmesi ve her vatandaş gibi suç işleyenlerden hesap sorulmasıyla gerçekleşebilir. Böyle bir açılım ülkenin boğuştuğu birçok problemin çözümüne ve hayırlı yarınlara yol açabilir. Aksi takdirde darbelerden, andıçlardan ve ordu kaynaklı çetelerden kurtulma imkânı olmayacak
Selam ve dua ile M. Emin ÇELİK |