Camilerimiz, onlarca yıldır çiğnenen onurumuzun direnen, baş kaldıran ve ümidimizi diri tutan çelikten kaleleridir. Allah’ın adını anmaya ve ibadet etmeye has kılınmış camilerimize “Beytullah” adı verilmiş. Onları fıskın ve fücurun merkezi Dırar mescidinden ayıran ilahi oluşları ve Allah’ın evi vasfıyla mücehhez oluşlarıdır.
Oysa insanın onurunu çiğneyen, aşağılayan ve onu düşünemeyen, idrak edemeyen, tek tip ve tek renge bürünen kölelere dönüştürmeyi hedefleyen devlet, camilerimize faşist ve ırkçı ellerini uzatarak yeni bir cinayete imza attı. Yüzlerce yıldır müminlerin birbirlerine dayanarak çelikten saflar tuttuğu camilerin tepelerinde Kemalist ırkçılığın kokuşmuş sloganlarını mahyalara döşeyerek hem insanımızla ve hem de inancımızla alay ettiğini yedi âleme duyurdu.
İstanbul’un kurtuluşu bahane edilerek İstanbul’un çok minareli meşhur camilerine: "Ne Mutlu Türküm diyene", “Milli birlik esastır”, “Ordumuza şükran borçluyuz”, “Kurtuluşun kutlu olsun” ve “Önce vatan” gibi sloganlarla Kemalist ırkçılığın faşist yüzü ibadethanelere taşındı.
Bir taraftan cumhurbaşkanı yukarıdaki faşist içerikli sloganları tamamen red eden manifestoyu sunarken, diğer taraftan ülkenin başbakanı alışılmışın dışında Kemalist ırkçılığı mahkûm eden kapsayıcı ve birleştirici konuşmalar yaparken, kışlalara değil de camilere ırkçı ve inkârcı sloganların asılması ne anlama geliyor? Açılımlardan bahseden hükümet kimin hükümeti? Tek parti dönemindeki gibi camilere hangi irade el atıp bu çirkin mahyaları asabiliyor?
Oysa burası Türkiye! Burada yaşayanlar olarak yukarıdaki faşistçe sloganları hiç de garip karşılamıyoruz. Çünkü burada cumhurbaşkanı ve başbakanın iktidarı fazla bir şey ifade etmiyor. Burada küçük bir azınlık, askeri irade, daha doğrusu gizli güçler hükmeder. Görevini tamamlayan bir Ergenekon tasfiye edilir, yeni Ergenekonlar devreye sokulur.
Burada en son sözü devlet söyler. Cumhurbaşkanının ve başbakanın onlarca çabası, boğazlarını yırtarcasına bağırışları devletin nezdinde tiyatro oyunundan başka bir şey ifade etmez.
Devlet, maaşını ödediği müftüyü ve imamı memur gibi kullanmaya çalışır. Allah’ın dini, Allah’ın adının içerisinde anıldığı camilerin hiçbir özelliği yoktur. Vatandaşlar kuzu olunca, yapılan bütün çirkinlikleri uzaktan sessizce izleyince, devletin vahşi yüzüne tepki göstermeyince devlet istediğini yapma hak ve iradesini kendinde bulur.
Camilerimizin minarelerine “Ne Mutlu Türküm Diyene” mahyaları asma, İsrail askerlerinin Mescidi Aksa’ya girmesinden çok mu daha masumca ve insanicedir? Bunu asanlar ibadethanelerimizi hangi çirkin emellerine alet etmek istiyorlar? Daha da ötesi bu camilerde namaz kılan ihlâslı Mü’minler, bu ırkçı mahyaların altında hangi samimi duygularla gönüllerince Rab’lerine ibadet edebilecekler?
Tepkisizlikler, korkaklıklar ve sessizlikler devletin cesaret kaynağıdır. Bugün camilere asılan ırkçı mahyalara gösterilecek tepki sessizlik olursa, yarın devlet daha vahim işlere el atacak. Bunları alıştıra alıştıra yapacak. Kimsenin ahına, vahına ve gözyaşına bakmayacak. Çünkü devletin mayası eziyet, baskı ve insan onuruna aykırı hareket etme temeli üzerine kurulmuş. Devleti durduracak tek engel, sessizliği bozma, itiraz etme ve direnmedir. Ancak her karşı duruşun bedeli vardır. Oysa bedel ödenmeden de hiçbir hedefe ulaşılamaz.
Selam ve dua ile
M. Emin ÇELİK |