Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
HİZBULLAH DAVASININ GEREKÇELİ KARARINA BİR BAKIŞ / M. EMİN ÇELİK
Devlet, insanın haklarını korumak, güvenliğini sağlamak ve yaşamını kolaylaştırmak için var olan kurumsal bir yapıdır. Geçmiş çağlarda filozoflar devlet yapılanmasının ideal şeklini ortaya koyarken, Allah Teala’nın peygamberleri oluşturdukları devlet yapısından insanlığa tertemiz ve ideal bir hayat sunmak için istifade etmişler. Ancak günümüzde devlet yapılanmalarının çoğunun amacı, seçkin sınıfların haklarını ve güvenliklerini sağlamaktır. Çoğunluk olan halkın hak ve hukuku gözetilmediği gibi yaşamları da seçkin sınıfları ilgilendirmemektedir. Çünkü çoğunluk, elitlerin dünya nimetlerinden sonuna kadar istifade etmesi için birer köle veya araç olarak görülmektedir.
Kemalist rejim, işte böyle elit seçkinlerin hayatlarını kolaylaştırmak, ülke nimetlerinden sonuna kadar istifade etmelerini sağlamak için vücuda getirilmiş bir sistemdir. Çoğunluğun hak ve hukuku hiçbir anlam ifade etmediği için halk başından beri huzursuzdur. Ancak rejimden kaynaklanan korkular bu huzursuzlukları giderecek arayışlara yönelmesine müsaade etmemektedir. Herhangi bir kıpırdanış durumunda rejimin Jitem ve Ergenekon gibi karanlık kolları devreye girerek insanların emdiği sütü burunlarından getirmeyi temel vazife bilirler.
Hizbullah Cemaati, çoğunluğun ellerinden alınan haklara gösterilen tepki sonucu ortaya çıkmıştır. Toplumumuzun insani ve İslami haklarına kavuşması, insanımızın eşit şartlarda bütün haklarından istifade edeceği bir ortam oluşturulması amacıyla faaliyetlerini yürütmektedir. Halkın bağrından çıkmış bu İslami örgütlülüğü hayatı için tehlikeli gören Kemalist rejim, ey acımasız saldırganlıkları ortaya koymuş, Hizbullahi hareketi ortadan kaldırmak için hiçbir hukuki ilkeye riayet etmemiştir. Özellikle 2000 yılının Ocak ayında Hizbullah’i hareketi toplum hayatından silmek için başlatılan operasyonlarda işkencelerin bütün vahşi yönleri kullanılmış, ağır işkencelere tabi tutulan birçok insanın hayatında ömür boyu unutamayacağı derin izler bırakılmıştır.
2000’li yıllarda başlayan süreçte özellikle Diyarbakır’da JİTEM, emniyet müdürlüğü ve Devlet Güvenlik Mahkemesinin ortaklaşa faaliyetleriyle, kurbanlık koyunlar gibi evlerinden alınan gençler aylarca işkencelere tabi tutulmuş, sorgucuların gönüllerinin istediği ifadeler zorla imzalatılmıştır. Mahkeme sürecinde ise hiçbir delil olmadığı halde işkencede imzalatılan ifadeler delil olarak kullanılıp yüzlerce genç müebbet hapse çarptırılmıştır. Gençlerin büyük çoğunluğunun işkence gördüğünü doğrulayan doktor raporlarına rağmen mahkeme salonlarında raporların değil, işkencede imzalanan ifadeler önemsenmiştir. Sistematik olarak uygulanan bu yöntemlerle hedeflenen, bir hareketin taraftarlarını cezalandırıp hareketten ve hayattan uzaklaştırmaktı. Bir daha hareketin içerisinde faal bir şekilde rol almamaları için de çoğu müebbet hapisle cezalandırılıyordu.
Birkaç gün önce Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından açıklanan 765 sayfalı gerekçeli karar, JİTEM ve emniyet müdürlüğünün işkencehanelerinde aylarca eziyet gören insanlara zorla imzalatılan asılsız ifadelerle doludur. Gerekçeli kararın içerisindeki bilgilerin % 90’ın asılsız olduğundan, bu saçmalıkların tümüne değinmek yer ve zaman açısından söz konusu değil. Ancak baştan sona kadar düzmece olan kararın bir iki noktasına değinmek istiyorum.
Gerekçeli kararda, Hizbullah örgütünün camileri askeri ve siyasi eğitim yeri olarak kullandığı belirtilmektedir. Eylem öncesinde örgüt mensuplarının camide toplanıp eylem talimatlarını camide aldığı ve eylem planlarının camilerde yapıldığı iddia ediliyor. Camilerin örgüt evi, sığınak, silah saklama yeri ve kışla gibi kullanıldığından bahsedilmiş. Oysa bahsedilen camiler 24 saat halka açık ibadet yerleridir. Bu camilerin görevli imamları ve sürekli camiye devam eden cemaati var. Hangi örgüt halka açık olan ve herkesin girip çıktığı bu mekânları askeri ve siyasi eğitim yeri olarak kullanır? Özellikle Hizbullah gibi gizliliğe önem verdiği herkesçe bilinen bir hareketin böyle bir işe kalkışması nasıl mümkün olabilir? İddianamedeki bu yaklaşımlar, rejimin İslam’a ve İslami mekânlara düşmanlığından dolayı bu mekânların hedef tahtasına oturtulması amacı taşımaktadır. Bu gibi yaklaşımlarla, Hizbullah bahane edilerek Müslüman halkın ibadet mekânlarını gözetim altında tutma ve gerekirse buralara kilit vurma gibi amaçlara yönelik çirkin hesapların kokusu gelmektedir. Yani bir taşla iki kuş vurulmak istenmektedir. Hem Hizbullah cezalandırılmak istenmekte ve hem de ibadet mekânları!!
Gerekçeli kararın başka bir yerinde ise şu satırlar yer almaktadır: “Kaçırılan kişilerin örgüt sığınaklarında sorgulandıktan sonra öldürüldüğü yönünde bilgiler olmasına rağmen, örgütün hücre yapılanması şeklinde çalışmış olması sebebiyle, açık kimlikleri tespit edilemeyen bu kişilerin nerelere gömüldüğü tespit edilememiştir.''
Hizbullah’a mensup binlerce insanı gözaltına alan asker ve polis, en vahşi işkenceleri yapıp isteği ifadeleri alma imkânına sahipse, kaçırıldığı iddia edilen şahısların kimlikleri ve gömüldüğü yerler neden tespit edilemiyor? Aslında rejim, farkında olmadan karanlık yönlerini ele vermektedir. Bu çıkışlarıyla, JİTEM ve Ergenekon gibi karanlık yapılanmalar tarafından kaçırılıp bir daha haber alınamayan çok sayıda insanın kaybediliş adresini göstermektedir. “Minareyi çalın kılıfını hazırlar” misali, nasıl olsa hesap soranı olmayan insanları ağır eziyetlerden geçirdikten sonra yaptıkları karanlık işleri sırtlarına yükleyip ağır cezalara çarptırabiliyor.
Kendilerine ait karanlık güçler insanların canına okuyunca “iyi çocuktur” deyip bütün hukuku altüst edenler, hukuku uygulamak isteyen namuslu bir savcı çıkınca adamı aforoz edip annesinden emdiği sütü burnundan getirebiliyorlar. Ancak zaman ve şartlar değişmeye başlamıştır. Rejimin karanlık oyunları gün geçtikçe Müslüman halk tarafından daha iyi anlaşılmaktadır. Bundan sonra suçu kendileri işleyip başkalarına yükleyenlerin hesapları tutmayacak. Artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Yıllarca halkın canına okuyan elitlerin Ergenekon gibi karanlık yapılanmaların içerisindeki varlıklarının ortaya çıkması, rejimin karanlık kimliğini gün yüzüne çıkarmıştır. Suçlu karanlık odakları suçsuz ve masum gösteren, suçsuzlara da en ağır suçları yükleyip ağır cezalar veren hukukun başına çöreklenen Ergenekon uzantılarının ortaya çıkmasıyla yıllardır ağır bedeller ödeyen halkımız daha rahat nefes alacak.
Her şeyin şeffaf olduğu, derin ve karanlık yapılanmaların yok olduğu, halkın kendi kimliğini rahatlıkla dile getirdiği, kendi inanç ve kültürüne göre sistemini kurduğu ve yaşamını şekillendirdiği güzel günler dileğiyle…