Anasından doğduğunda masum günlerini yaşayan insanoğlunun o küçük hali hayatının en ideal ve en temiz anlarını yansıtır. Büyüyüp geliştikçe ve etraftan yüklenen dalgaların rüzgârına kapıldıkça masum ve günahsız çehresi yavaş yavaş farklı renklerle şekillenmeye başlar. Allah Teala’nın elçilerinin veya seçkin kullarının yakınlarında bulunanlar, yani onlarla birlikte ilahi öğreti doğrultusunda hayatlarını şekillendirenler kendilerini koruma imkanı elde edebilirler. Kuvvetli bir imanı İslami öğretiyle birleştirip ilim basamaklarında yükselenler veya ciddi bir ilmi derinliğe sahip olmadıkları halde kalbindeki imani aşk ışığında hayatlarını şekillendirenler kendi kendilerine koruma alanı oluşturarak temiz bir hayat oluşturabilirler. Bir de toplumlarındaki bozguncu havaya karşı yüreklerini ve bileklerini birleştirip İslami bir kitle oluşturanlar, birbirlerine dayanarak İslami idealler çerçevesinde temiz bir hayat oluşturma ve İslami öğreti ışığında hayatlarını şekillendirme imkanını elde edebilirler.
Hayat şartları insanların yeryüzüne serpilmesini zorunlu kılar. Yeryüzünün hakim güçlerinin boğucu rüzgarının etkisi insan hayatında derin izler bırakır. Anasından doğduğunda sahip olduğu özden fersah fersah uzaklaşarak yabancılaşmaya başlar.
Bizden çok önceki zamanlarda peygamberlerin veya davetçilerin çağrısını kabul edenlerin oluşturduğu perspektif hakkın çizgisini yansıtırken, karşı tarafta bulunanların yani küfredenlerin ve inkâr edenlerin çizgileri tamamen aykırı ve hakkın dışındaki bir çizgiyi oluştursa da, ilahi çizgiye uzaklıkları ve inkârları bugünkü kadar şedid ve katmerli değildi. Günümüzde inançlı insanların İslami tutum ve yaklaşımları geçmiş dönemlerdeki inançlı insanlara nazaran hafif kaldığı gibi, bugünün inançsızları geçmiştekilere göre ilahi çizgiden çok daha fazla uzaklaşmış, fıtrat yolunu epeyce gerilerde bırakmışlar.
Müslüman’ın görevi, annesinden yeni doğan çocukların üzerinde bulunduğu günahsızlık ve fıtrat çizgisinde olduğu gibi, ortamı ve insanları yeniden ideal noktaya yönlendirmek, toplumu kirleten ve çirkinleştiren günah çizgisinden uzaklaştırma mücadelesi vermektir. İnsanların peşlerine takıldıkları putların pek çok şekil ve çeşide büründüğü günümüzde toplumları özlerine yani günahsız bir çizgiye çekmek her zamankinden daha zor ve külfetlidir. Ancak koca dağın dibinde durup var gücüyle kazmasını sallayan Ferhat gibi, son nefesine kadar gücünü ve azmini harekete geçirip kazmayı sallamalı, insanların gönüllerini ve zihinlerini etkileyerek, ikna ederek ve yönlendirerek yeryüzünü imar etme, zulmün, haksızlığın ve zorbalığın bulunmadığı yeni bir dünya oluşturma çabaları sonuna kadar sürdürülmelidir.
Emperyalist Batı güçlerinin dünyadaki sistemi, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadarıyla gayrı insani ve putçudur. Bu düzende insanın kerem ve izzetine asla rastlanmaz. Batı sisteminin hedefinde, refahı ve menfaati için insanların elindeki bütün sermayeye sahip olma düşüncesi vardır. Batı medeniyetinin kuruluş temeli bu açgözlü felsefe üzerine kurulmuştur. Bu sömürü felsefesinin yer edinmesi ve toplumlarda kabul görmesi için gazel haline getirilen insanlık değerlerine ait en güzel kavramlar ve en güzel deyimler Batının teranelerinde sürekli dile getirilir. Batının çirkin yüzünü tanımayan kitleler çoğu zaman bu güzel deyimlerin kapanına takılıp geleceklerini Batı’nın ipoteğine terk etmek zorunda bırakılırlar.
Bütün bunlara karşılık insanoğluna eşit ve özgürlükçü bir ortam oluşturma amaçlı faaliyetler çerçevesinde mücadele eden İslam’ın hedefinde insanın kerem ve izzeti vardır. İslam, insanlık değerlerini ilgilendiren güzel kavramları sadece dillendirmekle değil, hayatta uygulamaya ve fiiliyata dökmeye çalışır. Propaganda araçlarının dilleri batılı ve bozgunculuğu esas alanlar adına çalışınca paslı bir teneke elmas olarak sunulurken, insanlık değerlerinin temelinde yer alan elmas değerindeki kavramlar ise paslı bir teneke gibi gösterilir. Bu sunum karşısında Batının içi boş ve geçici cazibesi, ebedi mutluluk kapılarını açan ve insan saadetinin kaynağı olan İslam’ın hakikatlerine tercih edilir çokları tarafından.
Hakikatin üzerini örtme çabaları bütün hızıyla devam ederken, güçlü bir imani olgunluk çerçevesinde savunma mekanizmaları oluşturmaktan yoksun insanlarımızın önemli bir kısmı ismen Müslüman oldukları halde özde İslam’a karşı büyük bir kayıtsızlık ve vurdumduymazlığı tercih ederler. İşte bu atmosferde, peygamberlik mesleğini yüklenmiş insanların bütün mesailerini seferber ederek insanları hakikate ve gerçeğe yönlendirme zorunluluğu başlar. Türkiye’de Hizbullahi hareket, işte bu zorunluluğun, fesada kurban edilmeye çalışılan bir toplumda İslam’ı özüyle yaşama ve Müslüman halkı taşıdıkları isimle özleştirip İslam’a yönlendirme çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Hizbullahi hareket, toplumun İslami özle buluşturulması ihtiyacının doğurduğu bir gerçekliktir. Müslüman halkın İslam’la bütünleştiği, Müslümanların dinlerini başları dik ve onurluca yaşayabildiği, ülkenin renginin İslamileştiği ve herkesin İslami kimlik çerçevesinde aidiyetini göğsünü gere gere ileri sürdüğü, insanların farklı aidiyetlere rağmen birbirlerine saygı gösterdiği ve adaletin bütünüyle hakim olduğu bir toplum oluşturma, Hizbullahi hareketin ana hedefleri arasındadır.
Bütün çaba ve uğraşılar, insanı özüyle yani fıtratıyla buluşturup Allah’a kulluk çerçevesinde İslam’ın kesintisiz yaşandığı bir ortam oluşturabilmektir. İnsanların Allah’ın ilk yarattığı gibi özgürce yaşayabilecekleri bir toplum hedeflenirken, hiç kimse güç, kudret ve ayrılıkçılık peşinde değildir. Allah’ın istediği normlar çerçevesinde oluşturulacak toplumsal bir hayat; sıkıntı, problem ve sorunların birer birer ortadan kalktığı ve ülkeyi iyilerin ve erdemlilerin yaşadığı cennet parçası bir yuvaya dönüştürecektir. Bütün bu hedefler birileri tarafından boş hayaller olarak nitelendirilebilir. Ancak âlemlerin rahmet peygamberi Allah Resulü (sav)’nün eliyle kurulan Medinetür-Resul gibi bir olgu varken hayal gibi görülen hedeflerin gerçekleşebilir yönlerinin de olacağı unutulmamalıdır.
M. Emin Çelik |