Hesapta olmayan olağanüstü olaylar ve gelişmeler meydana gelmezse, ağır ve zorlayıcı baskılar dayatılmazsa toplumsal olaylar yatağında hareket eden su gibi gelişim göstererek ilerlerler. Dünya tarihine bakıldığında gelişmelerin çoğunlukla doğal seyrinde hareket ettiği, doğal olmayan ve beklenmeyen olayların beklenenlerden farklı gelişmelere yol açtığı görülür. İslam, bütün çağlara hitap eden, zaman ilerledikçe ve insanlık geliştikçe kendisini yenileyen ve daha fazla cezbeden yönleriyle asrımızda çok daha fazla etkin olmalı ve daha baskın hal almalıydı. Ancak, Ortaçağda yaşadığı ağır bunalımlardan kurtulup ipleri eline geçiren Batı, varlığını tehlikeye düşürecek ve sonunu getirecek biricik alternatifin İslam olduğunu bildiğinden üç asra yakındır İslam’ı etkisiz hale getirmek ve toplum hayatından silmek için yoğun bir çaba içerisinde bulunmaktadır. Batının Müslüman halklara yönelik zalimane siyaseti, İslam coğrafyasını işgali, sonraki süreçlerde kuklalarının eliyle buradaki sömürüsünü sürdürmesi, herhangi bir gelişme ve kıpırdanmayı oyun ve entrikalarıyla dağıtma çabaları neticesinde İslam dünyası bugünkü zor şartları yaşamaya mecbur edildi. Batılılar, zevk ve sefa içerisinde yaşamaları için Müslümanların acı çekmesi gerektiğine inanıyorlar. Müslümanlara baskı yaparak, işgallerle, işkencelerle ve açlıkla boğuşturarak gelişmelerini, güçlenmelerini, birleşmelerini, hesap sormalarını ve zulme karşı çıkmalarını engellemeye çalışıyorlar. Afganistan işgali, Irak işgali, Çeçenistan işgali, Filistin işgali, Somali’deki iç çatışmalar ve bu yörenin insanlarını felakete sürükleyen açlık, Sudan’ın parçalanıp petrol yataklarının ele geçirilmesi Batı’da önceden planlanıp harekete geçirilen bir dizi programın neticeleridir. Ancak güç ve kudretine rağmen ağaçlar Batının istediği anda yapraklarını dökmüyor. Her sabah üzerimize doğan güneş Batının isteği doğrultusunda mekanını değiştirmiyor. Uzun boylu uğraşılara rağmen beklenmeyen gelişmelerin ortaya çıkışı Batının İslam dünyası üzerindeki asırlık plan, program ve hesaplarını altüst ediyor. Batının hesaplarına göre Müslüman halklara yönelik iki asırdan fazladır uygulanan programlar neticesinde İslam’ın Müslümanların hayatından çıkması gerekiyordu. Bu arada Müslüman halkların batının teknolojik gelişim seyri ve Batı hayatının taklitçiliğinin gölgesinde devşirilmiş Batı kültürüyle yoğrulmaları ve Batı başkentlerini kıble edinmeleri bekleniyordu. Okullarda okutulan, medya organlarında neşredilen ve Batı taklitçisi rejimler tarafından sokağa yansıtılan hayat Batıdan devşirme bir hayattı. İslam’ın sadece Kitabın sayfalarına sıkıştırılmış, ölülerin merasimlerinde başvurulan tarihi bir kültür olarak kalması tasarlanıyordu. Tekebbürüyle kendisini ilah yerine koyan Batı sergilediği oyunlarla varlığını sürdürmek için çabalarken, menfaat üzerine bina edilmiş insan fıtratına aykırı sisteminde çözülmeler başladı. Nimetler içinde boğulan Batılılar hayattan zevk almamaya ve bunalım yaşamaya başladılar. Doyumsuzluğun baskılarına yenik düşerek daha fazlasına konmak ve daha fazla sömürmek için kitlelerin katline yol açacak ölümcül silahlar üretme yoluna gittiler. Har vurup harman savurmalarını ve sınırsız zulümlerini yerküre çekemez hale geldi. Bütün bunların neticesinde bunalım içindeki Batı ülkelerinde çöküş emareleri görülmeye başladı. Zaten ahlaki çöküntü çoktan başlamıştı. Ekonomik güce dayanarak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlardı. Siyasi varlıklarını ekonomilerinin ve ölümcül silahlarının gölgesinde ayakta tutuyorlardı. Son zamanlarda ekonomideki sarsıntılar Batının gerilemeye başladığını, fenerinin şulelerinin zayıfladığını ve bundan sonraki sürecin gerileme dönemi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Baskı ve zor siyasetini sonuna kadar uygulayan, onlarca yıllık dayatmanın insanları kölelere dönüştüreceği ve isyan ruhunu öldüreceği hesaplarını yapan Batı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika topraklarında küçük bir hadisenin halk yığınlarının kıyamına dönüşmesi gelişmesi karşısında ciddi sarsıntılar geçirdi. Baskı ve zulümle durdurulan, etrafında örülen korku duvarları arasına sıkıştırılan ve yasaklarla susturulmaya çalışılan Müslüman Arap halkları yatağında sıkışıp infilak eden bir volkan gibi patlayıvermişti. İsyan lavları başta Arap dünyasını sararken, dalgaları Batı başkentlerinde bile hissediliyordu. Kimileri “Arap Baharı” diye isimlendirip çabucak sonuç verecek bir ayaklanma olarak değerlendirme yoluna gittiler. Oysa içte ve dışta yüzyılların ürünü emperyalist güçlerin varlığına ve direnişine rağmen Arap toplumlarında baş gösteren kıyamların çok kısa bir zamanda İslami inkılaba dönüşmesi ve sonuç alması aceleciliği hiç de itidalli yaklaşım değildi. Napolyon’un İslam topraklarını işgaliyle başlayan Batının doğrudan İslam dünyasına müdahalesinden bugüne tahakküm, sömürü ve dönüştürme çabaları sürerken, iki asırdan fazla devam edip birçok alanda kök salan çabaların birden bire yok olması ve halkların istedikleri sisteme kavuşmaları olsa olsa mucize olurdu. Uzun yıllar ölü toprağı serpilmiş gibi hiçbir kıpırdanmanın yaşanmadığı İslam dünyasında ortaya çıkan kıyam hareketleri; baskılar, müdahaleler, katliamlar, yoldan saptırma uğraşıları ve nifak çabaları gibi birçok engelle karşılaşmaktadır. Dünya hâkimiyetini kaybetmek istemeyen istikbar güçlerinden başkası beklenmezdi zaten. Ancak uzun yıllar Batının ve kuklalarının sömürüsü altında çok zor yaşam mücadelesi veren Müslüman halklar masumane görünüm altındaki Batının vahşi çehresini tanıdılar. Bu halklar, İslam’dan başka hiçbir din ve ideolojinin sorunlarına çare olamayacağını çok iyi biliyorlar. Yaşadıkları acı tecrübeler bu gerçekliği iliklerine kadar anlama ve kavramalarına yol açtı. Müslüman halkları küllerinden sıyırıp ayağa kaldıran İslam’ın yeni kuşakları harekete geçirmesi korkusu varlığını her gün daha fazla hissettirmektedir. Batılıların engelleme çabaları uyanık ve bilinçli hareket eden Müslüman halkların kıyamını sona erdiremezse de hedefe ulaşmasını geciktirebilir. Ancak Müslümanların vazifelerini hakkıyla icra etmeleri durumunda İslam, Müslüman milletleri ve hatta baş döndüren teknolojik gelişmelerine rağmen büyük krizlerle boğuşan ve gün geçtikçe çıkmaza sürüklenen Batının da biricik kurtarıcısı olacaktır. Bazıları kibir ve nefretin kurbanı olarak karşı çıkıp diretecekler. Böylece Batı insanının önüne iki yol açılacak. Ya bunalımdan kurtulup huzur dolu bir hayata kavuşmak için İslam sancağının altına sığınacaklar ya da kin, nefret ve kibirde ısrar edip huzursuzluğu, çöküntüyü ve zilleti seçecekler. Bugün Müslümanlar zor bir aşamayı yaşasalar da gelişmeler Müslüman halkların İslam’a yönelişini güçlü bir şekilde ortaya koymakta, karineler geleceğin Müslümanların elleriyle şekilleneceğinin işaretlerini vermektedir. Müslümanların vazifelerini hakkıyla icra etmeleri ve Müslümanca yaşamak için çabalamalarıyla ileriye atılacak her adım aydınlık yarınlarının biraz daha yaklaşmasına yol açacak ve mukaddes hedeflerine bir adım daha yaklaştıracaktır. M. Emin ÇELİK |