Bu ülkenin temelleri, insanlarına sorma gereği duyulmadan bir grup elitin arzu ve isteklerine göre şekillendirildi. Bu bir grup elitin planlarının uygulanması için ülke halkının büyük bir kesiminin dil, düşünce ve inançları inkar edildi. İnsanların çoğu ya yerlerinden sürüldü ya sonu gelmez baskılara maruz kaldı ya da katledildi. Temeli milliyetçiliğe dayanan ülke sistemi hiçbir zaman farklılıkları kabule yanaşmadı. Başkalarının varlığını her zaman kendisi için tehdit olarak gördü. Her on yılda bir darbe yaparak kimi insanları zindanlara doldurarak, kimilerini de ipe çekerek baskıyı ve halkın tepesindeki demir yumruğu her zaman korumaya çalıştı. En büyük darbeyi İslami kesim yediği halde maalesef damarlarına dokunan milliyetçi tema çoğunu çizgiden koparıp sistemin kucağına fırlattı. İslamcılığını sürdürüyor görünen birçok çevre sistemin ideolojisini paylaşma ya da sahiplenmede hiçbir mahzur görmedi. Türklerle bin yıl iç içe ve kardeşçe yaşayan Kürdler büyük bir inkar ve asimilasyona tabi tutuldu. Sonunda öfke patlayıverdi. Ancak çözüm etle kemik gibi iç içe geçmiş inanç çerçevesinde değil de Marksizm ve milliyetçilik çizgisinde arandı. Hepimizin tanık olduğu kavgalar, çatışmalar ve katliamlar on binlerce insanın hayatına mal oldu. Her gün hayatın baharındaki gül gibi gençler toprağa düşüyor. Son günlerde hayatını kaybeden 13 asker milliyetçi öfkeleri kabartıyor. Milletçi çizgide yürüyenler “intikam” çığlıklarıyla ortamı inletiyor. 90 yıldır Müslümanlara zulmeden sistemle içselleşen kimi İslami çevreler de koyu milliyetçi çevrelerle aynı koroyu tutturup “intikam” sloganları atıyor. Bu tablolar kandan beslenen çevrelerin değirmenine su taşıyor. Kürdlerle Türkleri birbirlerine kırdırmak isteyenler için uygun ortamların oluşmasına yol açıyor. Kavganın Türk tarafı daha çok PKK’li öldürmekle kendisini tatmin etmeye çalışıyor. Marksist kesim de daha çok asker ve hatta Kürd de olsa kendisine biat etmeyenleri öldürmekle kendisini tatminin yollarını arıyor. Olan halka oluyor. Gencecik yürekler toprağa düşüyor. Kürd ve Türk anaların yürekleri kan ağlıyor. Oysa koltuklarına kurulan Laik ve milliyetçi Kürd ve Türk baronları daha fazla kışkırtmakla ve daha fazla kanlarla güçlerini arttırmaya çalışıyorlar. Bu ülkede 30 yıldır insanlar birbirlerini öldürüyor. İnsanlar öldürüldükçe öfkeler sokak ve caddelere taşıyor. Milliyetçi duygular bir kez daha bileniyor. Herkes daha çok öldürme, karşı tarafın kanını daha fazla akıtmak için çabalıyor. İnsanlar kör milliyetçiliğin elbisesinden sıyrılmadıkça, kardeşliği ve sevgiyi esas alan İslami bir sistem ve yöntem etrafında birleşmedikçe bu ülke insanlarının kanı daha fazla heder olacak. Barış ile ilgili dile getirilen sloganların hiçbir faydası olmayacak. Yıllardır tekrarlanan “çözüm daha fazla demokraside” gibi söylemlerin içi hep boş kalacak. Çünkü Kürd olsun Türk olsun bu ülkenin solcusu sağcısı, laiki, liberali ve demokratı milliyetçilikten besleniyor. Bu ülkedeki milliyetçilikler ise kandan, intikamdan, karşı tarafa daha fazla darbe vurmaktan ve anaların yüreğini daha fazla kanatmaktan nemalanıyor. Birbirlerinin kanına giren kesimlerin savunduğu sistem, barış ve kardeşlik çerçevesinde sorunları halletmekten fersah fersah uzakta duruyor. Çünkü bu sistem kin ve nefreti pompalayan milliyetçilik üzerine yükseldiğinden kendisinden başkasına hayat hakkı tanımıyor. Bu ülkede düşünce ve değer yargıları değişmezse 90 yılıdır olduğu gibi gençlerin kanı akmaya devam edecek. İnsanlar her zaman birbirlerini öldürmek için çabalayacaklar. Çözüm için ileri sürdükleri “demokrasi” Anka kuşu gibi Kaf dağının arkasından hiçbir zaman getirilemeyecek. Daha ne kadar insanımızın kanı dökülecek? Ne zamana kadar anaların yürekleri kan ağlayacak? Kürd ve Türk baronların saltanatı uğruna insanımız bunca felaketlere ne zamana kadar tahammül edecek? Yazık değil mi bu halka? Çocuklarını bin bir güçlükle büyütüp mürüvvetlerini bekleyen anneler birilerinin saltanatı ve intikam duygularını tatmin için neden bir ömür acı içinde yaşasınlar? Bütün bu gelişmelerden rahatsız olan, aklıselimle düşünen ve barış içinde bir dünya arayan insanlar! Duyun bu çağrıyı! Bu halkın biricik kurtuluşu, kin ve nefretlerin sona erişi ve kanların akıtılmamasının biricik yolu İslam’dan geçmektedir. İslam’dan başkası halkımıza mutluluk getiremez. Sevgi, barış ve kardeşlik sadece İslami şemsiye altında gerçekleşebilir. İslam’ın dışındaki hiçbir din, düşünce ve sistem insanlardaki milliyetçilik taassubunu öldüremez. Yakıcı ateş niteliğindeki milliyetçilik taassubu devam ettikçe 90 yıldır olduğu gibi kan ve gözyaşı sel olmaya davam edecek. Cesaretimizi toplayıp milliyetçilik duygularından sıyrılıp aklıselimle düşündüğümüz zaman biricik çözümün İslam’da olduğunu, bin yıl birlikte barış içinde yaşayan halkın yine İslam şemsiyesi altında barış içinde yaşayabileceği gerçeğini görebiliriz. “Sadece Müminlerin kardeş olduğunu” buyuran Allah Teala kitabında barış içinde yaşama gerçeğinin çerçevesini çizmektedir. Medine’ye hicretinden hemen sonra bu şehirde yaşayan farklı din, dil ve kültürdeki insanlarla oluşturduğu “Medine Vesikası” ile kurduğu İslam devletinde uyguladığı pratikle Resul-e Ekrem (Sav) bunun uygulamalarını açıkça ortaya koymaktadır. Bu güzel pratikle birlikte, yıllarca birbirlerinin kanına giren ve intikamdan başka bir şeyden anlamayan Arabistan Yarımadasının insanları, İslam’ın kardeşlik şemsiyesine sığınmış, uzun yıllar aralarında ciddi hiçbir sorun yaşamadan barış ve kardeşlik içinde yaşamayı başarmışlar. Öyleyse halkı kutuplara ayırmayı, birbirine kırdırmayı, intikam, kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen çürümüş sistemleri ve yanlış yöntemleri bırakıp bize huzur getirecek, sıkıntı ve problemlerimize son verecek Allah’ın dini İslam’da çözüm arayalım. 90 yıldır sıkıntı çeken bu halkın bir 90 yıl daha bunları tecrübe etmesi zarar ve kayıptan başka bir şey getirmeyecek. Yeter artık… Halkın malı, canı ve onuru heder edilmesin. Güneş gibi pratiğiyle ve çağlara haykıran güçlü sesiyle Kürdün de Türkün de diğer milletlerin de canı ve ruhu olan İslam’a dönüş, İslam şemsiyesi altında barış ve kardeşlik içinde yaşama zamanı gelmedi mi? M. Emin ÇELİK |