Bugünkü dünya devletleri tarihlerinin hiçbir döneminde rastlanmadığı kadar kudrete kavuştular. Ağır ve gelişmiş silahlara sahipler. Son teknolojiyle donatılmış, bilgisayarla yönlendiren, binlerce kilometre ötedeki hedefleri vurabilecek güçlü silahlar deniyorlar. Kimileri uzayda da güçlerini perçinleştirmiş. Yerde yürüyen canlıları rahatlıkla izleme imkânları var. Uzaydan takip ettikleri bir hedefi, binlerce kilometre öteden vurabiliyorlar. Binlerce kilometre öteden insansız savaş uçaklarını gönderip istedikleri noktayı ateş yığınına çevirebiliyorlar. İslam toplumlarına hâkim olan devletlerin kuvvetleri bu nitelikte olmazsa da güçlü silahları, eğitimli orduları, halkın derununa sinmiş istihbarat örgütleriyle insanlarının nefes alışlarını bile dinlediklerini söyleyip övünüyorlardı. Güçlerine bakınca hiçbir zaman yıkılmayacaklarını huzur-u kalp ile dile getiriyorlardı. Zaten halk sindirilmiş ve korkutulmuştu. Kıyam etme biryana, kimsenin aklından zulmü eleştirme bile geçmiyordu. Hafız Esat Hama’yı yerle bir edince kimseden çıt çıkmamıştı. Müslümanları büyük katliamlara tabi tutmuştu. Evlerinden alınan binlerce insandan bir daha haber alınmadı. İhvan mensubu olmanın karşılığı idam olarak kanunlara yazıldı. Halkı baştanbaşa kuşatan 16 istihbarat örgütü faal olarak çalışıyordu. Halkın nefesi bile kontrol ediliyordu. Oğul Esat döneminde de zulüm aynen devam etti. Esat’ı kardeş gören yöneticilerimiz bile bir gün olsun zulmüne son vermesi çağrısında bulunmadılar. Cezaevini basan Kaddafi’nin polisleri siyasi tutuklu Müslümanlardan 1200 kişiyi infaz etmiş zulme uğrayanlar Müslüman olduğu için kimseden çık çıkmamıştı. Kaddafi’nin güçlü istihbarat örgütünün varlığı en küçük kıpırdanışlara bile izin vermiyordu. Mısır zindanları onlarca yıl Müslümanlarla dolup taştı. Her seçim arefesinde Müslümanlara yönelik yoğun operasyonlar gelenek halini almıştı. Siyonist rejime hizmet eden Mısır istihbaratının en büyük mahareti Müslümanlara karşı mücadeleydi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin çoğunda aynı şeyler yaşandığı için örnekler sayılamayacak kadar çoktur. Kudretleriyle öğünen bu ülkelerdeki diktatör rejimler en az bir asırlık iktidarı garanti görüyorlardı. Ancak çağın güçlü silahlarına sahip oldukları halde hesapları tutmadı. Efendileriyle el ele vermelerinin bile halkın iradesinin önünde durmaya yeterli olmadığını gördüler. Çağın en güçlü silahları kül yığınına dönmeye başladı. İnsanların nefeslerini saydığını iddia eden istihbarat örgütleri hallaç pamuğu gibi ortalığa savruluyordu. Suriye gibi insanların gölgelerinden bile korktuğu ülkelerde bile zulümle müşahhaslaymış diktatörlerin heykelleri gençlerin elleriyle yerlerde sürülürken, Suriye’deki zulme tanık olanlar şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Zulme ve zalimlere tahammül etmeyen Allah’ın hesapları, zalimlerin hesaplarını altüst etmeye başladı. Allah’ın planları onların planlarını yerle bir ediyor. Gölgelerinden korkan insanlar tankların üzerine yürüyor. Sarsılmaz gibi görünen rejimler derinden sarsılıyor. Halk iradesi çağın güçlü silahlarını etkisiz hale getiriyor. Bütün dünya zalimleri bütün gelişmelerden ders almalı. Halkın sokaklara dökülmediği, belki de Allah Teâla’nın “zulümden vaz geçerler” amacıyla süre tanıdığı zalimler için bugünler en güzel düşünme ve hesap yapma fırsatı veriyor. Diğer Arap ülkelerinde kıyamlar başlayınca Şam’da halkın arasında karışan Beşar Esat, halk desteğinin arkasında olduğunu gösterircesine şov yapmıştı. Ancak çok geçmeden korku duvarları arasına sıkışan halk ayağa kalkmış, diktatörlüğün temellerini sarsmaya başlamıştı. Bazılarınca özgürlükler ülkesi olarak nitelendirilen ülkemizde öteden beri var olan ve gelenek halini almış zulümler olduğu gibi devam ediyor. Kürdlerin gasp edilen haklarının iadesinde ciddi bir ilerleme görülmüyor. Müslümanlara yönelik haksızlık ve zulümleri sona erdirmede hiçbir iyileştirme belirtisi yok. En tabii ve en sıradan hakları inkar ediliyor. Kız çocuklarının ilk, orta, lise ve üniversitelere örtüyle gidişleri engelleniyor. Müslümanların derneklerine, hayır hizmetlerine, gazete ve dergilerine yönelik baskı ve keyfi dayatmalar devam ediyor. Başkaları için suç unsuru bile sayılmayan davranışlar, Müslümanlar söz konusu olunca ağır cezaları gerektiren suçlara dönüştürülüyor. Basit suçlar uydurularak keyfi tutuklamalar yapılıyor. Hiçbir suçları olmadığı halde yasal derneklerde çalışan çok sayıda inançlı insan, basit gerekçelerle zindanlarda tutuluyor. Arap dünyasındaki kıyam zalimler için büyük bir olguya dönüşmeli. Zulüm devam ederse, halkların hareket kabiliyetleri olmazsa bile, Arap dünyasında olduğu gibi zulme rıza göstermeyen Allah Teala halkı ayağa kaldıracak bilinç ve iradeyi yaratacak. Halkı zalimlere karşı bir safta toplayacak. Zalimlerin dayanaklarını sarsacak gelişmelerin sebeplerini yaratacak. Tunus’ta işsiz gencin bedeninin tutuşturduğu kıvılcım Arap dünyasındaki diktatörlerin saraylarının temellerini tutuşturmuştu. Bazıları çabucak gitmek zorunda kaldılar. Bazıları ise gitmemek için direniyorlar. Diktatörlerin bu ateşten kurtulmaları zor görünüyor. Sömürgesi oldukları güçler bile onları koruyamıyor. Su mesirinde yürüdüğü gibi, insanları mesiri de özgürce ve onurluca yaşamaktır. İnsanlar için ekmek ve su mahiyetinde bulunan özgürlüklerine el konulduğu zaman halkın iradesi kesinlikle mecrasını bulacak ve gün gelecek herkes hakkını aramaya çalışacak. Hakkını yiyenlerden hesap soracak. Zalimlerin tehditleri ve tedbirleri hiçbir varlık iradesi gösteremeyecek. Zulme uğrayanların ahı zalimlerin saltanatlarını yıkacak ve gelecek mazlumların iradesi doğrultusunda şekillenecek. M. Emin ÇELİK |