Bizim ülkede kimi zaman ilginç, bir o kadar garip hadiseler yaşanır. Bizim ülkede 90 yıl önce başımıza zorla geçirilen rejim, meşruluğundan hiçbir zaman mutmain olmadı ve her zaman şüphelerle yaşadı. Kendinden her zaman şüphe etti. Böyle bir şüphe, varlığını sorgulayanların olabileceği endişesini her zaman taşımasına sebep oldu. Halkın gözüne bakarak, adımlarını takip ederek, hatta düşüncelerini okumaya çalışarak “Rejime şüphe ile mi baktı? Rejimi yıkmaya gibi bir niyeti mi var?” endişeleriyle, belirli aralıklarla sakıncalı bulduklarını toplayıp günlerce eziyetten sonra te’dip ederek, bir daha rejime şüpheyle bakmamaları, bir daha faullü hareket etmemeleri için tembihler. Hiçbir zaman halkın inanç ve düşünceleriyle barışmayan ve paralellik oluşturamayan rejim, yaşadığı şüpheden dolayı sürekli şartlanmışlık içerisindedir. Halktan her zaman endişelidir. Herkesi düşmanı zanneder. Şöyle bir etrafa açılıp sakıncalıları güzel bir te’dip etti mi rahat bir nefes alır. Bundan iki-üç ay önce ülke çapında benzer manzaralara şahit olduk. Korku panik içinde kuşandıkları astronot benzeri elbiselerle harekete geçen polislerin, sakıncalı gördükleri, meşruluğundan şüphe ettikleri rejime şüpheyle baktıklarına kanaat getirdikleri Müslümanların evlerine dalarak, uykunun kollarında mışıl mışıl uyuyan yavruların kafalarına koca silahlarını dayayıp Siyonist rejimin askerlerini taklit eder bir manevrayla, acizliklerini bir o kadar da gülünçlüklerini ortaya koyuyorlardı. Hayır kurumları, dernekler, gazete ve dergilere ait binaların kapılarını kırarak içeri dalışları, değil İslami bir partinin iktidarında, Hitler’in ve Saddam’ın iktidarında bile olsaydı yakıştırılmayacak, tam tersine ayıplanacaktı. Neyse, fazla uzatmayalım! 11 yıl sadece şüpheli olduğu için zindanlarda tutulan birkaç Müslüman tahliye edildi diye, İslami bir camiaya karşı saldırıya geçen, gazete köşelerinden veya ekranlardan tetikçilik yarışına giren, dezenformasyonlara balıklama atlayıp aşağılık ifadelerle Müslüman bir kitleye hakaret edenlerin dikkatini çekmek istiyorum. Kafanızı kaldırıp şöyle Diyarbakır, Van, Batman, Adana, Bingöl, Ağrı, Urfa, Gaziantep ve büyük küçük diğer yerlere bakın. İnsafsızca saldırdığınız insanların düşüncelerinin ve fikirlerinin haykırışlarının meydanları dolduran yüzbinlerin çığlıklarında yükseldiğini göreceksiniz. Kin ve nefretle yansıttığınız, hiçbir ahlaki sınır tanımadan kustuğunuz çirkin propagandalarınızı hatırlayın… Terör estirerek, yargısız infaza tabi tuttuğunuz İslami kitlenin düşüncelerinin Peygamber Sevdasında pratiğine kavuştuğuna tanık olun. İslami kimliğini keşfeden bir toplumun ayağa kalkışını görün. Üstelik sizin gibi tetikçilik yapmadan, baskı ve zulme yeltenmeden, sadece hakkı haykırarak, sadece Peygamber Sevdasını dile getirerek meydanları dolduruyor bu insanlar… Edep ve erdemi varlıklarında somutlaştıran bu insanlar büyük bir heybetle insanlığa sesleniyor. Düşünce, fikir ve hedeflerinin Muhammedi sevdada somutlaştığını ilan ediyorlar. Yüzbinlerden yükselen tekbir ve salavatların en büyük silahları olduğunu dile getiriyorlar. İslam’dan başka yol ve yöntem kabul etmediklerini, düşünce ve ideolojilerinin Muhammedi Sevda’da şekillendiğini, mustazaf halk olarak İslam’dan başkasını kabul etmeyeceklerini ve hayatlarını İslam’la şekillendirmek istediklerini haykırıyorlar. Sistemlerinin meşruluğundan kaygı duyanlar, Müslümanların varlığını potansiyel tehlike görenler, amentülerini kabul etmeyenleri te’dip için harekete geçip mustazaf halklar için hayatı çekilmez kılanlar…! İşte aradıklarınız, İslam’ın ruh iklimiyle şekillenmiş İslami şehirlerin meydanlarında “Allahukber” diye haykırıyorlar. Bütün istedikleri insanca ve Müslümanca yaşamak… Bütün istedikleri yeni nesillerini İslami kültür doğrultusunda yetiştirmek! Bütün istedikleri Allah Teala’nın ve Resul-ü Kibriya’nın insanlığa sunduğu hayat düsturlarını pratiğe dökmek. İşte bunun adıdır Peygamber Sevdası… Bunun adıdır zulme kafa tutmak… Bunun adıdır Müslüman halkın ayağa kalkışı ve kaybettiklerini bu sevdada buluşu… M. Emin ÇELİK |