Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Hizb-i Kontra bir gerçektir. Bu kontra faaliyetleri nasıl başlamış? Nasıl oluşturulmuş? Kimlere karşı kullanılmış ve kimlere karşı faaliyet göstermiş? Bütün bunları, günümüze kadar nasıl bir süreç izlediğini ele alacağım. Belki biraz uzun olur. Ancak bu süreci bir bütün olarak ele almak gerektiğine inanıyorum.
Hizbullahi hareket, kurulduğu 1979’dan ta 1990 yılına kadar Rasulullah (sav)’in “Nebevi hareket metodunu esas alarak “Gizli Örgütlenme ve Açık Davet” merhalesinin gereği olarak davet, tebliğ ve irşad ekseninde faaliyet yürütmüştür. PKK ise 1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınları ile silahlı mücadele sürecini başlatmıştır. O dönemde devlet ve onun güvenlik ve istihbarat birimleri özellikle Kürdistan’da çok zayıf ve tecrübesiz idi. Bunu devletin o günün istihbarat ve güvenlik birimlerinin başında bulunan görevlileri de açıkça itiraf etmişlerdir.
90’a gelindiğinde PKK önemli ölçüde güçlenmiş, devlet ise bölgede kendi kışla ve karakolları dışına çıkamaz hale gelmişti. PKK, aldığı gücün havasına kapılarak Hizbullahi hareketi hedef almaya ve üzerine giderek şiddete başvurmaya başladı. Hizbullahi hareket, gösterdiği tüm gayretlere rağmen PKK bu tavrından vazgeçmediği için meşru müdafaa hakkını kullanarak kendini savunmaya ve tüm baskılara karşı direnmeye başladı. Bu çatışmadan her iki tarafın da zarar göreceğini, tek kazanan tarafın rejim güçleri olacağını defaatle PKK’ya anlatmasına rağmen PKK, bu tavrından vazgeçmedi ve çatışmaların şiddetini arttırdı. Hizbullah’ın dediği oldu ve rejimin istihbarat ve güvenlik birimleri bu çatışma neticesinde derin bir nefes almaya başladılar.
PKK-Hizbullah Çatışmasının Başlamasında Rejim Güçlerinin Etkisi Yoktur.
Defalarca bu olay yazıldığı için ben ayrıntısına girmeyeceğim. Ancak her kes bunu açıkça bilsin ki, PKK-Hizbullah çatışmasının başlamasında rejim güçlerinin dahli olmamıştır. Yani devlet güçlerinin başlattığı bir çatışma değildir. Hizbullah’ın ısrarla “Bu çatışmadan rejim güçleri kazançlı çıkar” ihtarına ve gayretlerine rağmen PKK’nın körü körüne basiretsizce dayattığı ve tahmil ettiği bir çatışmadır. Eğer rejim güçleri PKK’nın içine sızıp karar mekanizmalarına hakim olup böyle bir karar aldırmışsa bu ayrı. Ama kesinlikle PKK’nın dayatması sonucu ortaya çıkmış bir çatışmadır. Hizbullah bu çatışmanın olmaması için çok gayret göstermiş ve uzun süre karşılık da vermemiştir. Ancak, sonuçta Hizbullah’ın direnmekten başka seçeneği kalmamıştı.
Çatışma başladıktan sonra ve PKK gittikçe Hizbullah karşısında zayıflamaya başlayınca rejimin istihbarat ve güvenlik birimleri bu çatışmadan istifade etmeye ve dolayısıyla çatışmayı alevlendirmeye başladı. Hatta çatışmanın olmadığı yerleşim yerlerine çatışmayı yaymak istedi. Bu süreçte Hizbullahi hareket rejim güçlerinin dikkatini daha çok çekmiş ve bu güçler, harekete yönelmeye ve tanımaya çalışmışlardır.
Yeri gelmişken birkaç hususa değinmeden geçemeyeceğim. Bilindiği gibi düşmanları Hizbullahi hareketi devletin çıkardığı ve PKK’ya karşı kullandığı iddia ve ithamında bulunuyorlar. Lakin bu çatışma sürecinde dikkate değer bazı gerçeklerin halkımız tarafından bilinmesini istiyorum. Bu süreçte Hizbullahi Müslümanlar bölgenin her yerinde çok büyük sıkıntı ve meşakkatlerle karşı karşıya kaldılar. Şahsi, ailevi, ticari güvenlikleri sıfıra indi. Evleri ve işyerleri saldırıya uğrayıp yakıldı, kundaklandı, bombalandı. Evlerinden, mahallelerinden ve köylerinden çıkamaz hale geldiler. Özellikle, İdil, Cizre, Silopi, Nusaybin gibi yerlerde ambargoya maruz kaldılar. Bütün sıkıntılara rağmen, cenazeleri yerde iken, ev ve işyerleri saldırıya uğramışken, evlerinden çıkamaz hale gelmişken bir gün olsun bir Müslüman ne polise veya karakola haber verdi, ne yardım istedi ne de bilgi verdi. Olayların ardından gelen polislerin bütün baskı ve dayatmalarına rağmen ve bunlar sizi öldürüyorlar niye siz onlardan şikayetçi olmuyorsunuz? Niye onlar hakkında bilgi vermiyorsunuz? Diye telkin ve tahriklerde bulunmalarına rağmen bir gün olsun ne kimse şikayetçi olmuş ne de bilgi vermiştir. Eylemler esnasında yakalanan Müslümanlara yaptıkları bütün işkencelere rağmen PKK’lılar hakkında zerre kadar bilgi alamamışlardır. Ancak yakaladıkları PKK’lıların çoğu tanıdığı tüm Hizbullahi Müslümanların bilgilerini polise veriyor ve gerekirse kapısına kadar getirip evi gösteriyordu.
Yine bu çatışmalar esnasında PKK’nın Hizbullahi Müslümanlara yönelik yaptığı evlere saldırı, yaşlı-çocuk, kadın-erkek farkı gözetmeksizin insanları katletmesi, tüm aile bireylerinin bulunduğu evlere hiçbir endişe taşımadan roketlerle saldırması, bombalaması, yollara döşedikleri mayınlarla araç ve yolcularını havaya uçurması, çapraz ateşe tutması ve buna benzer onlarca hunhar ve vahşice saldırılara ses çıkarmayanlar; Hizbullahi eylemcilerin çarşı ortasında yaptıkları eylemleri örnek göstererek Hizbullahi Müslümanların güvenlik birimlerince korundukları ithamında bulunmaları tutarsız bir çelişkiden başka bir şey değildir. Şurası istatistiklerle ispat edilebilir ki; PKK’nın Hizbullahi Müslümanlara yönelik gerçekleştirdiği eylemlerin yüzde biri bile güvenlik birimlerinin müdahalesi ile sonuçlanmamış ve bu eylemlerin sonucunda PKK’lılardan kimse yakalanmamıştır. Buna mukabil Hizbullahi eylemcilerden onlarcası ya eylemleri esnasında ya da eylemlerinden sonra PKK mensuplarının ihbar ve yol göstermesi sonucu güvenlik birimleri ile çatışmaya girmiş, onlarcası şehid olmuş, onlarcası da yaralı veya sağ yakalanmıştır. Buna onlarca örnek verilebilir. PKK mensupları bu hususta güvenlik birimlerine yardımcı olmaktan veya onlardan yardım görmekten çekinmediği gibi bunu gönül rahatlığı ile de yapmışlardır.
Evet, çarşıların ortasında eylemler gerçekleştirilmiştir. Ama bunu sadece Hizbullah değil aynı zamanda PKK da yapmıştır. Kaldı ki, bu çatışmalar devletin faydasına olduğu için bu çatışmanın çıkmasına sevinmiştir. Eğer bir müsamaha varsa bunu her iki taraf için düşünmek lazımdır. Ve şüphesiz ki, rejim güçleri bu çatışmadan memnun olduğu için alevlenmesini ve sürmesini de istemiştir. Hizbullah bunu defalarca PKK’ya ihtar etmesine rağmen PKK, buna kulak vermemiş “neyin faydamıza veya neyin zararımıza olacağını sizden öğrenecek değiliz” diye cevap vermiştir. Ve ne yazık ki, kötü bir neticeyle sonuçlanmıştır.
Gelelim güvenlik ve istihbarat birimlerinin kontra faaliyetlerine. Bu faaliyetler ilk olarak PKK-Hizbullah çatışmasını alevlendirmek ve tüm bölgeye yayma girişimi ile başladı. Bu çatışma sürecinde güvenlik ve istihbarat birimleri Hizbullah hakkında yavaş yavaş bilgi toplamaya ve elde etmeye başladı. Gücünün boyutlarını gördükçe içine eleman sızdırmaya ve buna karşı yeni tedbirler almaya başladı. Önce Silvan ve Batman çevresi ağırlıklı PKK-Hizbullah çatışmasını daha da alevlendirmek ve daha başka yerlere de sıçratmaya gayret gösterdiler. Bu kapsamda Ali Haydar Kaya ve Musa Yüce ekibi faaliyetleri başta gelir. Bu iki kişi Hizbullahi hareketin tabanı içerisinden kazanılmış kişilerdir. Bunlar bir ekip ile birlikte teorik ve pratik eğitime tabi tutulmuş, polis ile başlayan serüvenleri Mit ve bilahare Jitem ile devam etmiştir. PKK yaptığı yanlışın bedelini ağır ödemiş şehir merkezleri ve köylerde Hizbullahi harekete karşı eylem yapamaz hale gelmişti. Hizbullahi hareket, çatışmaların devamından yana olmadığı için PKK eylemleri durunca o da karşılık vermeyi durduruyordu. Polis ve Jitem bu çatışmayı devam ettirmek için her iki tarafa yönelik eylemlerde bulunuyordu. Ancak Hizbullahi hareket bu maksatla yapılan eylemlerin farkına vardı ve bu oyunu bozmaya çalıştı. Nihayet bir çok eyleme ve birçok müslümanın şehadetine rağmen bu planın önüne geçebildi. Bu taktik tutmadı ve çok çabuk fark edilerek akamete uğratıldı. Bu maksatla yapılan eylemlere onlarca örnek verilebilir. Daha önce sitemizde yayınlanan yazı dizilerinde bunların bir kısmına örnekler verilmiştir.
Mesela, durmuş olan çatışmayı tekrar alevlendirmek için polisin devşirdiği ve Hizbullahi harekete karşı kontra faaliyetlerinde kullandığı Murat Kurtboğan ve PKK itirafçısı bir başka kişiyi kullanarak Tatvan’da Mola Gıyaseddin’i şehid etmeleri olayı gibi. Murat Kurtboğan kaldığı cezaevinden alınarak PKK itirafçısı ile birlikte polisin korumasında bu eylemi gerçekleştiriyorlar. Ardından Şehid Mola Gıyaseddin’in katilleri oldukları iddia edilen birkaç kişi yakalanıyor ve PKK’lı olarak takdim ediliyor. Yani olay PKK’ya mal ediliyor. Kısacası PKK-Hizbullah çatışmasını körüklemek ve başka yerlere yaymak için her iki taraftan kazandıkları ajan ve işbirlikçilerden kontra ekipler oluşturularak buna benzer bir sürü eylem gerçekleştirilmiştir.