Kimi direk kimi dolaylı, kimi maksatlı kimi taraflı olarak Hizbullah cemaatini olduğundan farlı göstermeye çalışıyorlar. Kimilerinin eleştirilerine mesnet olarak gösterdikleri gerekçeleri ise çok ilginçtir. Bu gayretlerin içerisinde bulunan kesimlerin ve tarafların gayret ve bühtanlarına tek tek değinelim. Şüphesiz ki İslami hareketten ve İslam’ın yükselişinden en çok rahatsız olan laik-Kemalist rejim ve onun derin güçleridir. Bu nedenle rejim, elindeki bütün imkan ve olanakları seferber ederek, her türlü yola başvurmayı meşru görerek Hizbullahi harekete karşı mücadele etmektedir. Bu mücadelede rejimin en çok başvurduğu taktik; Hizbullahi hareketi halkın nazarında karalamak için bu hareketin şu veya bu şekilde rejim destekli olduğunu gösterdiği taktiktir. Bu maksatla ajan ve işbirlikçileri vasıtasıyla, kendi kontrolü altında bulunan medya gruplarıyla ve her vesileyle bu imajı yaratmaya çalışıyor. Bundan başka kullanabileceği argümanı da yoktur. Çünkü bu bühtandan başka her ne itham ve yalana başvursa tutmayacağını biliyor. Sorgulanan onlarca ajan ve işbirlikçi, bu talimatı üstlerinden aldıklarını itiraf etmişlerdir. Polis istihbaratı, jitem ve mit ile çalışan ajan ve muhbirlerin aynı ifadeleri kullanması gösteriyor ki, bu güvenlik ve istihbarat birimlerinin ortak olarak belirledikleri bir politikadır. Güvenlik ve istihbarat kurullarında; “İslami hareketler ile mücadelede her türlü yola başvurulması ve özellikle eldeki malzeme ve argümanlarla antipropagandaya ağırlık verilmesi…” gibi kararların alındığını biliyoruz. Nitekim bu kararlar doğrultusunda mütedeyyin Müslümanlara yönelik operasyonlar yapılmakta, kendi güdümlerindeki TV kanallarında “Tek Türkiye” dizisi gibi vesilelerle insanların kafasını şüphelerle doldurmaya ve bilgi kirliliği yaratmaya çalışıyorlar. Hizbullah isminin Ergenekon davası iddianamesine konulmasının sebebi de budur. Orada geçen gizli tanık ifadelerinin düzmece ifadeler olduğu ve çelişkileri daha önce bu sitede yayınlanan yazılarda ele alınmıştı. Bülent Orakoğlu’nun açıklamaları ise saçmalıktan öteye bir anlam ifade etmiyor. İllegal, onların tabiriyle terör örgütü liderinin kendi adıyla kart basıp dağıttığı tarihte görülmüş bir şey midir? Bir önceki ifadesinde ise Beykoz’da vurulan kişinin Hüseyin Velioğlu olduğu haberlerde çıkınca Temel Cingöz ile yemek yerken ayakta usluca duran kişinin o olduğunu yeni anladım diyor. Oysa Hüseyin Velioğlu’nun fotoğrafları 1993’ten beri gazetelerde yayınlanmaktadır. Polis kayıtlarında da mutlaka en azından ehliyet alırken veya nüfus cüzdanı çıkarırken verdiği fotoğrafları mevcuttur. İstihbarat daire başkanlığına kadar yükselmiş bir polis şefi bunları hiç görmemiş de Beykoz olayı sonrası gazetelere yansıyan fotoğraflardan mı tanımış(!) üstelik bunu zamanında söylemeyi unutup on yıl sonra mı aklına geldi(!) Bütün bu çabaları gösteriyor ki; başvurabilecekleri başka malzemeleri yoktur. Ancak artık bunun da tutmadığı ve kullanma süresini tamamladığı görülmektedir. En az laik-kemalist rejim kadar hatta daha fazla düşmanlık yapan PKK da 90’lardan bu yana Hizbullah cemaatine atmadığı iftira ve çamur kalmamıştır. Ancak bu aralar içine düştüğü çelişkiler ve tutarsızlıklar nedeniyle bocalamaktadır. Kendisine teslim olmadığı için yıllarca her türlü iftira ve yalana başvurarak, şiddetin her çeşidini uygulayarak yok etmeye çalıştığı cemaati, sürekli devlet tarafından desteklendiği ithamında bulundu. Bir yandan devlet destekli veya devlet patentli gösterirken, -kendisi de buna inanmadığı için- öbür taraftan tüm yetkili ağızlarıyla laik-kemalist rejime resmen çağrılarda bulunarak İslam’ın yükselişi karşısında ittifak tekliflerinde bulunuyor. Şimdi de PKK’nın en yetkili ağzı olan Murat Karayılan, Hizbullah’ın jitem değil, İran tarafından geliştirildiğini söyleyerek yine laik-kemalist rejime ittifak çağrılarında bulunuyor. Pes doğrusu! Eğer ilk başta iddia ettiğiniz gibi Hizbullah devlet patentli ise, niye devlet patentli bir harekete karşı devlete ittifak çağrılarında bulunuyorsunuz!? Yok eğer Hizbullah İran tarafından geliştiriliyorsa ve çatışma döneminde İran sizinle görüşüp Hizbullah ile çatışmamanızı istemişse niye yıllarca Hizbullah’ın Jitem veya devlet destekli veya patentli olduğu iftirasını attınız!? Ne ilginçtir ki, her iki taraf ta var güçleriyle Hizbullah’ı olduğundan farklı göstermek için çaba gösteriyorlar. Düşünüyorlar, taşınıyorlar nasıl Hizbullah’ı karalayabiliriz, nasıl halk desteğini yok edebiliriz diye gayret gösteriyorlar. Adeta Mekke müşriklerinin, “Muhammedi öyle bir şeyle itham edelim ki insanlar ondan yüz çevirsinler” maksadıyla darunnedve’de yaptıkları toplantıları akla getiriyorlar. Ancak bu dönemin artık sona erdiğini herkesin bilmesi gerekir. Bu kesimlerin içine düştükleri çelişkiler onları gülünç bir duruma getirmiştir. Kelleri görünmüş ve sıkı sıkıya sarıldıkları iftira ve yalanları artık tesirini yitirmiştir. Kendi kendilerini yalancı, iddiaları ise birbirini tekzip eder duruma gelmiştir. Hizbullahi Hareket ve Hizbullahi Müslümanlar ise fikirleri, zikirleri ve amelleriyle ortada ve halkıyla bütünleşmiştir. Artık Müslüman Kürd halkı kimin yalancı, kimin hain, kimin işbirlikçi, kimin zalim olduğunu biliyor. Batıdaki Müslümanların ve Milliyetçi Müslüman Kürd kesimlerin de Hizbullah’a yönelttikleri eleştirileri de bir sonraki yazıya bırakıyorum. Selam ve dua ile… Said GABARİ |