Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Hizbullahi Hareketi Halkın Gözünden Düşürmek ve Teveccühü Kırmak İçin Yapılan Kontra Faaliyetler:
Hizbullahi Hareket bölgede güç konumuna gelip belli bir etkinliğe sahip olunca devletin güvenlik ve istihbarat birimleri, bu gücü ve etkinliği kırmak ve halkın teveccühünü baltalamak için kontra yöntemlere başvurdu. Burada özellikle 93-94’ten sonra güvenlik ve istihbarat birimlerinin Hizbullahi Harekete karşı verdikleri mücadelenin konseptine değinmekte fayda vardır. Bu yeni konseptte; “Hizbullah örgütüne karşı yasa ve kanunlarla mücadele vermede başarılı olunamaz. Ancak bu örgüte karşı örgüt ve gayri meşru yol ve yöntemlerle mücadele verilebilir.” Anlayışı benimsenmişti. Bakın bu konseptin gereği olarak hangi kontra faaliyetleri geliştirilmiş!
Hedef; Hizbullah cemaatini halkın nazarında şüpheli duruma getirmek, halkın teveccühünü kırmak ve cemaati hedefinden saptırarak tasfiye etmektir. Bunu gerçekleştirmek için her türlü gayri meşru yol ve yöntemlere başvurulabilir. Bu kapsamda yapılan faaliyetler kendilerine bağlı ajan, muhbir ve işbirlikçiler vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Bunlar, yapacakları faaliyetler hususunda gerekli eğitimlere tabi tutulmuş ve organizeli olarak bu faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Özellikle bu alanda yapılacak işlerde İslami kimlikleriyle tanınan ancak gerçekte güvenlik ve istihbarat birimlerine hizmet veren ve onlara bağlı ajan, muhbir ve işbirlikçilerin seçilmesi, yapacakları tahribatların daha etkili olabilmesini sağlamaya yöneliktir.
Bunları başlıklar halinde özetlersek bu ajan, muhbir ve işbirlikçiler vasıtasıyla;
-Hizbullah cemaatinin itibarını düşürmek ve halkın nazarında şüpheli bir konuma sokmak için Hizbullah’ın devlet destekli, devlet kaynaklı ve PKK’ya karşı kullanmak maksadıyla kurulduğu ithamının yapılması ve kamuoyunda bu şekilde propaganda yapılarak karalanması.
-Cemaat tabanına yönelik fitne ve fesat çıkarma gayretleri: Bu hususta kendilerine bağlı ajan ve işbirlikçiler vasıtasıyla cemaat içerisinde rahatsızlığı, sorunları ve hastalığı olan kişileri cemaate karşı kışkırtmak, fitne ve fesat çıkarmak, ayırmak veya aleyhe döndürmek için çalışmak.
-Cemaat adını kullanarak insanları cezalandırmak: Ajan ve işbirlikçilerin de içinde bulundukları istihbarat birimlerine bağlı ekipler cemaat adını kullanarak bölgeden ta İstanbul’a kadar gözlerine kestirdikleri insanları cemaat adına cezalandırmışlardır.
-Cemaat adını kullanarak halktan zorla zekat toplamak: Cemaat Müslümanların zekatını istiyordu. Ancak hiçbir zaman zekat vermediği için kimse cezalandırılmamıştır. Bu ajan ve işbirlikçilerin yardımı ile halktan zorla zekat istenmiştir. Burada çok daha vahimi; zekatı olmayanlardan da zorla zekatın istenmesi ve böylece cemaat aleyhinde kötü bir imajın oluşturulmasıdır.
-Cemaatin imajını kötülemek için Cemaat mensubu sıfatıyla halka eziyet etmek, haksızlık yapmak ve haksız çıkar sağlamak.
-Cemaat adına fidye karşılığı adam kaçırmak:
-Cemaat adını kullanarak tehdit ve şantaj yoluyla halktan zorla para toplamak.
-Gasp, soygun ve hırsızlık faaliyetleri: Polis’in oluşturduğu ve cemaate karşı kontra faaliyetleri yürüten çetenin üyesi A. Ş. Ve bir ara çetenin faaliyetlerine istemeden dahil olan A. H. A. Bu hususta şunları söylüyorlar: “polisin yol göstermesiyle ve teşvikiyle gasp, soygun ve hırsızlık yapma hususunda korkulacak bir merci kalmayınca rahat bir şekilde duruma göre bu yollara başvurduk. Bu tür faaliyetlerde zaman zaman polis ve yerine göre de başka çetelerle işbirliği yapıyorduk. Nusaybin şehir merkezinin tam ortasında mütedeyyin bir ailenin kuyumcu dükkânları polisin yardımı ve JİTEM’e bağlı başka bir çete ile ortaklaşa soyuldu. Yine bir Müslüman’a ait bir araç çete başı Yahya ve polisler tarafından gasp edilerek satıldı. Cemaat mensubu sıfatı ile fakir ve sempatizan durumunda bulunan insanların araçlarını alım adı altında gasp ederek satma ve paralarını vermeme, ticari işyerlerinden hırsızlık yapma gibi davranışlar sergileyerek halkın cemaate karşı nefret duyguları içerisine girmeye sebep oluyorduk. Bu faaliyetlerden maksadımız da zaten bu idi”
- Cemaat gücünü çek-senet tahsili ve mafya türü işlerde kullanma: A. Ş. bu hususta şunları söylüyor: “ özellikle maddi sorun ve anlaşmazlıkları bulunanlardan çete elemanlarına başvuruda bulunanlar ile anlaşıp karşı tarafı sıkıştırıyorduk. Cemaat gücünden istifade ederek karşı tarafı verdiğimiz çözümü kabule zorluyorduk. Başka çareleri yoktu zaten. Bu şekilde haklıyı haksız, haksızı haklı yaparak hem cemaatin imajını zedeliyorduk hem de anlaştığımız taraftan da payımıza düşeni alıyorduk. Bununla beraber bölgede sorunlu olan arazilere yönelik elimizdeki bilgilerden istifade ederek birileri ile anlaşıp ya bu arazilere el koyup satıyorduk ya da işletenlerden haraç alıyorduk. Alacaklarını tahsil etmede zorlananlardan bize başvuranlarla anlaşma yoluna giderek alacaklarını aldığımız takdirde bize ne kadarını vereceği hususunda pazarlık yapıyorduk. Yavaş yavaş çemberi genişleterek çek senet tahsiline başladık. Adeta bir mafya çetesine dönüşmüştük. Artık sadece bölgede değil, ta Mersin ve Antalya’ya kadar hüküm sürmeye çalışıyorduk. Özellikle Akdeniz bölgesinde çek-senet tahsili işine girmiştik. Hızlı girmiş olacağız ki, Mersin ve Silifke’de bu işlerden dolayı karakolluk olduk. Oradaki polislerin bizden haberleri olmadığı için yaptıklarımızdan dolayı şikâyetçi olanların şikâyetleri üzerine gözaltına alındık. Sonra Mardin’den polis devreye girince bizi serbest bıraktılar.”
-İçki, kumar ve fuhuş işleri yapma: Yine A. Ş ve A. H. A’nın ifadelerine bakalım.
“Bölgede bu çete ve polisin işbirliği ile cemaat adına zekat toplama, halkı cezalandırarak, haksızlık ve zorbalıkla toplanan haraç, haksız yollardan sağlanan rant, hırsızlık, gasp ve soygundan, çek-senet tahsilatından ve mafya türü işlerden yüksek miktarlarda para toplanıyordu. Bu paralar öncelikle polis ve çetenin başı arasında bölüşülüyordu. Çetenin ikinci ve üçüncü derecedeki üyelerine de daha düşük miktarlarda dağıtım yapılıyordu. İkinci ve üçüncü derecedeki üyelere verilen miktarlar ancak geçimlerine yetiyordu. Onun dışında zevk ve eğlence yerlerine de ancak polis ve çetebaşının sayesinde gidilebiliyordu. Onlar da yaptıkları ikramlarla bir nevi çete üyelerine büyüklüklerini gösteriyorlardı. Bizler çete olarak elimizdeki paraları genelde eğlence yerlerinde çarçur ediyorduk. Çete üyeleri sürekli Nezirhan tesislerine gidip orada güzel yemekler yer, içki içer, kumar oynar ve fahişelerle zaman geçirirlerdi. Bunun dışında da çetebaşı Yahya’nın daha önce irtibatlı olduğu kadın dostu vardı. Sürekli onun yanına gider dolaştırır, otellerde onunla sefa sürerdi. Aynı zamanda bu kadının çalıştığı yerler hakkında da ondan bilgi alırdı. Bu kadın dışarıda örtülü ve Müslüman olarak kendini gösterir ve İslamcı geçinen bir çevrenin ticari işlerinde sekreterlik yapardı. Yine çete üyeleri olarak sürekli Akdeniz bölgesine, Mersin’e, Silifke’ye, Antalya’ya ve sahildeki eğlence ve tatil beldelerine gider elimizdeki paraları yukarıda saydığım eğlencelerle çarçur ediyorduk. Bu hayata battıkça daha çok polislerin verdikleri talimatları uyguluyor ve daha çok onlarla bütünleşiyorduk. Din, ahlak ve namus diye bir mefhum kalmıyordu. Gittikçe İslam'a ve Müslümanlara daha çok düşman olmaya ve kin beslemeye çalışıyorduk. Artık öyle olmuştu ki, polisin talimatını beklemeden de işlere girişiyorduk. Ve böylece hem kazanıyorduk hem de polisin istediği gibi cemaati de halkın arasında karalayıp lekeliyorduk”.
İnsanları Tuzağa Düşürerek Şantajla İşbirliğine Razı Etme: Polisin kullandığı çeteye mensup Mehmet adlı genç resmi imam çok ilginç faaliyetleri icra etmiş. A. Ş. adlı çete üyesi bunun hakkında şu bilgileri verir. “Mehmet adlı genç resmi imam, çoğunlukla kendi yaşıtları olan ve tanıdığı genç imamlarla ilgileniyordu. Onun Mele Behçet adında bir arkadaşı daha vardı. Bu da kendini mele olarak gösteriyordu. Behçet’in yanında bir kadın vardı etrafına karısı olarak tanıtıyordu. Halbuki karısı olmadığı gibi onunla çalışan bir muhbir ve fahişe idi. Bu ikisi bölgede tanıdıkları molla arkadaşlarını Van’da bir otele davet ederler. Yanlarındaki kadın da yanına birkaç fahişe daha alarak mellelerin olduğu otele gider ve fahişeleri mellelerin başına musallat ederek alem yapmalarını sağlıyorlar. Sonra polise haber verip otele baskın düzenleyip görüntülerini çekiyorlar. Bu görüntülerle kendilerine şantaj yaparak işbirliğine razı etmeye çalışıyorlar”.