Bu bölümde PKK-Hizbullah çatışmasının bir özeleştirisini, otokritiğini veya muhasebesini yapalım. Önce olayın şeklini özetle verelim sonra neticeleri üzerinde özeleştiri yapalım. Hizbullah Cemaati, davet ve tebliğ metodu ile sürdürdüğü faaliyetleriyle 90’yılına geldiğinde özellikle bölgenin tüm yerleşim merkezlerinde hızla ilerliyordu. PKK rahatsız olmaya başladı. Müslümanlarla alay etmeye, iftira atmaya, karalama kampanyaları başlatmaya, baskı ve dayatmada bulunmaya başladı. Okullardaki gençlerin faaliyetlerini bertaraf etmek için provokasyonlar düzenlemeye, kavgalar çıkartmaya, deşifre ve teşhir etmeye, ramazan ayında camiye giden gençler üzerine mahalle halkını saldırtarak onları camilerin içinde dövmeye başladılar. Öyle bir iftira ve karalama kampanyası başlattılar ki her yeni günde, acaba bu gün hangi iftirayı veya yalanı uyduracaklar! Diye insanlar merakla beklemeye başlıyordu. Taşlı sopalı saldırılar her geçen gün daha da artıyordu. PKK kafasına koymuştu ki bu hareketi de mutlaka tasfiye edecek ve diğer rakiplerini teslim aldığı gibi bunu da teslim alacak. Saldırılar yavaş yavaş silahlı saldırılara dönüşüyordu. Hizbullah bu şiddetin önüne geçmek için çok çalıştı, PKK nezdinde yurt içinde ve yurtdışında girişimlerde bulundu. Bunun ayrıntılarına girmiyorum, çünkü en ince ayrıntısına kadar birinci elden Kendi Dilinden Hizbullah/ İ. Bagasi adlı kitapta var tekrar olmasın diye buraya almıyorum. Sözün kısası bütün çabalara rağmen saldırıları durduramayınca ve saldırılar her geçen Müslümanların canını almaya devam edince Hizbullah Cemaati bu saldırıları önlemek için savunmaya geçti. Peki, başka bir çare veya çözüm yolu yok muydu? “Ya PKK’nın saflarına geçip onunla birleşirsiniz ya bölgeyi terk edeceksiniz ya da civcivlerinize kadar yok edileceksiniz” tavrı, her gün vurulmaya başlanan Müslümanlar! Diyalogların fayda etmediği, elçilerin tartaklandığı ve hiçbir ikazın etkili olmadığı bir durumda başka ne yapılabilir? Şimdi burada öncelikle bazı gerçekleri açıkça ortaya koyalım. 1- Hizbullah bu çatışmayı hiç istemedi, hazırlığı yoktu, önüne geçmek için çok gayret gösterdi, kendini savunmasaydı topyekun yok edilme ile karşı karşıyaydı. 2- PKK dışında hiç kimse bu çatışmaları başlatmadı, üçüncü güçler (MİT, JİTEM, yada başka bir güç) başlatmadı ama başlayınca hoşlarına gitti. 3- Hizbullah, bu çatışmadan rejim güçlerinin kârlı çıkacağını PKK tarafına ısrarla vurguladı ama PKK bunu önemsemedi. Sonuçta en kârlı çıkan rejim güçleri oldu. 4- Bu çatışmada en çok kaybeden PKK oldu. Hizbullah hiçbir zaman bunu kendisi için bir başarı olarak görmedi. “Neticesi malum olan bu çatışmanın içerisine bile bile nasıl girilir” eleştirisini yapmak kolaydır. Herhangi bir sorumluluk ve endişeleri olmayanların gerçekleri görmek istememeleri, afakî değerlendirmeler yapıp ahkâm kesme yoluna gitmeleri ne kadar doğru ve gerçekçidir! Ya da gerçekler ortada olmasına rağmen kendi fikirlerine göre değerlendirme yapanların bu tavırları ne kadar tutarlıdır! Sonuç olarak; Hizbullahi cemaat, hiçbir zaman ortaya çıkan neticeden memnunluk duymamıştır, milletimizin içinde derin yaralar açılmış, -şu veya bu taraf olması fark etmez- çok sayıda insanımız mağdur olmuştur. Hiçbir aklın kabul edemeyeceği bir çatışmayı dayatanların, zorla dayattıkları bir şiddeti ve çatışmayı insani usullere ve vicdani ölçülere göre vermeleri beklenmeyeceği gibi, PKK’nın takındığı bu çirkin ve insanlık dışı tavır nedeniyle hem çok insanın canı yandı hem de çakallara iş çıkarttı. Böyle bir çatışma doğru değildir, istenmemelidir, karşı çıkılmalıdır, önlenmelidir! Ama gerçekçi olmak da gerekir. Her zaman temennilerle iş bitmiyor, sorunlar hal olmayabiliyor. Eğer birileri elinde bulundurduğu güçle gözü dönüp seni yok etmeye çalışıyor ve başka çare de yoksa müdafaaya geçmek ve gözü dönmüşlere de haddini bildirmek gerekir. Ki, bir daha böylesi facialar yaşanmasın, insanlar mağdur olmasın. Bu tür olayların değerlendirilmesi yapıldığında doğru yapılmalıdır. Doğru yapılmadığı zaman bir tarafa haksızlık yapıldığı gibi öbür tarafın azgınlaşmasına sebebiyet verir. Bu hususta konuşan ve yazan herkesin sorumluluğu vardır. Bakın PKK-Hizbullah çatışması kamuoyunda tartışılırken bu kıstasa dikkat edilmediği için bunca mağduriyete ve bedele rağmen PKK aklını başına almamıştır. En büyük zararı kendileri görmelerine rağmen yine Apo’nun İmralı’dan hemen her hafta Hizbullah ile ilgili tahrik edici talimatları ortadadır. Bu talimatlar nedeniyle her fırsatta bölgede İslami hassasiyet sahibi Müslümanlara yönelik taşlı-sopalı saldırılar yapılmaktadır. Güya halkın içerisinden seçilen vekillerin korkak tavırları da cabası! Allah milletimize bir daha o günleri göstermesin .…sürecek… Selam ve dua ile… Said GABARİ |