Ergenekon davası duruşmalarında emekli general Veli Küçük de JİTEM’in varlığını inkar etti. Bu güne kadar devletin güvenlik ve istihbarat birimlerinin resmen inkar ettiği gibi… Özellikle Güneydoğu bölgesinde rejimin derin güçlerine bağlı çete ve oluşumlar tarafından yapılan gayri kanuni, gayri ahlaki ve gayri insani kirli faaliyetler, yargısız infazlar, cinayet, adam kaçırma, ajanlaştırma, yozlaştırma, gasp, soygun, hırsızlık, haraç, fuhuş, uyuşturucu madde kaçakçılığı, rant,… kısacası bütün bunları kapsayan bir devlet teröründen sonra JİTEM’in varlığı resmen kabul edilmiş ya da edilmemiş ne fark eder!? Önemli olan, özellikle bölgemize ve insanlarımıza karşı yukarıda saydığım ve daha da sayabileceğimiz yöntemlerin uygulanıp uygulanmadığıdır. Biz bunları daha önce bu sitede yazı dizileri şeklinde verdik. Yaşatılanlar, hiç kimse tarafından tam olarak bilinmese de –ki çoğunluk tarafından da biliniyor- bölge halkı bunları biliyor, yaşamış ve hala da yaşıyor. Sadece JİTEM mi? Polis İstihbaratının ve MİT’in yaptıkları?... hepsi aynı, hepsi ortak ve hepsi de rejimin asıl sahibinin güçleridir. Yeri gelmişken JİTEM’in kuruluşu ile ilgili elimizdeki bazı bilgileri paylaşmakta fayda vardır. Elimizdeki bu bilgiler, daha sonra JİTEM hakkında konuşan A. Kadir Aygan ve Ergenekon davası sanıklarından emekli albay Arif Doğan’ın beyanatları ile de örtüşmektedir. Bilginin kaynağı ise JİTEM’in kuruluşu esnasında bölgede kendisine başvurulan önemli bir kişi, kendi çevresinde etkin ve aşireti içerisinde söz sahibidir. Sadece adının baş harflerini vereceğim bu kişi Hizbullah cemaati tarafından sorgulanmış ve sorgusunda bu ifadeleri kendisi vermiştir. M.K. :“Ben Mardin bölgesinde resmi bir sıfata sahiptim. Tam olarak hatırlamıyorum fakat ya 86 yada 87 yılı idi. Yanıma yüzbaşı rütbesi ile Celil isminde ve yine subay olduğunu bildiğim fakat rütbesini tam olarak bilmediğim Cem Ersever adında sivil kıyafetli iki kişi geldi. Bunlar bölgeyi dolaşıyorlardı. Bölgede devlet nezdinde sicilleri temiz ve devlet yanlısı bilinen önemli adamları ve aileleri ziyaret edip sosyal araştırma ve kendi faaliyetleri için altyapı çalışmaları yapıyorlardı. Bana; “ Teröre karşı verdiğimiz mücadele yetersiz ve neticesiz kalıyor. Yasalar ve prosedürler elimizi kolumuzu bağlıyor. Bu şekilde Teröre karşı mücadele veremeyiz. Teröre karşı onların kullandıkları yöntemlerle mücadele etmek lazımdır. Biz yeni bir teşkilat şeklinde ve tamamıyla Teröristlerin anladığı dilden ona karşı mücadele vereceğiz. Bu nedenle sizin gibilerinin bize destek vermesi gerekir.” Şeklinde konuştular ve destek istediler. Ben de; elimden gelen desteği vereceğimi ve her emre hazır olduğumu söyledim. Daha sonra onlarla beraber benim gibi birkaç kişiyi ziyaret ettik.”….. PKK’nın, silahlı mücadele başlattığı 84 yılında, devletin güvenlik ve istihbarat birimlerinin yetersiz kaldığını her kes biliyor. Nitekim kendileri de bunu açıkça itiraf ediyorlar. Yavaş yavaş “köy koruculuğu” ve “JİTEM” gibi özel birimler oluşturularak farklı yöntem ve taktiklere yöneldiler. Bölgenin her tarafında kadimden devlet taraftarı olan aileler ve PKK’nın devletin kucağına ittiği aile ve kişilerin desteği ile JİTEM ve devletin diğer güvenlik ve istihbarat birimleri rahatlıkla faaliyet gösterebildiler. Gayri resmi kuvvetleri ise itirafçılar ve devşirdikleri ajan ve muhbirlerdir. İsmi ne olursa olsun, ister JİT, ister JİTEM, ister gruplar komutanlığı, ister MİT ya da Polis İstihbaratı fark etmez. Kazara ortaya çıkan bilgi ve belgeler, bu birimlerde görev yaptıktan sonra görevleri ile ilgili itiraflarda bulunanlar, pratik olarak bölgede uygulananlar, Hizbullah cemaatinin özellikle ajan ve muhbir sorgularından ortaya çıkardığı taktik ve yöntemler ve bütün bunlar korkusuzca icra edildiğinden herkesin şahid olması ve şahadetiyle şüphe götürmeyecek bir derecede ispatlanmıştır ki; rejim, kendisi için tehlike gördüğü cemiyet, oluşum, örgüt ve gerekirse bir halka karşı ne kanun ne hak ne nizam tanır! İttihat ve Terakki’nin mirası olan bu politika, bu rejimin başa gelişi ve bu güne kadar varlığını sürdürmesinin temel esası olmuştur. Ergenekon davasına gelince; tabiri caiz ise patlamak üzere olan barajda küçük gedikler açmak suretiyle barajın patlamasını önlemeye benzer. Hani Milli Şef döneminde yapılan zulüm ve baskılar rejimi yıkılma seviyesine getirmişti de Adnan Menderes iktidara getirilip bu vesilesiyle yıkılmak üzere olan rejim, yıkılma tehlikesinden kurtarılmıştı. Rejimi yıkılma gibi bir tehlikeden kurtaran Adnan Menderes büyük bir hizmeti yapmasına rağmen idam sehpasına çıkarılmaktan kurtulmamıştı. Bu davanın bir netice getireceğini beklemek ise; rejimin bindiği dalı kesmesi demektir. Selam ve dua ile…. Said GABARİ |