Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
EL ALÎM Bu ismi şerif; her şeyi çok iyi bilen demektir.
Buna göre Allah (cc); her şeyi eksiksiz ve istisnasız bir şekilde tam olarak bilir. Bilmediği veya hakkında eksik bilgi sahibi olduğu herhangi bir şey düşünülemez. Canlı veya cansız her varlığın başlangıcını, yapısını, içini, dışını, hareketini, üzerinde bulunduğu hali, varacağı yeri ve sonunu tam olarak, bütün ayrıntı ve incelikleriyle bilir.
Allah (cc) için bilme konusunda geçmiş, şimdi veya gelecek açısından hiçbir fark yoktur. Geçmişi ve geçmişte olanları bildiği gibi, şu anda olan ve gelecekte olacak şeyleri de aynı derecede bilmektedir. O’nun için zaman, mekan, gizli, açık, olmuş veya olacak arasında bir fark yoktur, hepsi aynıdır. Bunlar, insanlar için geçerli olan şeylerdir.
“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır, onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir, O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am 59)
“Yaratan bilmez olur mu hiç? O her şeyi inceden inceye bilen, her şeyden haberdar olandır.” (Mülk 14)
İnsanlar açısından ilim; tanıma ve öğrenmenin bellekte aldığı şekil olarak tarif edilebilir. İnsan, sahip olduğu akıl ve yeteneği oranında bilgi sahibi olur. Gerek akıl ve gerekse nakil yoluyla elde ettiği bilgileri doğuştan beraberinde getirmez, sonradan elde eder, ulaşabildiği şeyler hakkında gücü ve imkanı nispetinde elde eder, dolayısıyla gücünün yetmediği, imkanının elvermediği ve ulaşamadığı sayısız şeyler vardır ki bunlar hakkında hiçbir şey bilmez. İnsan, varlık aleminde ulaşabildiği eşyayı, özelliklerini ve hareketlerini keşfeder, bunları tanır, haklarında bilgi edinir, bunlardan yararlanma yollarını araştırıp bulur, bunlarla yeni keşifler ve aletler yapar. Böylelikle insan, birçok konu hakkında ilim sahibi olabilmekte, bazı konularda uzmanlaşabilmektedir. Bunun neticesi olarak birçok kullanım araçları meydana getirebilmektedir.
Ancak tüm bunlar, ilmin insan ile ilgili boyutudur ve dolayısıyla insanın güç, kabiliyet ve imkanlarıyla sınırlı olup mutlak değildir.
İlmin Allah (cc) ile ilgili boyutu ise öyle değildir. O’nun ilmi her şey hakkında tam ve mutlaktır. Çünkü her şeyi O yaratmıştır, neyi yarattığını, nasıl yarattığını, hangi şeye ne gibi özellikler verdiğini en iyi O bilir.
Elektronik yeni bir alet yapan bir insanı düşünün. O aleti vücuda getirdiğine göre, kullandığı malzemelerin özellikleri ve bunları bir araya getirip o aletin icra edeceği işlev hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmalıdır ki söz konusu aleti yapabilsin. Yoksa bilmeden ve yeteri kadar bilgi sahibi olmadan onu yapmak mümkün olmaz.
Dolayısıyla bütün bu kainatı ve içindekilerini yaratan Allah (cc), her şeyi bilendir. İnsanın yaptığı amelleri ve konuştuklarını hakkıyla bildiği gibi, içinden geçirdiklerini, duygu ve düşüncelerini de tam olarak bilir.
“Bilin ki, Allah içinizden geçeni bilir. (O halde) Ondan sakının.” (Bakara 235)
Burada Mü’min kula düşen; hayatının her anında Allah’ın (cc) Alim sıfatını hatırında tutması, gönlünden geçirdiklerini, konuştuklarını ve yaptıklarını Alim olan Allah’ın hakkıyla bildiğini unutmamasıdır. Böylelikle kendini kontrol etmelidir.
EL KÂBID Bu ismi şerif; sıkan, daraltan anlamındadır.
Bu dünya hayatı bir imtihandan ibarettir. İnsan; hem şer ve hem de hayır ile imtihan edildiği gibi, zenginlik ve fakirlik, bolluk ve yokluk, darlık ve genişlik, huzur ve sıkıntı ile de imtihandan geçirilir. Zengin iken fakir kılınır, elindeki mal ve mülk alınır, imkan ve fırsatlar yok edilir, bolluk içinde iken yokluk içine konur. İşte bunlar, Allah’ın (cc) Kâbıd isminin tecellileridir.
“Allah'a, kat kat karşılığını arttıracağı güzel bir ödünç verecek olan kimdir? Allah hem daraltır, hem genişletir ve siz O'na döndürüleceksiniz.” (Bakara 245)
Böylelikle insanın bunlara karşı nasıl davrandığına, hakta sabredip etmediğine, iman ve salih amel üzere sebat edip etmediğine, Rabbine karşı gelip gelmediğine bakılır. Diğer bir ifadeyle, insanoğlu bütün bu durumlarda ne olduğunu, hangi yolun yolcusu olduğunu, hak yada batıl ehli olduğunu, Rabbine karşı kulluk vazifesini yerine getirip getirmediğini tavırlarıyla ve amelleriyle göstermiş olur.
Şunu unutmamak gerekir ki; her şeyi yaratan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibidir ve mülkünde istediği şekilde tasarruf eder. Bununla birlikte kulunu her yönden imtihan eder. Kulun, sahip olduğunu zannettiği mal, mülk, evlat, imkan, fırsat, makam gibi dünyalık her şeyin asıl ve gerçek sahibi Allah’tır. Bunlar kendisine verilmişse bir imtihandan geçirilmektedir ve eğer Rabbine karşı kulluk vazifesini unutur ve hak yolda tasarrufta bulunmazsa, ahirette bunun hesabını vereceği gibi dünyada da Allah dilediği zaman ona Kâbıd ismiyle mukabelede bulunur ve bunları onun elinden alır, onu çepeçevre kuşatarak sıkar ve daraltır.
“O halde gücünüz yettiğince Allah'a isyandan kaçının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Eğer Allah'a (rızası uğruna) ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.” (Teğabun 16, 17)