Allah’ın
adıyla!
ALLAH’IN GÜZEL İSİMLERİ
EL–VÂLÎ
Bu
ismi şerif; bütün mahlukatı idare edip işlerini yoluna koyan anlamındadır.
Buna göre Allah (cc); bütün kainatı ve içindekileri, sınırsız ilmi ve kudretiyle
sevk ve idare etmekte, hikmet ve adaletiyle her şeyi yerli yerinde yapmaktadır.
Varlık alemindeki hiçbir şey başıboş değildir. Kainat ve içindeki her şey,
mükemmel bir düzen ve intizam içindedir. Hayat, bu düzen ve intizam üzere devam
etmektedir. Bu ise, kusursuz bir idare ile mümkündür.
Varlık alemine baktığımızda; cansızlar diye isimlendirdiğimiz cisimler,
insanlar, hayvanlar, bitkiler, bütün bunların sahip olduğu özellikler, varlık
alemindeki konum ve fonksiyonları, hareket ve yaşamları ile birbirleriyle olan
münasebetlerinin tümü, hayatın devam etmesi için mükemmel bir sistem ve işleyiş
içinde bulunmaktadırlar. Hepsinin merkezinde ise insan bulunmaktadır.
“De ki: Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlere kim
hükmediyor? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi
düzenleyip idare eden kimdir? Onlar: Allah'tır! diyecekler. O halde; O'na karşı
gelmekten sakınmaz mısınız de.” (Yunus 31)
Güneş, ay, dünya, dünyayı saran tabakalar, su, toprak, hava, bitkiler….her biri
üzerine düşeni yapmakta, kendisinden beklenen fonksiyonu icra etmekte ve asla
bunun dışına çıkmamaktadırlar.
Bütün bunların her birine bir takım özellikler veren, icra edecekleri fonksiyona
göre düzene koyan ve aralarında mükemmel bir nizam oluşturan Allah (cc); sonsuz
kudret ve ilmiyle hepsini kontrolünde tuttuğu ve idare ettiği gibi, bütün
insanları da aynı şekilde her yönleriyle kuşatmış olup onları kontrol ve
idaresinde tutmaktadır. Bununla birlikte, imtihan vesilesiyle insanlara irade
vermiş, istedikleri amellerde bulunmalarına müsaade etmiştir. Ancak hiçbir
insan, O’nun kontrol ve idaresinin dışına çıkmaya güç yetirememekte, izin
vermediği bir işi yapamamaktadır.
Aynı zamanda, kendisine yönelen ve kendisinden isteyen Mü’min kullarının
işlerini yoluna koyar. Bunun için güzel sebepler hazırlar, hayırlı kapılar açar
ve hayırlı işlerinde onları muvaffak kılar. Çünkü her şeyin idare ve kontrolü
O’nun elindedir. İnsanlar kendi yanlarında her ne yaparlarsa yapsınlar, O bir
şeyi diledi mi, O’nun dilediği şekilde olur. Mülk O’nundur, mülkünde tasarruf
sahibi O’dur ve O, her şeye hükmünü geçirir.
EL–MÜTEÂLÎ
Bu ismi şerif; aklın tasavvur edebileceği her türlü özellik, hal ve tavırlardan
yüce ve eksikliklerden münezzeh olan anlamındadır.
Buna göre Allah (cc); insan aklının hayal edebileceği her şeyden uzak, bunlardan
pek yüce ve her kusurdan münezzehtir.
İnsan mahluktur, her yönüyle eksiktir. Aklı sınırlı, gücü sınırlı, hayali
sınırlıdır. Allah (cc) ise Halıktır, bütün varlığın tek yaratıcısıdır ve O,
hiçbir yönüyle yaratılmışlara benzememektedir. Dolayısıyla insan, Allah’ı
hakkıyla hayal ve idrak edememektedir. O’nun zatı, sıfatları ve fiillerini
hakkıyla kavrayamamaktadır.
İnsan, Allah (cc) hakkında her ne düşünürse düşünsün, O bundan başkasıdır.
Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde hiçbir eksiklik, kusur, hata ve yanlışlık
yoktur. Her yönüyle kamildir, zatında ve sıfatlarında değişme olmaz. O, hiçbir
şeye muhtaç değildir, ancak her şey O’na muhtaçtır. O’nun varlığının başlangıcı
olmadığı gibi sonu da yoktur ve her şeyin yaratıcısı O’dur.
Dolayısıyla Allah (cc), el–Müteâlî’dir, yüceler yücesidir, aklın ve hayalin
ulaşamayacağı yüceliktedir.
“Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah onların
vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir.” (Zuhruf 82)
“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur” (Şura 11)
“Hiçbir şey O’na denk değildir” (İhlas 4)
EL–BERR
Bu ismi şerif; kullarına karşı çok şefkatli olup iyiliği, ihsanı, keremi ve
bahşetmesi çok olan anlamındadır.
Buna göre Allah (cc); kullarına karşı daima şefkatlidir, onlara kolaylık diler,
lütuf, ihsan ve ikramda bulunur.
Allah (cc); bütün kainatın yaratıcısı ve sahibidir. Bütün hazineler O’nun
elindedir ve O’nun hazineleri tükenmez. Bununla birlikte, kullarına karşı son
derece şefkatli ve merhametlidir. Onlara daima kolaylık diler, zorluk dilemez.
Kulların doğruluktan sapmaları ve kötülük yapmaları O’nu razı etmez, aksine
doğruluk ve hayır üzere olmalarını ister ve bundan razı olur. Kullarına iyi olan
şeyleri emredip kötü olan şeyleri nehyettiği gibi, onların da kendi aralarında
iyiliği emredip kötülükten nehyetmelerini istemiştir. Kullarına karşı o kadar
lütufkardır ki, yapmadıkları halde kalplerinden iyi bir şey geçirdiklerinde
bile, yapmışlar gibi onlara mükafatını verir, ama kötü bir şey geçirdiklerinde,
yapmayıncaya kadar onları cezalandırmaz.
“……….Hiç kuşkusuz Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.” (Bakara 27)
“Şüphesiz, biz bundan önce O'na dua edip O’dan diliyorduk. Gerçekten O, iyiliği
bol, merhameti çok olandır.” (Tur 28)
Allah’ın (cc) kullarına karşı çokça lütuf ve ikramda bulunduğu, yaşamın her
alanında kendisini açıkça göstermektedir. İnsanlara o kadar çok ve çeşitli
nimetler vermiştir ki, bunları saymaya kesinlikle ömür yetmez.
İnsanın sahip olduğu maddi ve manevi özelliklerin her biri başlı başına kıymeti
ölçülmez birer nimettirler. Akılsız bir insana akıl vermek, hiç gözü olmayan
birine göz vermek, dilsiz veya kulaksız birine dil ve kulak vermek mümkün müdür?
İnsandaki duygular ise her biri apayrı birer alem. Sevgi, şefkat, merhamet,
gülme gibi duygular olmazsa insan nasıl bir varlık haline gelir? Bunların
yanısıra, cinslerini dahi tespit etmekte zorlandığımız kadar bol ve çeşitte olan
yiyecek ve içecekler insanın hizmetine sunulmuştur.
“Eğer Allah'ın nimetlerini sayacak olursanız, onlar saymakla bitiremezsiniz.
Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” (Nahl 18)
Ancak bütün kainatı ve içindekileri yaratıp insanı bu kainatın efendisi
kılmasına, bütün eşyayı onun hizmetine sunup bu kadar nimet vermesine rağmen,
pek çok insan nankörlük yapıp Rabbine karşı isyan etmekte, O’na kulluğu bırakıp
nefsi arzularının peşinden koşmaktadır. Ama bu halde bile, hayattaki bütün
nimetlerden istifade etmektedir.
ET–TEVVÂB
Bu ismi şerif; tevbeleri kabul edip günahları bağışlayan demektir.
Buna göre Allah (cc); hata ve günahlarından pişmanlık duyup bunlardan dönerek
Rabbine yönelen kullarının tevbelerini kabul eder ve onların günahlarını
bağışlar.
Tevbe, pişman olup dönmek demektir. Tevvab ise, tevbenin mübalağa sigasıdır ve
tevbeleri çok çok kabul eden anlamındadır.
Bu dünya, imtihan dünyasıdır ve insan, bir hayat sınavından geçmektedir. Ölümden
sonra, bu dünyada yaptıkları her şeyden dolayı hesaba çekilecek, kötülüklerine
karşı ceza, iyiliklerine karşı mükafat görecektir ve bu imtihan bir kereliktir,
bunun tekrarı söz konusu değildir. Mükafat yeri olan Cennet, insan aklının ve
hayalinin tasavvur edemeyeceği güzelliklerle donatıldığı gibi, Cehennem de aynı
şekilde tasavvur dahi edilemeyecek şekilde azap ve eziyetlerin görüldüğü kötü
bir yerdir. Onun için insanın bu dünya hayatında iken yaptıkları şeyler son
derece önemlidir. Onun ahiret hayatını belirlemektedir. Cennet veya Cehenneme
açılan birer kapı hükmündedir.
İnsan ise zayıftır, eksiktir. Her zaman aynı derecede hareket edememektedir.
Aklıyla hareket ettiği gibi, duygularıyla da hareket edebilmektedir. Çünkü
içinde bulunduğu ortamın tesirinde kalmaktadır. Bu tesir bazen olumlu iken,
bazen de olumsuz olabilmektedir. İçinde bulunduğu ortamda iyi insanlar
olabileceği gibi, kötü insanlar da bulunabilmekte ve her zaman iyi insanların
ortama hakim olması söz konusu olmayabilmektedir, bir çok kere kötü insanlar
ortama hakim olup kötülüklerinin tesiri bütün ortamı kaplayabilmektedir.
Böylece birçok insan, bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek
doğruluktan sapmakta ve kötülüklere bulaşmaktadır. Bazıları bunu benimsemekte,
bilerek tercih etmekte ve bunda ısrar edip devam etmektedir. Ancak bazıları ise
yaptığı kötülüklerden pişmanlık duymakta ve dönmek istemektedir. İşte burada,
kullarına karşı sonsuz derecede şefkatli ve merhametli olan Allah (cc); onların
imdadına yetişmekte, tevbelerini kabul edip günahlarını bağışlamaktadır.
Eğer Allah (cc); kullarına karşı Tevvab olmasaydı, onların yapmış oldukları
günahlarını bağışlamaz ve gereken cezayı verecek olsaydı, hiçbir insan cezasız
kalmaz, belki Cehennem insanların ahiretteki mekanı olacaktı. Allah (cc), bunu
yapabilirdi. Hiçbir insan da ahirette buna itiraz edemezdi. Çünkü insanlara akıl
ve düşünme yeteneği vermiş, onlara her dönemde peygamberler ve kitaplar
göndererek hak ve batılı beyan etmiş, bu dünyadaki hayatın imtihan olduğunu,
burada yapılanların hesabının ahirette sorulacağını, O’na kullukta bulunanların
Cennete, isyan edenlerin Cehenneme konulacağını haber vermiştir.
“Eğer Allah'ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul
eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (haliniz nice olurdu.)?” (Nur 10)
Ancak Allah (cc); kullarına karşı son derece şefkatli ve merhametlidir. Onlara
ceza değil, mükafat vermek ister. Bütün günahlarına rağmen, pişmanlık duyup
tevbe edenlere kapıyı kapatmaz, aksine bütün kapıları açık tutar, tevbelerini
kabul ederek onlara merhamette bulunur.
“İndirdiğimiz delilleri ve doğru yolu Kitab'ta insanlara açıkladıktan sonra
gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder, hem lanetçiler lanet
eder. Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler ve gerçeği ortaya koyanlar
müstesna. İşte onların tevbesini kabul ederim. Ben, tevbeleri çokça kabul eden
ve çokça merhamet edenim.” (Bakara 159, 160)
Allah’a emanet olun.
M. ALİYÊ XERZÎ
|