Allah’ın
adıyla!
ALLAH’IN GÜZEL İSİMLERİ
MÂLİKÜ’L–MÜLK
Bu ismi şerif; mülkün asıl ve daimi sahibi demektir.
Buna göre Allah (cc); bütün kainatın ve içindeki her şeyin asıl ve daimi
sahibidir. Hepsini O yaratmış, O idare etmekte ve hepsinin üzerinde mutlak
olarak tasarruf sahibidir.
Etrafımıza
baktığımızda cansız cisimler, bitkiler, hayvanlar ve insanları görürüz.
İnsanların diğerlerine hükmettiğini ve kontrolüne alıp istifade ettiğini
görürüz. Bu nedenle de gördüğümüz maddi eşyanın her birinin, bir insana ait
olduğunu ve bu insanın onların sahibi olduğunu düşünürüz.
Halbuki insanlar da, diğerleri de ve kainat içindeki bütün varlıklar da
kendiliğinden var olamadığı gibi, kendi başlarına varlıklarını da
sürdürememektedirler. Hepsini alemlerin Rabbi olan Allah (cc) yaratmıştır. Her
birine bir takım özellikler vermiştir. Canlı varlıkların hayatlarını
sürdürebilmesi için uygun bir hayat ortamı meydana getirmiştir. Tümü arasında
mükemmel bir denge ve düzen oluşturmuş ve insanı hayatın merkezine alarak
diğerlerini onun hizmetine vermiştir. Bu sebeple insan, onları kontrolüne alıp
istifade edebilmektedir.
“Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O bir çocuk edinmemiştir, mülkünde ortağı
yoktur. Her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir.” (Furkan 2)
Bundan dolayı insanın kendisi de ve sahip olarak göründüğü bütün maddi eşya da,
asıl olarak onları yaratan, yaşatan ve idare eden Allah’a (cc) aittir. Allah (cc)
var etmemiş olsaydı, insan, elindeki hiçbir maddi eşyayı var edemez ve asla
sahip olamazdı. Allah (cc) yaşam için uygun ortam oluşturmaz ve yaşamalarına
müsaade etmemiş olsaydı, insanın sahip olduğu bağ, bahçe, içlerindeki bitkiler,
ağaçlar, sebze, meyve ve hayvanların hiç biri varlığını sürdüremez ve
yaşayamazdı, bu konuda insan hiçbir şey de yapamazdı. İnsan da dahil olmak
üzere, bütün varlığı yaratan, onları idare eden, varlıklarını sürdürmelerini
sağlayan, her an kontrolünde tutan ve istediği gibi hükmedip her türlü
tasarrufta bulunan yegane güç Allah’tır (cc).
“O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir ve Allah her şeye
şahittir.” (Buruc 9)
O halde mülkün asıl ve daimi sahibi yüce Allah’tır (cc). İnsanlara her türlü
nimeti bahşeden ve mülkünden onlara veren de O’dur. İnsanlar, O’nun dilediği
kadarıyla mülkünden istifade eder ve üzerinde tasarrufta bulunabilirler. O (cc)
ise, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder, mülkünden dilediğine, dilediği kadar
verir, dilediğinden alır. Hiç kimsenin de buna itiraz etme hakkı yoktur.
“Deki: ey mülkün sahibi Allahım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de
mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin, hayır
yalnız senin elindedir, muhakkak ki sen her şeye kadirsin.” (Al–i İmran 26)
ZÜL–CELÂLİ VEL–İKRAM
Bu ismi şerif; Celal ve İkram sahibi demektir. Celal; büyüklük, yücelik
demektir. Dolayısıyla bu ismi şerif; kemalatın zirvesinde bulunan bir büyüklük
ve yücelik sahibi olan, sonsuz kerem ve ikram sahibi olan manasındadır.
Buna göre Allah (cc); zatı, sıfatları ve fiilleriyle bir bütün olarak kemalatın
zirvesinde olup yüceler yücesidir ve dolayısıyla ululuğun, büyüklük ve yüceliğin
sahibidir. Bu büyüklük ve yüceliğe denk düşecek şekilde Kerîm’dir ve ikram
sahibidir.
Büyük düşünen, büyük işler yapan, insanlara akıl ve fikriyle yol gösterip onlara
öncülük eden ve elindeki imkanları insanların hizmetine sunan insanlar için; ‘ne
büyük insan’, ‘çok büyük bir insan’, ‘yüce bir insan’ gibi tabirler kullanılır.
Yani, diğer insanlara nispetle daha üstün özelliklere sahip olduğu ve daha büyük
işler yaptığı için bu şekilde isimlendirilir.
Şu kainata ve içindekilere baktığımızda, bu anlamda sınırsız bir büyüklük ve
hayale sığmayan bir yücelik görürüz. Aynı şekilde, dünya hayatındaki kusursuz
düzen ve dengeye baktığımızda, insanlar ve diğer canlılar için oluşturulan hayat
ortamı ve bu ortamda onlara sunulan sayısız güzellik ve nimetler ile ikram
edilenlere baktığımızda, tarif edilemeyecek bir büyüklük ve kerem görülür.
Bunlar ise; Allah’ın (cc) sonsuz büyüklük ve yüceliğinin eserleridir.
“Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.” (İnsan 20)
Allah (cc); zatıyla yücedir, sıfatlarıyla yücedir ve fiilleriyle yücedir.
Büyüklük ve yüceliğin bütün özellikleri kemal derecesinde O’nun zatı, sıfatı ve
fiillerinde vardır. O (cc); Azîm’dir, Aliyy’dir, Müteâlî’dir, Kebîr’dir,
Celîl’dir. Büyüklük ve yüceliği ifade eden bütün kemal sıfatlar O’nundur. O (cc);
Rahman’dır, Latîf’tir, Vehhab’tır, Kerîm’dir. Kullarına karşı son derece
şefkatli, merhametli ve ikram edicidir. Bağış, lütuf ve ikramı ifade eden bütün
güzel ve kemal sıfatlar O’nundur.
O halde alemlerin Rabbi olan Allah (cc); Celal ve İkram sahibidir. Büyüklük,
yücelik, kerem ve ikram sahibidir.
“Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı yüceler yücesidir.” (Rahman 78)
EL–MUKSİT
Bu ismi şerif; çok adil olan, insaf ve merhameti çok olup bütün işlerini
adalet ve merhamet üzere birbirine denk ve yerli yerinde yapan anlamlarına
gelmektedir.
Buna göre Allah (cc); bütün işlerinde merhamet, adalet ve dengeyi gözetir.
Varlıkları yaratmada, onları yaşatmada, aralarında hükmetmede adalet ve dengeyi
gözetir.
Allah (cc); kainatı ve içindeki bütün varlıkları, yapılarıyla, özellikleriyle,
varlıklarını sürdürmeleri ve yaşamlarıyla, birbirlerine nispetle konum, şekil ve
fonksiyonlarıyla dengeli, uyumlu ve düzen üzere yaratmıştır. Etrafımıza
baktığımızda, gördüğümüz bütün varlıklarda bunu müşahede edebiliriz.
İnsanların fiziki yapısı, boyu, sureti, organları, kendilerinden istifade ittiği
büyük ve küçükbaş hayvanların yapısı, bitkilerin boyu, şekli ve yapısı,
ağaçların şekli, yapısı, yüksekliği, verdikleri meyveler, bunların şekil ve
büyüklükleri, yapı ve özellikleri, esen rüzgarın yapı ve özellikleri, yağan
yağmurun taneleri ile bunların haricinde kalan diğer cisimleri düşünelim.
Hepsinin arasında mükemmel bir uyum ve denge olduğunu görürüz. Bu; Alîm, Hakîm
ve Kadîr olan Allah’ın (cc) yüce sanatı ve kusursuz eseridir. Her şeyi denge ve
uyum içinde yaratıp yaşattığının göstergesidir.
Aynı şekilde Allah (cc), bütün insanlar ile diğer canlılar arasında merhamet,
adalet ve dengeyi gözetir, aralarına uyum ve denge koyar, insanlar arasındaki
sosyal hayatı denge ve uyum üzere devam ettirir. Eğer insanlar arasındaki sosyal
hayatın gidişatı tamamen insan elinde olsa ve insan buna tamamen hükmedebilse,
acaba nasıl bir tablo ortaya çıkardı? Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, hayat alt
üst olurdu. Sosyal denge diye bir şey kalmazdı. Kim çöpçü olmak isteyecek, kim
fakir olmak ve alt düzeydeki ağır işlerde çalışmak isteyecek, kim çiftçilik veya
hayvancılık yapacak, kim kanalizasyonlarda, yer altı mahzenlerinde, dağ
başlarında ve inşaatlarda çalışacaktı?..
Hayatın devam etmesi ve insanlar arasındaki sosyal dengenin oluşması için bu ve
benzer işlerin yapılması kaçınılmazdır. Eğer insanın kendi tercihine bırakılsa,
her halde bazı işleri kimse yapmazdı. Ancak görüyoruz ki insanlar arasında bu
açıdan sosyal bir denge söz konusudur. Çiftçilik yapan da, hayvancılık yapan da,
inşaat, yol, kanalizasyon, su, elektrik gibi alt yapı işlerini yapan da,
terzilik, kasaplık, manavlık, bakkallık, berberlik, tamircilik ve ev eşyası
yapan da bulunmakta ve böylece insanlar birbirlerini tamamlamakta, sosyal
hayatta ihtiyaç duydukları işler görülmektedir. Zahiren, bazı insanların refah
ve bazı insanların sefalet içinde olduğu görünse de bu, söz konusu dengenin
oluşması için sebepler zincirini meydana getirmektedir. Bunların hiç biri
tesadüf değildir. Hayatın devamı ve sosyal yaşamın bir denge üzere bulunması
açısından bunların olması kaçınılmaz olduğuna göre, hepsi bir hesap ve kitap
iledir.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, insanlar bu dünyada bir hayat sınavından
geçmektedir. Bir yandan bu olurken, diğer yandan her kes, bulunduğu hal ile ve
sahip olduğu şeyler ile imtihan edilmektedir. Fakir, fakirlik haliyle, zengin,
zenginlik hali ve zenginliğin beraberinde getirdiği yükümlülük ile imtihan
edilmektedir. Şükreden ile nankörlük eden, hamd eden ile isyan eden, iyilik
yapan ile kötülük yapan, Allah’a karşı kulluk görevini yapan ile Allah’ı
tanımayanlar birbirlerinden ayrılacak ve Allah (cc); bütün bunlara karşılık
vererek iyilere mükafat, kötülere mücazatta bulunacaktır. Hiç kimse yaptığıyla
kalmayacak, Allah’ın (cc) adaleti her kes için tecelli edecektir.
Allah (cc), her işinde adaleti gözetip her işini yerli yerinde yaptığı gibi bunu
bizlere de emretmektedir.
“Muhakkak ki Allah; adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin
işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt
veriyor.” (Nahl 90)
EL–CÂMİU
Bu ismi şerif; istediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan, hesap
gününde bütün kullarını toplayan demektir.
Buna göre Allah (cc); her neyi ve kimi dilerse, dilediği zamanda ve dilediği
yerde toplayabilir.
Kainatı ve içindekileri yaratan, yaşatan ve kontrolü altında tutan Allah’tır (cc).
Hiçbir şey O’nun ilmi ve kudretinin dışında değildir. Bütün varlıklar üzerinde
yegane tasarruf sahibidir. O halde, onları istediği yerde, istediği zamanda ve
istediği şekilde toplamaya da kadirdir.
Bununla birlikte Allah (cc); hesap gününde bütün insanları toplayacak, onlardan
hesap aldıktan sonra iyileri Cennette, kötüleri ise Cehennemde toplayacaktır.
“Kendinden başka ilâh olmayan Allah, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya
toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Allah'tan daha doğru sözlü kim
olabilir?” (Nisa 87)
Bilindiği gibi bu dünya hayatı bir sınavdan ibarettir ve insan, bu dünyada
yaptıklarından dolayı hesaba çekilecektir. Bunun için Allah (cc) bu dünya
hayatına son verdikten ve bütün insanların canlarını aldıktan sonra, hesaplarını
almak ve durumlarına göre mükafat veya cezalarını vermek üzere onları tekrar
diriltir ve hepsini bir araya getirip toplar. Bu, ruhlar aleminden sonra, ilk
olarak insanların tümünün bir araya getirilip toplanmasıdır. Bu dünyada kim ne
yapmışsa, ondan onun hesabını alır ve iyilik yapanları Cennete koyar, onları
orada bir araya getirir. Bu da, iyilerin tümünün bir yerde bir araya getirilip
toplanmasıdır. Kötülük yapanları ve cezayı hakkedenleri de Cehenneme koyar,
onları da orada bir araya getirir. Bu da, kötülerin tümünün bir yerde bir araya
getirilip toplanmasıdır. Böylece her kes, hakkettiği karşılığı bulur ve
hakkettiği yere yerleştirilmiş olur.
“Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.”
(Nisa 140)
“İman edip iyi işler yapanlara gelince, onlar, cennette nimetlere ve sevince
mazhar olacaklardır.” (Rum 15)
Allah (cc); her şey üzerine kadirdir. Bütün bunları yapmak O’na her hangi bir
külfet getirmez. Öldükten sonra çürüyen ve suya, toprağa ve havaya zerreler
halinde dağılan insan bedenini tekrar birleştirip bir araya getirmeye ve yeniden
diriltmeye kadirdir.
“İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanır?” (Kiyamet
3)
Bu dünyada, hayat için lazım olan, birbirine benzeyen veya benzemeyen, aynı
cinsten veya farklı cinsten olan nice şeyleri bir araya getirmeye, onları
hayatın devamı için sebepler zincirinde birer halka kılıp bir arada tutmaya
kadirdir.
“Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da O'nun
delillerindendir. O dilediği zaman bunları bir araya toplamaya da kadirdir.”
(Şura 29)
“Görmez misin ki Allah bir takım bulutları (çıkarıp) sürüyor; sonra onları bir
araya getirip üst üste yığıyor.” (Nur 43)
Dilerse; bu dünya hayatında bütün Mü’minleri bir araya getirir, aynı bayrak
altında toplar, aralarında güçlü bir birlik meydana getirir. Rasulullah (sav) ve
ardından gelen Hülefa–i Raşidin döneminde olduğu gibi.
“Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın.
Nerede olursanız olun, sonunda Allah sizi bir araya getirir. Allah şüphesiz her
şeye Kadir'dir.” (Bakara 148)
Allah’a emanet olun.
M. ALİYÊ XERZÎ
|