Allah’ın
adıyla!
ALLAH’IN GÜZEL İSİMLERİ
ED–DÂRR
Bu ismi şerif; elem ve zarar verici şeyleri yaratan anlamındadır.
Buna göre Allah (cc); zarar veren şeyleri yaratır ve dilediğine verir.
Bu
dünya hayatı bir imtihandan ibarettir. Onun için insanoğlunun hayatta
karşılaşabileceği her ne varsa, bunların tümünü bu açıdan değerlendirmek
gerekir. Her türlü hadiseye bakış ve değerlendirmenin başlangıç noktası budur.
Eğer bu şekilde bakılmaz ve değerlendirilmezse, yanlış neticeler elde edilir.
Bu bakımdan öncelikle şunun bilinmesi gerekir ki; imtihandan geçirilmekte olan
insanın, bu dünya hayatında tercihini neyden yana koyacağını, iyilik yolunu mu
yoksa kötülük yolunu mu tercih edeceğini, hayırlı işlerin mi yoksa şerli işlerin
mi ardından gideceğini, kısacası iyi biri mi yoksa kötü biri mi olacağını ortaya
çıkarıp gözler önüne sermek için, Allah (cc) hem hayrı ve hem de şerri
yaratmıştır. İmtihandan geçirilmekte olan insanın, hem iyilik yapabilecek ve hem
de kötülük yapabilecek pozisyonda olmasını sağlamıştır. Bu, imtihanın bir
gereğidir ve Allah (cc) insana, ikisi arasında tercih yapma konusunda irade
vermiştir.
“Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine
tabi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kafir olmadı. Fakat şeytanlar kafir
oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Harut ile Marut isimli iki meleğe
indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için
gönderildik, sakın yanlış inanıp da kafir olmayasınız, demeden hiç kimseye
(sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını
ayıracak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç
kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni
öğrenirler. Sihri satın alanların ahiretten nasibi olmadığını çok iyi
bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu
anlasalardı!” (Bakara 102)
Bununla birlikte; Allah (cc) her insanı, durumuna göre bir takım şeylerle de
dener. Hastalık verir, bela ve musibet verir, felaketlerle karşı karşıya
bırakır, mal varlığını elinden alır ve hakeza. Kime nasıl muamele ettiğinin,
kimi ne ile ve nasıl imtihandan geçirdiğinin sebep ve hikmetlerini en iyi bilen
O’dur. Bu imtihan diyarında, imtihandan istisna ettiği hiç kimse yoktur. Onun
için bela ve musibetler, zarar ve ziyan, elem ve ıstırap umumidir. Allah (cc),
imtihan vesilesiyle bunları kötü kullarına verdiği gibi iyi kullarına da verir.
“Her canlı ölümü tadacaktır. Nasıl davranacağınızı görelim diye sizi hem şer
ve hem de hayırla imtihandan geçiririz. Sonunda bize döneceksiniz.” (Enbiya 35)
Ancak ahirette durum farklıdır. Allah (cc), kötü kulları Cehenneme koyar ve
orada onlara azap verir. Artık imtihan bitmiş ve iyiler ile kötüler belli
olmuştur. Dolayısıyla artık Cehennem; kötüler için elem ve ıstırap görme, zarar
ve ziyana uğrama, ceza ve eziyet görme yeridir. Allah’ın (cc), ed–Dâr isimi
orada her yönüyle kötü kullar için tecelli edecektir.
“Allah erkek münafıklara da kadın münafıklara da kafirlere de içinde ebedî
kalacakları cehennem ateşini vadetti. O, onlara yeter. Allah onlara lânet
etmiştir! Onlar için devamlı bir azap vardır.” (Tevbe 68)
EN–NÂFİU
Bu ismi şerif; hayır ve fayda verici şeyleri yaratan demektir.
Buna göre Allah (cc); hayır ve fayda veren, kulların menfaatine olan şeyleri
yaratır, dilediğine ulaştırır.
Bu dünya, netice alma yeri değil, imtihandan geçirilme ve saf belirleme yeridir.
İyilerle kötülerin belli olacağı ve her insanın tercihini ortaya koyacağı
yerdir. Bunun için Allah (cc); hayrı da, şerri de yaratmıştır, fayda veren
şeyleri de, zarar veren şeyleri de yaratmıştır. İnsan ise, bunlar arasında
tercihini yapacak ve iradesini ortaya koyarak saf belirleyecektir.
Allah (cc), insanları hem hayır ile ve hem de şer ile imtihan ettiğinden, onlara
hem elem, eziyet, zarar, ziyan, bela ve musibetler verir ve hem de fayda,
menfaat, hayır, kazanç ve iyilikler verir. Bunları, bir takım sebeplere
bağlayarak yaratır ve ancak kendisinin bildiği hikmetlerle dilediği kuluna
verir. Kul ise, bu konularda iradesini ortaya koyar ve bu sebeplere yapışır.
Yoksa kulun kendisi hayrı da, şerri de var etmemektedir. Bunların asıl faili ve
müessiri de kendisi değildir. Zararın da faydanın da, hayrın da şerrin de asıl
yaratıcısı Allah’tır (cc).
Bununla birlikte Allah (cc); dilediği kuluna her türlü hayır ve faydayı verir,
ona menfaat ve kazançların yolunu açar. Bunları yaratır ve o kuluna ulaşması
için güzel sebepleri devreye koyar. Yeter ki kul ihlas ile Rabbine yönelsin,
elinden gelen her türlü gayreti sarf etsin, Allah yolunda başına gelenlere
hakkıyla sabretsin, ihtiyaç anında da Rabbi onu yalnız bırakmaz.
“Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O'ndan başka giderecek
yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun keremini geri çevirecek de yoktur. O,
hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Ve O bağışlayandır, esirgeyendir.”
(Yunus 107)
Ahirette ise; iman eden ve salih amellerde bulunan kullarına Allah (cc) her
türlü hayır ve menfaati yaratıp en güzel şekilde hazırlamıştır. Orada, onlara en
ufak bir sıkıntı verecek, gözlerin görmekten dahi rahatsız olacağı hiçbir şey
bulunmaz.
“(Allah'tan) Sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Hayır" dediler.
Bu dünyada güzel davrananlara, güzel mükafat vardır. Ahiret yurdu ise daha
hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir! Girecekleri yer, altlarından
ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada onlara, diledikleri her şey vardır. İşte
Allah, takva sahiplerini böyle mükafatlandırır.” (Nahl 30–31)
EN–NÛR
Bu ismi şerif; alemleri nurlandıran, dilediğine nur veren, zihinleri ve
gönülleri aydınlatan anlamlarındadır.
Buna göre Allah (cc); kainatın nurudur, her şey nurunu O’ndan alır, insanın
zihnini ve gönlünü aydınlatan O’dur.
Kur’an’ı Kerim ve hadislere baktığımızda nur kelimesi hem somut ve hem de soyut
bakımından birçok şey için kullanılmıştır. Ancak her iki durumda da; hakikatin
kendisi, gerçek, doğru, görünür olan, görünür hale getirip aydınlatan gibi
anlamlar yüklenmiştir.
Varlığı gerçek olan, hakikatin kendisi olan, zahir olup her yerde varlığı
hissedilebilen anlamında Allah (cc) nurdur. Gözler O’nun zatını göremiyor olsa
da, varlığı ve varlığının eserleri her şeyde açıktır.
“Allah, göklerin ve yerin nurudur…….” (Nur 35)
Allah (cc), bütün alemlerin, kainatın ve içindeki her şeyin yaratıcısı ve
idarecisi olduğu gibi, her şey de nurunu O’ndan alır. Nur, aydınlığın kaynağı
olduğu gibi, eşyayı da görünür kılar. Nurun yokluğu ise karanlık ve
görünmezliktir.
Nur, bilgi anlamında da kullanılır. Cehalete karanlık, zulumat dendiği gibi,
bilgi için de nur kullanılmıştır. Bu anlamda, gerçek bilginin kaynağı ve aynı
zamanda hidayet rehberi olması açısından ilahi kitaplar, Resuller ve dolayısıyla
bunlar vasıtasıyla gelen ilahi dinler için de nur kavramı kullanılmıştır. Çünkü
hayatın hakikatlerini ve bilginin gerçeğini insanlara tebliğ etmek ve doğruya
yöneltmek üzere gönderilmişlerdir.
“Sizi zulumattan nura çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur.
Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hadid, 9)
“Ey Peygamber, gerçekten biz seni bir şahid, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak
gönderdik. Ve kendi izniyle bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak
(gönderdik).” (Ahzab 45-46)
“Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de
Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.” (Tevbe 32)
Bunların kaynağının mutlak olarak Allah (cc) olması bakımından, Allah nurdur.
İlmin ve bilginin gerçek sahibi ve kaynağı Allah’tır. Her şeyin ilmi O’ndadır.
Bu açıdan da Allah (cc), kainatın nurudur. Hakikat ve hidayetin bilgisi O’dan
gelmektedir.
Nur, aynı zamanda Allah’ın (cc), onunla insanları hidayete erdirdiği ilahi bir
hakikattir.
“Allah; rızası peşinde koşanları, bu kitap sayesinde selamet yollarına
erdirir, onları, kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır, doğru yola iletir.”
(Maide 16)
Nur, bazen mükafat, gönüllerin hoşnutluğu ve bazen de etrafı aydınlatan ışık
anlamında kullanılmıştır.
“Allah'a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit
düşenlere, işte onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır.” (Hadid, 19)
"O gün mümin erkeklerin ve mümin kadınların nurlarının önlerinde ve sağlarında
koştuğunu görürsün. Melekler onlara "Bugün sizin müjdeniz altından ırmaklar akan
cennetlerdir..." (Hadid, 12)
Bazı hadislerde de Nur; Allah (cc), Kur’an, Namaz, sabır, salih amellerin
neticesi için kullanılmıştır.
Netice itibariyle Nur; Allah’ın bir ismidir. O (cc); Nur’dur ve bütün kainatın
nurudur. Yukarıda zikredilen bütün anlamlarıyla nurun kaynağıdır. Allah’ın Nur
olması; zatının, bildiğimiz manada ışıktan–nurdan olması demek değildir. Nurun
da yaratıcısı O’dur. Aynı zamanda melekleri nurdan yaratmıştır. O (cc) ise;
sonradan yaratılmışların hiç birine benzememektedir.
“Allah, göklerin ve yerin Nur'udur. O'nun nuru, içinde ışık bulunan bir
kandil gibidir. Kandil bir cam içindedir, cam ise sanki inci gibi parlayan bir
yıldızdır. Bu, ne tam doğuda ve ne de tam batıda bulunan bereketli zeytin
ağacından yakılır. Yağ, neredeyse ateş değmeden bile tutuşup ışık verecek kadar
saf ve parlaktır. Bu, nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur.
Allah insanlara misaller verir. O, her şeyi bilir.” (Nur 35)
Allah’a emanet olun.
M. ALİYÊ XERZÎ
|