Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
EL-MELİK Allah’ın (cc) Melik ismi celilesi; canlı veya cansız, şuurlu veya şuursuz, hareketli veya hareketsiz bütün varlığın ve bütün yaratılmışların gerçek sahibi ve mutlak hükümdarı anlamına gelmektedir.
İnsanlar, ihtiyaçtan dolayı bir şeylere sahip olmak isterler. Yeme, içme, giyinme, barınma gibi ihtiyaçlar insanları çalışmaya ve mal-mülk edinmeye sevk etmektedir. İnsanlar arasındaki bu kadar telaş, çaba ve kavgaların temelinde hep söz konusu ihtiyaçlar yatmaktadır. Allah'ın (cc) ise, ne zatı ve ne de sıfatları itibariyle hiçbir şeye ve hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Aksine her şey, hem varlığında ve hem de varlığının devamında Allah’a muhtaçtır. Allah’ın (cc) bütün varlıkların mutlak sahibi olması, ihtiyaçtan dolayı değildir. Yarattığı her şeyi bir hikmete binaen yaratmıştır.
Allah (cc) Melik’tir, ancak mutlak ve daimi bir meliktir. Var olan her şeyin tek ve ortaksız sahibidir. Mülkünde ortağı yoktur. O’nun melikliği ezeli ve ebedidir. Mülkün gerçek sahibidir ve mülkünde istediği şekilde tasarrufta bulunur.
Evet, bütün kainat Allah'ın mülküdür ve Allah mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. İnsan da buna dahildir. İnsanın ferdi, ailevi ve sosyal hayatı için lazım olan siyasi, sosyal ve iktisadi her türlü kuralı O belirler. Allah (cc) insanı yeryüzünde halife sıfatıyla yarattığı için, kendisine yeryüzü mülkü üzerinde izafi bir meliklik yetkisi vermiştir. Bu yetki, mutlak olmadığı ve insanın keyfine bırakılmadığı gibi, sınırlı ve Allah'ın belirlediği çerçevede sadece bir emanettir. Öte yandan, insanların nasıl mülk sahibi olacaklarını ve mülklerinde nasıl tasarruf edeceklerini belirten kuralları da bildirmiş ve bunun için bir sistem belirlemiştir.
“………Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü Allah'ındır. Dönüş de O'nadır.”(Maide 18)
Allah’ın (cc) bütün varlıkların mutlak sahibi olduğunu düşünmek, bunun şuurunda olmak ve bunu bu şekilde tasdik ederek kabul etmek, insana şu önemli üç güzel hasleti kazandıracaktır.
Birincisi; hayatını sürdürdüğü bu dünyada yaptığı her işte, adımını attığı her yerde Allah’ın mülkünde bulunduğunu, O’nun mülkünden istifade ettiğini düşünür, buna göre hareket eder. İstediği zaman, mülkün gerçek sahibinden ve mülk üzerinde mutlak tasarrufta bulunabilecek asıl sahibinden ister. Başkasına değil, mülkün gerçek sahibine muhtaç olduğunu bilir. Yediğinde ve içtiğinde Allah’ın mülkünden yeyip içtiğini, giyindiğinde Allah’ın mülkünden giyindiğini, barındığında yine Allah’ın mülkünde barındığını ve hakeza istifade ettiği her şeyin Allah’a ait olduğunu düşünür, bunun bilincinde olur ve şükredilmesi, hamdedilmesi gerekenin yalnızca ve mutlak olarak Allah(cc) olduğunu bilir.
İkincisi; zahiren bazı insanların gibi görünen dünya mal ve zenginliğinin, aslında bunlara geçici olarak verildiğini, birer imtihan vesilesi olarak ellerinde bulunduğunu, Allah (cc) isterse derhal ellerinden alabileceğini düşünür, bilir ve buna göre hareket eder. Kendini bunlara muhtaç kılmaz, dünyalık şeyler için bunlara kul-köle olmaz, ellerindekilerden dolayı bunlara karşı kendini zillete düşürmez. “De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden geri alırsın. Dilediğini aziz kılar, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.” (Al-i İmran 26)
Üçüncüsü; her şeyin gerçek sahibi ve aynı zamanda mutlak tasarrufta bulunan Allah’ın (cc), aynı zamanda kendisinin de yaratanı ve sahibi olduğunu, kendisi üzerinde de istediği şekilde tasarrufta bulunabileceğini düşünür, bilir, bunun şuurunda olarak hareket eder. Kendisinin, her şeyi ile muhtaç bir kul olduğunu, yaratanının ise hayatı için gerekli bütün ihtiyaçlarını karşılayacak tek merci olduğunu, idare edicisi, terbiyecisi, yaşatanı, gözeteni, kısacası kendisinin tek ve gerçek sahibi olduğunu düşünür ve bunun bilinciyle hareket eder. “De ki: vesvese veren şeytanın şerrinden, insanların Rabbine, insanların malikine (mutlak sahip ve hakimine), insanların ilahına sığınırım…….” (Nas 1-4)
Bütün bunlar ise; insanda kulluk bilincinin yerleşmesini, imanın olgunlaşmasını ve yaratan ile güçlü bir rabıtayı sağlar, ameli ve ahlakı güzelleştirir.
EL-KUDDÛS Her türlü hatadan, eksiklik ve kusurdan, gafletten ve aczden münezzeh olan, herhangi bir eksikliği kabul etmeyen, pak ve pek temiz...
Yüce Allah’ın güzel isimlerinden olan El-Kuddüs ismi şerifine göre Allah; zatına yakışmayan her şeyden münezzeh, bütün sıfatlarında eksiksiz ve övülmeye layık olandır. Aynı zamanda bu ismi şerif; Allah’ın, insan aklının ve hayalinin idrak ettiği her hangi bir şeye benzemekten ve beşeri her türlü sıfatlardan beri ve uzak olduğunu ifade etmektedir.
Allah (cc) Kuddüs’tür, pak ve tertemizdir, her türlü eksiklik ve kusurdan beridir demek; zatında, sıfatlarında ve ef’alında temizdir, eksiksizdir ve kusursuzdur demektir. Dolayısıyla bütün yaptıklarında; bu kainatı yaratmasında, kainat için koyduğu düzende, bütün mahlukatı yaşatmasında ve idare etmesinde hiçbir ayıp, eksiklik ve kusur bulunmaz. Eşref-i mahlukat olarak yarattığı insan için koyduğu hayat nizamı da aynı şekilde tertemiz, eksiksiz ve kusursuzdur.
Kur’an’ı Kerim’de iki yerde geçen Kuddüs isminin ikisi de Melik isminden sonra zikredilmiştir.
“O, öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. O, Melik’tir (mülkün mutlak sahibidir), Kuddüs’tür (temiz, pak ve her türlü eksiklikten münezzehtir)……….” (Haşir 23)
“Göklerde ve yerde olanların hepsi, Melik, Kuddüs, Aziz ve Hakim olan Allah'ı tesbih ederler.” (Cuma 1)
Kuddüs isminin, Melik ismi ile birlikte zikredilmesi elbetteki manidardır. Evet Allah (cc) Melik’tir, yani mülkün gerçek sahibi ve mutlak hükümdarıdır. İnsanın da meliki olduğuna göre, onun da gerçek sahibi ve mutlak hükümdarıdır. Melik, mülkü üzerinde her türlü tasarrufa sahiptir. (Mesala; bu gün devletlerin toplum için tayin ettiği yasalara göre insanlar ellerinde bulunan mala sahip ve malik iken, hukuken her türlü tasarrufa da sahiptirler.) Dolayısıyla Allah (cc), mülkünde her türlü tasarrufu yapar. İnsan üzerinde de her türlü tasarrufta bulunur. Onu yaratan ve yaşatan O (cc)’dur. Bundan dolayı insan ve insan hayatı için gerekli ve uygun olan kural ve kaideleri, yani sosyal düzen ve hayat nizamını O (cc) belirler. Ancak Allah (cc) Melik olduğu gibi Kuddüs’tür de. Mülkün sahibidir fakat, mülkündeki tasarrufu her türlü ayıp, eksiklik ve kusurdan uzaktır, pak ve tertemizdir. Kainat O’nundur, istediği düzeni koyar, ancak kendisi Kuddüs olduğu gibi, koyduğu düzen de pak ve tertemizdir, her türlü eksiklik ve kusurdan uzaktır. Nasıl olsa tek ve ortaksız bir melikliktir, kimse karışamaz ve engel de olamaz deyip rasgele düzen koymaz, O’nun koyduğu düzende asla bir kusur bulunmaz. İnsan ve insan hayatı üzerinde tek tasarruf sahibi olup istediği gibi tasarrufta bulunur ancak, insanın yaşamı için lazım olan her türlü fiziksel ve sosyal düzende en ufak bir başıbozukluk, kusur, eksiklik, adaletsizlik, hata ve yanlışlık bulunmaz. Çünkü O (cc) Kuddüs’tür; pak, tertemiz ve kusursuzdur. Zatında, sıfatlarında ve ef’alinde…
Bu nedenle; Allah’a (cc) inandığını ikrar eden, Allah’ın Melik ve Kuddüs olduğunu beyan eden birinin, Allah’ın gerek bu kainat ve gerekse insan hayatı için koyduğu düzende bir eksiklik, yetersizlik, kusur veya uygunsuzluk görmesi, iman açısından kabul edilemez büyük bir çelişkidir.