Bismihi teala! Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam, O’nun sevgili Rasulüne, pak ehli beytine ve kıyamete kadar yolunu sürdürenlerin üzerine olsun. İçinde bulunduğumuz hayır ve bereket ayı olan mübarek Ramazan ayını tebrik eder, bütün Müslümanlar için hayır ve kurtuluşa vesile olmasını alemlerin Rabbi olan Allah’tan (cc) dilerim. Şeytanların bağlandığı, rahmet kapılarının ardına kadar açıldığı, tebvelerin bolca kabul edildiği ve yapılan ibaretlerin diğer aylarda yapılanlara nazaran çok daha fazla hayırla mükafatlandırıldığı bu mübarek ayı, aynı zamanda bir muhasebe ayı olarak değerlendirmek gerekmektedir sanırım. Kur’an’ı Kerim şöyle buyurmaktadır : “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr 18) Bu ayda Müslüman şahsiyet kendini muhasebe edip kontrol etmelidir. Rabbine karşı kulluk vazifesini hakkıyla yerine getiriyor mu? Gerek inanç ve gerekse amel bakımından İslam’ı hayatında gereği gibi tatbik ediyor mu? Nerelerde eksik var? Nerelerde yanlış var? Neler yapılmalı? İşte kendine böyle sorular sorup samimi bir şekilde nefsinin ve amellerinin muhasebesini yapabilir, kendisini kontrol etmeye çalışabilir ve bu rahmet ve bereket ayını bir arınma, bir diriliş ve bundan sonrası için bir başlangıç yapabilir. Bu mübarek Ramazan ayının; Müslümanların vahdetine, kurtuluşuna, hayır ve bereketinden bolca nasiplenmelerine vesile olmasını temenni ediyorum. Ben de bu rahmet ve bereket ayını bir vesile bilerek, bu aydan itibaren yeni konularla sizlerle birlikte olmaya çalışacağım. Kur’an’da ve hadislerde geçen kelime ve kavramlarla İslami anlayışı ortaya koymaya çalışacağım inşaallah. Rabbim; bizlere hakkı hak olarak tanıtıp hakkı nasip etsin, hakkı söyletsin ve hakkı yaptırsın, batılı da batıl olarak tanıtıp bizi ondan muhafaza etsin. Hak olmayan amelden, hakkı söylemeyen dilden, hak için kalkmayan elden ve dolayısıyla Allah’ın (cc) razı olmadığı işten, yine Allah’a (cc) sığınırız. 1- KUR’AN VE HADİSLERDE İMAN : İman; kelime olarak “emn” kökünden gelir ve korkunun zıddı olan emniyeti ifade eder. Mutlak olarak tasdik etmek demektir. Güvenme, güven duyma, verilen bir habere içten inanma anlamlarına gelir. Istılahtaki anlamını ise; Cibril hadisinde Rasulullah (sav) şöyle açıklamıştır : “İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına inanmandır” (Buhari-iman, Müslim-iman, Ebu Davud-sünne). Kur’an’ı Kerim’de iman konusu çokça işlenmiştir. Bu ayetlerden biri şu şekildedir : “Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. ‘Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır’ dediler.” (Bakara 285) Görüldüğü gibi burada da iman, yukarıdaki hadiste olduğu gibi Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inanmak olarak tarif edilmiştir. Başka ayetlerde ahirete ve kadere inanma konusu da zikredilmiştir. İman konusunda iki şey önemlidir. Birincisi; marifet, yani bilme. İkincisi; tasdik, yani kabul etme. Marifet; okuyarak, araştırarak veya ders alarak öğrenmeyi, tasdik ise ihlas ile teslimiyeti gerektirir. Sadece bilmek iman için yeterli gelmemektedir. Eğer sadece bilmek iman için yeterli gelseydi, Şeytan (aleyhil-la’neh) Allah’ı (cc) tanıyan ve bilen biriydi, o zaman imandan uzaklaşıp küfre dahil olmazdı. Akli ve nakli delillere dayanarak, araştırıp ilim elde ederek iman etmeye, tahkiki iman denir ki, burada marifet ile tasdik bir araya gelir. Hakiki ve güçlü iman budur, Mü’min bununla mükelleftir. Bununla birlikte; tahkike dayanmayıp, taklide dayanarak samimiyet ve teslimiyet gösterip tasdik etmek, iman için kafi kabul edilmiştir. Bu şekilde iman etmeye taklidi iman denir. İman; ister tahkiki olsun, isterse taklidi olsun, mutlak tasdik anlamına geldiğinden, hem kalp, hem dil ve hem de amel ile tasdik edilmelidir. Kalp ile yapılan tasdik; vahiyle bildirilenlerin doğru ve hak olduğunu kalp ile kabul edip içten onaylamaktır. Dil ile yapılan tasdik; vahiyle bildirilenlerin doğru ve hak olduğunu dil ile ikrar etmektir. Amel ile yapılan tasdik ise; inanıldığı ve kabul edildiği söylenen ve amele taalluk eden hususları fiili olarak yapmaktır. Kalp ile tasdik edilmediği halde dil ile ikrar edilen husus, İslami literatürde nifak olarak, kalbiyle tasdik etmediği halde diliyle ikrar edip söyleyen kişi de münafık olarak adlandırılmıştır. Bunun gibi; yine kalp ile tasdik edilmediği halde amel olarak ortaya konan husus, riya olarak nitelendirilmiştir. Bir ayette şöyle buyrulmuştur : “İnsanlar, sadece ‘iman ettik’ demekle bırakılacaklarını ve imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar? Andolsun ki biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebut 2-3) Dikkat edilecek olursa bu ayette, imanın sadece dil ile ikrardan ibaret olmadığı vurgulanmakta ve hakiki imanın mutlaka dil ile ikrar edilmekle birlikte, amel ile de ortaya konması gerektiği ve ancak bu şekilde ispat edildiği vurgulanmaktadır. Hem zaten dil ile yapılan ikrar bir iddia iken, amel ile yapılanlar bu iddianın ispatı hükmünde olur. Yine bir başka ayette şöyle buyrulmaktadır : “Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın (onu) tam anlamıyla kabullenmedikçe iman etmiş olamazlar.” (Nisa 65) Burada da imanın; hem kalp ile tasdik edilmesi ve hem de pratikte uyulması demek olduğu vurgulanmaktadır. Dolayısıyla, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve amel ile icra etme konularının hepsi birden mi, sadece kalp ile tasdik mi, yoksa kalp ile tasdik ve dil ile ikrarın birlikte mi imanın rüknü olduğu hususu İslam alimleri arasında ihtilaf konusu olmakla birlikte, hakiki iman; kalp ile tasdik edilen, dil ile ikrar edilen ve amel ile fiili olarak yapılandır. İşte burada, ben Mü’min’im, iman sahibiyim diyen kişinin kendisini kalbiyle, diliyle ve amelleriyle kontrol etmesi gerekmektedir. Vahiyle gelenlere ne derece iman etmekte, iman ettiğini söylediği hususlara ne derece riayet etmektedir. Kalbi, dili ve ameli, imanın gerekleri hususunda ne derece ittifak halindedir. Bunları gözden geçirmesi ve tenakuzları bertaraf etmesi gerekmektedir. Çünkü iman, tenakuz kabul etmemektedir. Allah’a emanet olun. M. ALİYÊ XERZÎ |