B - ALLAH’IN (CC) MELEKLERİNE VE KİTAPLARINA İMAN
Bismihi teala
Cibril (as) hadisinde geçtiği üzere, imanın ikinci ve üçüncü şartları Meleklere ve Kitaplara inanmaktır.
Meleklere iman veya Kitaplara iman neyi ifade ediyor? Bu imanın, Müslümanın hayatındaki tesiri nedir, ne olmalıdır? Şimdi bunlara bakalım.
MELEKLERE İMAN
Kur’an ve hadiste meleklerin varlığından ve bir takım özelliklerinden bahsedilmiştir. Cibril (as) hadisinde ifade edildiği üzere, imanın bir şartıdır. Dolayısıyla meleklerin varlığına inanmak, imanın bir gereğidir. Onları inkar etmek ise, küfürdür.
“Peygamber ve Mü’minler, ona Rabb'inden indirilene inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı.” (Bakara 285)
“Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününu inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.” (Nisa 136)
Kur’an’ı Kerim’de geçen ayetlerde ve bu ayetlerin bir şerhi niteliğinde olan sahih hadislerde meleklerle ilgili ifade edilen özelliklere inanmak gerekmektedir. Bu özellikler şunlardır : Melekler;
- Allah’ın (cc) yarattığı şerefli kullardır.
- Dişi ve erkek olarak cinsiyetleri yoktur.
- Yemezler, içmezler, uyumazlar ve evlenmezler.
- Günah işleme özellikleri yoktur, Allah’ın (cc) emrettiklerini yaparlar ve ona ibadet ederler.
- Nurdan yaratılmışlardır ve (Allah dilemedikçe) insan gözü onları göremez.
- Vahiy, tabiat, ölüm, cennet-cehennem, amelleri yazma katipliği, muhafızlık, murakıblık, sorgu vs gibi işlerle görevli olanlar vardır.
Meleklere iman; İslam dininin inanç sistemi içinde önemli bir yer tutar.
Çünkü melekler; Allah’ın (cc) insanlara bir lütfu ve keremi olan peygamberlik müessesesinin temeli olan vahyin elçileridir,
Kainatın nizam ve intizamını Allah’ın (cc) emrettiği şekilde sağlamakla vazifeli şerefli kullardır,
İnsanları koruyan, onlara hayır ve iyiliği ilham eden, yaptıkları işleri yazan nurani varlıklardır,
Mü’min kullara dua edip af ve mağfiret dileyen faziletli varlıklardır,
İslam düşmanlarına karşı mücadele ve savaşlarda Allah’ın (cc) izniyle Mü’min ve Müslüman kullara yardım ve destekte bulunan aziz varlıklardır.
KİTAPLARA İMAN
Kitaplara iman, imanın bir şartıdır. Kur’an’a ve Allah’ın (cc) daha önceki peygamberlerle (as) gönderdiği bütün kitaplara ve suhufa inanmak, kitaplara imanın gereğidir. Bu kitapları inkar etmek veya bunlardan bir kısmını inkar etmek, imanı ortadan kaldırır.
“Ey Mü’minler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği Kitaba inanın. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününu inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.” (Nisa 136)
Kitaplara iman; gerek Muhammed’e (sav) gönderilen ve gerekse O’ndan önceki peygamberlere gönderilen suhuf ve kitapların tümünün Allah (cc) tarafından gönderildiğine, bu suhuf ve kitaplarda bildirilenlerin hak ve gerçek olduğuna inanmak, Kur’an’ı Kerim’de bildirilenlerin, daha önceki kitapları tasdik ettiğine, en doğru yolu gösteren hidayet kaynağı ve insanın bütün hayatını kuşatan hayat nizamı olduğuna inanmak, tasdik etmek ve kabul etmektir.
Kur’an’da, her topluma peygamberlerin gönderildiği, peygamberlerle birlikte suhuf veya kitapların gönderildiği zikredilmiş ancak bunların tümünün teferruatına girilmemiştir. Zikredilenler; Hz. İbrahim’e (as) verilen sahifeler (A’la 19), Hz. Musa’ya (as) verilen sahifelerle birlikte Tevrat (A’la 19, Maide 44), Hz. Davud’a (as) verilen Zebur (İsra 55), Hz. İsa’ya (as) verilen İncil (Maide 46) ve Hz. Muhammed’e (sav) verilen Kur’an’dır ( İnsan 23 ve daha pek çok ayet).
Gönderilen kitaplar, şüphesiz Allah’ın (cc) emir ve yasaklarını içeren ilahi kanunlardır. Bu bakımdan, Peygamberlerin (as) getirip tebliğ ettiği bütün kitaplar ilahi olup aynı kaynaklıdır. Hepsi de geldiği şekil üzere hak ve doğrudur.
Ancak Kur’an’dan önceki kitaplar aslı üzerine sabit kalmamış, insanlar tarafından tahrif edilmiştir. Mesela; Hz. İsa (as) Allah (cc) tarafından bir tek kitap (İncil) getirdiği halde, bu gün kendisiyle amel edilen 4 tane İncil vardır. Bunlar da, Hıristiyan din adamlarının 360’a yakın yazılmış kitap arasından seçtikleridir.
“Şimdi bunların size iman edeceklerini ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir zümre vardır ki, Allah'ın kelamını dinlerlerdi de akılları aldıktan sonra onu bile bile tahrif ederlerdi.” (Bakara 75)
“Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için «Bu Allah katındandır» diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara 79)
Kur’an’ı Kerim ise, son kitap olduğundan ve bundan sonra artık bir kitap ve peygamber gelmeyeceğinden dolayı Allah’ın (cc) özel korumasındadır.
“Hiç şüphe yok ki, Zikri (Kur’an’ı) biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr 9)
Kur’an; son Peygamber olan Hz. Muhammed’e (sav) indirilen ve kendisi de son kitap olan Allah’ın (cc) yüce kelamıdır. İlahi dinin kendisiyle kemale erdiği ve tamamlandığı son vahiy halkasıdır.
Kur’an, içerik olarak bir çok konuyu kapsar. Örneğin, kainatta cereyan eden bir çok olayı, dünyanın yaratılışını, dünya içinde var olan bitki, hayvan, madenler ve bunların bünyesinde barındırdıkları bir çok gizli sırları ve hikmetleri, geçmişte kalan bir çok tarihi kıssaları, gelecekte vuku bulacak bir takım olayları ve gelecek ile ilgili bir çok ilmi gizemleri ve keşifleri konu almasına rağmen, temel olarak inanç, ibadet, muamelet ve ceza olmak üzere dört ana bölümden oluşur.
Kur’an; insanlara Rablerini tanıtan, kim olduklarını, ne için ve nasıl yaratıldıklarını, yaşadıkları hayatın sonunun ne olacağını haber veren, istikametlerini tayin edip ibadet yollarını bildiren, hayatlarına dair emir ve nehiylerle kanunlar belirleyip onların fert, aile ve toplum hayatlarını düzenleyen, böylece hak ve batılı beyan ederek ayıran ve bütün insanlara doğru ve kurtuluş yolunu gösteren son kitaptır.
Özetle Kur’an’ı Kerim; hem manevi ve hem de maddi yönden insanın hayatını tamamıyla içine alıp düzene koyan hayat nizamıdır, bir inanç ve sosyal düzendir.
Dolayısıyla Kur’an; Mü’minler için yaşam ve hayat kitabıdır. İnançlarına, düşünce ve fikirlerine, davranış ve yaşam biçimlerine şekil veren ilahi sistemdir.
Ve Kur’an; Mü’minlerin kendisiyle sorumlu tutulduğu, ahirette ise bundan dolayı hesaba çekileceği kitaptır.
“Doğrusu Kur’an (Ey Muhammed) sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız” (Zuhruf 44)
Şimdi gelelim kendi durumumuza. İmanın bir şartı olan “Allah’ın kitaplarına iman” ve özellikle de kendisinden sorumlu tutulduğumuz Kur’an’ı Kerim’e iman, bizde ne derece yer etmiş? O’nu tasdik ve tatbik etme konusunda bu iman bizde ne derece müessirdir ve hayatımıza ne derece yansımaktadır?
Mü’min; imanın bütün şartlarına inandığını diliyle ikrar etmiş ve kalbiyle tasdik etmiş insan demektir. Ancak amellerinde bunu göstermiyorsa, imanını ispat etmemiş demektir. Çünkü imanın ispatı, amellere yansımasıyla olur. Özellikle başa gelen bela ve musibetler karşısında Allah’a (cc) kullukta sabır ve sebat gösterme, imanın kalpte yer ettiğinin güzel bir ifadesi ve ispatıdır. Eğer böyle olmazsa, iman sadece lafta kalır.
Dolayısıyla bir insan ben Mü’minim, Allah’a (cc) ve O’nun kitabı olan Kur’an’ı Kerim’e inanıyorum diyorsa; Kur’an’dan başka düzen, sistem ve kanunları benimseyemez, Kur’an’a rağmen bunları daha doğru ve insan hayatıyla zamanın şartlarına daha uygun bulamaz. Kur’an’ı Kerim’in sunduğu İslam ahkamından başka hukuk sistemini benimseyemez, beşeri hiçbir hukuk sistemini İslam ahkamının önüne koyamaz. Her kim bunları yaparsa, şüphe yok ki İman ile bir alakası kalmaz.
Çünkü bir yandan Allah’a (cc) ve O’nun kitabına inanıyorum diyor, öte yandan Allah’ın kitabında bildirilen talimatları, emir ve yasakları bir tarafa bırakıp, tamamen insan ürünü olan beşeri düzen, sistem ve kanunların peşinden gidiyor, onlara uyuyor, onları kabul ediyor, onları geçerli görüp uyguluyor.
“Yoksa onlar Cahiliye hükmünü mü istiyorlar? Yakinen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (Maide 50)
Maalesef bu gün toplumuzda bunları üzülerek müşahede ediyoruz. Namaz vakti camiye koşan, sohbet vakti Kur’an’ın bildirdiği hükümleri çağdışı görüp karşı çıkan, buna mukabil beşeri sistemleri savunan insanlarımız az değildir. Mesela; Müslümanım dediği halde, hata bazıları namaz kılıp oruç tuttuğu halde, tesettürü çağ dışı gören veya şeriatı çağın gerisinde kalmış bir uygulama olarak görüp komünizmi, sosyalizmi, Kemalizmi, laikliği, beşeri sistem olarak demokratik düzeni veya bunların günümüze uyarlanmış versiyonlarını hararetle savunan insanlarımızı her gün görüyoruz.
Böyle yapanlar Allah’ın kitabının bir kısmına inanıp bir kısmını ret mi ediyorlar? Yoksa Allah’ın kitabı hakkında şüphe içinde midirler? Yoksa Allah’ın kitabını günümüz için eksik veya yetersiz mi görüyorlar? Allah’ın bütün zamanları, bütün insanları ve olup bitecek her şeyi en iyi bildiğinden şüphe içinde midirler? Yoksa Allah’ın kitabında belirttiklerini beğenmiyorlar da hoşlarına mı gitmiyor?
Şurası kesinlikle bilinmelidir ki; eğer biri ben Allah’a ve kitabına inanıyorum diyorsa, bu imanının bir gereği olarak, Allah’ın kendi kitabında hüküm verdiği bir konuda ona uymaktan başka bir seçeneği yoktur. Allah’ın hükmüne ve kitabına rağmen, başka hükümlere, başka yollara uyamaz. Allah’ın kitabında bir şey haram kılınmışken, bunu helal gören başka bir beşer hükmüne uyamaz. Allah’ın kitabında bir şey helal kılınmış yada yapılması emredilmişken, bunu haram gören veya yasaklayan başka bir beşer hükmüne uyamaz. Bunu yaptığı taktirde imanı terk etmiş olur.
“…..Hüküm ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır.(En’am 57)
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzap 36)
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve Resûlünün sünneti". (İmam Malik, Muvatta)
Allah’a emanet olun. M. ALİYÊ XERZÎ
|