Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
ER- RÂFİ’ Bu ismi şerif; yükselten, yukarı kaldıran anlamına gelmektedir.
Er-Râfi’ ismi şerifi, El-Hâfıd ismi şerifinin zıddıdır. Hayat, akıl, zeka, kabiliyet, imkan ve fırsat ile birlikte her türlü nimetlerle donatıldığı halde Allah’a (cc) karşı kulluk vazifelerini yerine getirmeyen ve emirlerine muhalefet eden insanın alçaltılıp insanlık seviyesinden aşağı indirilmesi, rezil ve rüsvay hale getirilmesi nasıl ki El-Hâfıd isminin tecellisi ise aynen öyle Allah’a (cc) karşı kulluk görevini yerine getirmeye çalışan ve O’na karşı gelmekten kaçınan insanın da derecesinin yükseltilmesi, kendisine konum ve itibar kazandırılması, şan ve şeref verilmesi Allah’ın Er-Râfi’ isminin tecellisidir.
İmtihandan ibaret olan şu dünya hayatında, başta Peygamberler (as) olmak üzere Alimler, Sıddîkler, Salihler, Mücahitler Allah’a karşı kulluk vazifelerinin bilinç ve şuuruyla hak yolda üstün gayretler sarf etmişlerdir. Allah (cc) de onlara üstün makamlar vermiş, onları insanlar arasında yüceltmiştir. Öyle ki, asırlar geçmesine rağmen bunların isimleri anıldığı zaman saygı ve hürmetle anılır, söylediklerine ve yaptıklarına değer verilir, güttükleri yol güdülmeye çalışılır. Ahiretteki mükafatları ve kazandıkları ise ayrı bir husus.
“İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır. İşte bu, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir, hakkıyle bilendir. Biz O'na İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve O'nun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız. Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi. İsmail, Elyesa', Yunus ve Lût'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık. Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (üstün meziyetler verdik). Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik. İşte bu, Allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini ona iletir.” (En’am 82-88)
“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdikleri hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur.” (En’am 165)
“Kim de iyi davranışlarda bulunmuş bir mümin olarak O'na varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir.” (Ta-ha 75)
Allah (cc); dilediği kulunu alçalttığı gibi, dilediği kulunu da derecelerle yükseltir. Ancak hiçbir şeyi boş yere ve gereksiz yapmaz. Hiçbir kuluna da haksızlıkta bulunup ona adaletsizlik etmez. O (cc), her ne yaparsa hakkıyla yapar. Kendisine hakkıyla iman etmiş salih amel sahiplerinin yaptıkları gayretleri karşılıksız bırakmayarak onları derecelerle yükseltir, şan ve şeref verir, insanlar arasında itibar sahibi yapar. Allah’ın yükselttiği insanlar; hak yolda olan, insanlara faydalı olan, onları hakka ve doğruya ileten, kötülüklere karşı duran insanlardır. Onlar bu hal üzere bulundukları müddetçe Allah da onlara bu nimeti bahşeder.
O halde; indiren ve alçaltan da Allah’tır, yükselten ve yücelten de Allah’tır. Hiç kimse içine düştüğü halden dolayı isyankarlığa düşmemeli, aksine kendine gelip silkinmelidir. Hiç kimse de kendisine verilenlerin neticesinde sahip olduğu hal ve konumdan dolayı gurur ve kibire kapılmamalı, bunları kendisine bağlamamalıdır. Aksine Rabbini daha çok anmalı, O’na hamd ve şükrü artırmalıdır.
EL MU’İZZ Bu ismi şerif; izzet veren, ağırlayan demektir.
İzzet, şeref, yücelik, kısacası bütün hayır ve her türlü iyilik Allah’tandır. İyilik ve güzelliklerin kaynağı Allah’ın insanlar için tayin ettiği dindedir. Bu dine sarılan ve bu dini yaşayarak tebliğ eden Rasulullah’ı yaşantısında örnek alan kişi, bunu yapmakla yücelir, izzet bulur. Allah (cc); böyle kullarına izzet verir, şeref verir. Onları her türlü zilletten, hor ve hakir olmaktan, rezil ve rüsvay olmaktan kurtarır.
“Sen, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır, yalnız senin elindedir. Şüphe yok ki sen her şeye Kadirsin.” (Al-i İmran 26)
İzzet dünya malında ve dünya makamında değildir. Bu gün dünya malına ve de dünya makamına sahip olan niceleri vardır ki izzetten hayli uzak ve zillet içinde yaşamaktadırlar. Onlar kendilerini önemli bir yerde bulabilirler ve hatta bunu bir yücelik olarak değerlendirebilirler. Ancak izzet, Allah’ın, Rasûlünün ve Mü’minlerindir. Çünkü izzet Allah’tan’dır. İnsan, Allah’a iman etmekle izzet kazanır.
“Her kim izzet istiyorsa, bilsin ki izzet tamamıyla Allah'ındır.” (Fatır 10)
“İzzet; ancak Allah’ın, O’nun Rasûlünün ve Mü’minlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” (Münafikun 8)
Bu; hayatın hakikatleri ve dolayısıyla iman ile doğrudan alakalıdır. Bütün bu kainatı Allah (cc) yarattığına göre, insanı bu dünyada bir imtihandan geçiren Allah olduğuna göre, insan hayatının ve her şeyin kontrol ve idaresi Allah’ın elinde olduğuna göre, her şeyi en iyi bilen, en iyi gören ve her şeye gücü yeten yalnız ve yalnız Allah olduğuna göre; her şeyin en doğrusunu, en iyisini, en güzelini mutlaka ki O bilir, O söyler ve O yapar. Bütün hayır, iyilik ve güzellikler O’ndandır. İzzet O’nundur, kaynağı da O’dur. Hakikat budur ve hayatın hakikatleri insanı bu inanca götürür. İnsan bu hakikatleri kabul etmekle hakka ve gerçeklere ulaşır, doğru istikamet edinir ve böylece inancı da yaşamı da hayatın hakikatleri ile örtüşüp anlam kazanır. Yanlıştan, yanlış inanç ve düşüncelerden ve hayatın gerçekleriyle çelişmekten kurtulur. İşte izzet budur, onur budur ve şeref budur.
Ancak ne var ki, bunun zıddını düşünen, hayatın hakikatlerine tamamıyla ters düşen insanlar vardır. Bunlar ilahi vahyin öğretilerine de inanmazlar. Dolayısıyla kendilerini ve bütün bu kainatı yaratan Alemlerin Rabbine karşı gelmiş olurlar, hatta inkar ederler. Bu ise, en büyük yanlışlık, en büyük zulüm ve en büyük zillettir. Buna rağmen iyilik ve güzelliği, onur ve şerefi dünya malında, makamında, dünyalık imkan ve zevklerde bulurlar. Şehevi arzularını ne kadar tatmin etme imkan ve fırsatı bulabilirlerse, dünyalık makam ve mevkileri ne kadar artarsa, mal ve mülkleri ne kadar çoğalırsa, kendilerini o kadar yüce, o kadar onurlu ve izzet sahibi görürler. Akıl sahibi olan insan için bundan daha büyük bir çelişki ve zillet düşünülebilir mi?
İşte böylelerini Allah (cc) zelil eder ve zillete düşürür.
EL MÜZİLL Bu ismi şerif; zillete düşüren, hor ve hakîr eden demektir.
İzzet ve zillet, mana itibariyle birbirlerine zıd kelimelerdir. İzzet kelimesinde şeref ve haysiyet, zillet kelimesinde ise horluk ve alçaklık manası vardır.
Kendilerine verilen her türlü nimete karşılık nankörlük eden, bununla yetinmeyip inkar yoluna sapan ve üstüne üstlük Allah ve Rasulüne karşı savaş açan kimseleri Allah (cc) de hor ve hakir eder, zillete düşürür. Bu, Allah’ın inkarcılara tattırdığı dünya azabının bir parçasıdır. Ahiretteki azapları ise çok daha çetindir.
Onlardan öncekiler de yalanladı; böylece hiç farkında olmadıkları bir yerden azap onlara gelip çattı. Bu suretle Allah, onlara dünya hayatında hor ve hakirliği tattırdı. Eğer bilmiş olsalardı, ahiretin azabı gerçekten daha büyüktür. (Zümer 25-26)
Dünya hayatında inkar yolunu tutan, İslam’a karşı duran ve dolayısıyla Müslümanlara karşı savaş açan inkarcılara, Allah (cc) dünya azabı olarak Müslümanların eliyle de ceza verir, zelil eder, onları hor ve hakir kılar.
“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.” (Tevbe 14)
Bununla birlikte Kur’an’ı Kerim’in bir çok ayetinde, inkarcılara ve Allah’ın dinine düşmanlık yapıp Müslümanlara karşı savaşanlara alçaltıcı bir azabın olduğu haber verilir. Bu, inkar etmelerine, kibirlenip büyüklenmelerine, kendi nefis ve şehvetlerini tatmin edip insanların takdirini celp etmek için bütün enerjilerini sarf ettiklerine ve her türlü kötülüğü işleyip hakkın önünde engel oluşturmalarına karşılık gördükleri cezadır.
“İnkâr edenler ateşe arz edilecekleri gün (onlara şöyle denir): Siz dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz, artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız ve yoldan çıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” (Ahkaf 20)