Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
İSTİKRARSIZLIK VE ÇÖZÜMSÜZLÜKTEN BESLENENLER VE KULLANDIKLARI ZAVALLILAR
Bu ülkede istikrar, huzur ve sükunet istemeyenler vardır ve aynı şekilde çözümsüzlükten beslenenler de vardır! Kimdir bunlar?
Sorunun cevabına geçmeden önce bazı tespitlerde bulunmakta fayda vardır. Bu ülkenin asıl muktedirlerini ve rejimin asıl sahiplerini tanımak lazım. Ben işin kışri (kabuksal) kısmıyla ilgilenmiyorum. Önemli olan “asıl”dır.
Ordu, kendisini bu rejimin asıl sahibi olarak görmekte ve öyle hareket etmektedir. Hükümetler de dahil olmak üzere devletin kurum ve organları üzerindeki etkisine baktığımızda, bunun hiç de yanlış olmadığını görürüz. Derin devlet diye tabir ettiğimiz unsur/unsurlar da bunun bünyesinde şekillenmektedir. Jitem ve Ergenekon gibi yapılar tamamen bu güce bağlıdır. Milli İstihbarat (MİT), Polis ve polis istihbaratı da rejim sahibi gücün diğer bir kolu olmakla birlikte, nihayetinde bu derin gücün etkisinde, tepeye doğru gidildikçe de bağlı olduğu görülecektir.
Rejimin gücü bunların elindedir ve bunun merkezi de Genel Kurmay’dır. Cumhurbaşkanlığı makamı, hükümet, meclis, yargı… hepsi birer hizmet unsuru olmaktan ileriye gidememektedirler. Bunlar isterse sağcı, ister solcu ister İslamcı hiç fark etmez. Bu makamlara geldi miydi rejime hizmet ettiklerini görüyoruz. En azından şimdiye kadar böyle oldu. Cumhuriyet tarihine baktığımızda bu gerçek tüm çıplaklığıyla kendini göstermektedir.
Yine cumhuriyet tarihine baktığımız zaman bu gücün hiçbir zaman istikrar, sükunet ve huzur istemediğini, bunların kokusuna dahi tahammül etmediklerini görüyoruz. Bu üç hususu kendi istikballeri için tehlike olarak görüyor ve hiçbir zaman müsaade etmiyorlar. İstikrar, huzur ve sükuneti bozacak kimse kalmadığı zamanlarda kendileri kendilerine bağlı güçlerce bu görevi icra ediyorlar.
Bir gerçek daha vardır ki; PKK da çözümsüzlükten ve anarşiden beslenmektedir. Yakın süreçte ispat etmiştir ki çözümü istememekte ve sükunet olduğunda pirim kaybetmektedir. Dolayısıyla çözümsüzlüğü ve kargaşayı bir politika olarak benimsemekte ve bunun arkasından gitmektedir.
Bu iki cenah da kendileri dışında hiçbir hareketin gelişmesine ve güç haline gelmesine rıza göstermemekte ve güç yetirebilseler yok edeceklerdir. Onun için her türlü yola başvurmaktan çekinmiyorlar. PKK yıllarca yalan ve iftira ile İslami hareketi ve İslami camiayı karalamaya çalıştı. Ancak hepsi nafile, boşa çıktı. “çamur at, tutmazsa izi kalır” mantığı ile hareket ettiler ancak çamurları tutmadığı gibi izleri kendi alınlarında kara lekeler bıraktı. PKK’yı bir kenara bırakalım, çünkü onları her kes tanıyor, nereden nereye geldikleri ve şu anda neyin peşinde olduklarını dahi bilmeyecek bir pozisyona geldiği ortadadır.
Rejimin asıl sahibi derin devlete gelince; 90’lı yıllardan itibaren Hizbullahi hareket etrafında birleşen Müslümanlara karşı başvurmadık taktik ve yöntem bırakmadı. Binlerce operasyon gerçekleştirip onbinden fazla müslümanı işkencehanelerden geçirip zindanlara doldurdu. PKK ile çatışmasını körükleyerek, ondan sonra da başka grupları onun üzerine saldırtarak sürekli bir çatışma içerisine sürüklemeye çalıştı. Hareketin içerisine muhbir ve ajanlarını sızdırarak içten çökertmeye ve bozmaya, alternatif oluşum ve yapılar oluşturarak gücünü kırıp dağıtmaya, gayri insani ve gayri ahlaki yollara başvurarak halkın teveccühünü kırmaya, emrindeki medya gücünü kullanarak iftira, yalan ve ithamlarda bulunarak karalamaya çalıştı. Bütün bunlara rağmen başarısız oldu. Şu anda en çok başvurdukları yöntem ise; kendilerinin kontrolünde olan İslamcı ve muhafazakar görülen kendi uzantılarını harekete geçirdiler. Bunlara bağlı TV, gazete ve dergilerde direk ve dolaylı olarak dizi film, haber, makale ve yorumlarlaİslami camia ve Müslüman Kürd halkının değerlerine hakaret edilmekte, iftira ve aslı astarı olmayan yalan kurgularla bir toplum rencide edilmektedir. Ajan, muhbir ve işbirlikçileri vasıtasıyla yaydıkları yalan ve iftiraları tutmayınca bu sefer bunları dizi film ve TV programlarına dönüştürerek İslami yönelişi sekteye uğratmaya çalışıyorlar. Rejimin kirli geçmişini ve alnındaki zulüm izlerini silmek için bütün günahları Ergenekon gibi bir yapıya yükleyerek rejimi aklamaya ve temize çıkarmaya çalışıyorlar.
Rejimin asıl sahipleri; bir kurumu vasıtasıyla başka bir kurumunu, hükümeti vasıtasıyla kendi geçmişini aklamaya ve temize çıkarmaya çalışıyor. Biz bunu çok iyi biliyor ve görüyoruz. Polis, kendilerine yakın gazeteci müsveddelerine istedikleri yönde kamuoyu oluşturmaları için dezenforme ettiği bilgi kırıntılarını sızdırıyor ve kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyor.
Yıllardır büyük bir coşkuyla kutlanan ve Müslüman Kürd halkının İslam'a ve Hz. Peygambere olan bağlılığını açıkça ortaya koyan etkinliklerin önünü kapatmak maksadıyla bu hizmeti yürüten sivil toplum örgütlerini fesetmeye ve sonra da kendi uzantıları zavallı gazeteci müsveddeleri vasıtasıyla bu coşkulu kutlamaları bir sürecin provokatif işaretleri olarak göstermeye çalışıyorlar.
Evet, gerek rejimin sahibi laik-kemalistlerin ve gerekse PKK’nın ülke içerisinde ve bölgede istikrar, huzur, sükunet ve çözümü istemedikleri gün gibi ortadadır. Ancak, Müslüman halkın ülke genelinde ve özellikle de Müslüman Kürd halkının bölgede bu güçlerden yana olmadıkları ve teveccühünün İslam'dan yana olduğu da açıktır. İstikrarsızlıktan ve çözümsüzlükten beslenmenin faturasını halkımız ödemektedir. Halkımız, bunları ve bunların sofralarındaki artıklarla beslenen, Müslüman görünüp küfre hizmet eden münafıkları da iyi tanımaktadır.